Ana Menü (Fihrist)

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

13 Nisan 2019

Oryantalizmi Kıble Edinen Modernist İslamcılarda

“MEHDİLİK” SAPKINLIĞI VE “SÜNNİ” CEVAPLAR

c.ahmetakisik@gmail.com

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Kur’an-ı Kerim Araştırmaları Merkezi  (KURAMER) tarafından Ekim, 2016’da “Beklenen Kurtarıcı İnancı” sempozyumu düzenlenmiştir. Bu toplantıya katılıp bildiri sunanlardan bazıları şu iddialarda bulunmuşlardır:

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu:

Hemen bütün dinî gelenek ve kültürlerde kurtarıcı beklenti ve inancına, kurtarıcılık işlev ve gücüne sahip olduğuna inanılan şahsiyetlere dair bilgiler/anlatılar mevcuttur. İnanışlar literatürü beslemiş, literatür inanışları yaygınlaştırmıştır. İslâm’ın ana kaynağı Kur’an-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’den sonra bir kurtarıcı geleceğine dair bir açıklamaya rastlanmazken, ilk asırlardan itibaren oluşan dinî literatürde, daha yoğun biçimde de hadis ve tasavvuf kitaplarında başta Mehdi ve Mesih olmak üzere “beklenen kurtarıcı” düşünce ve inancını besleyen kavramların oluşturulduğunu ve bu alanda ciddî bir tartışmanın başladığını görmekteyiz.

Kur’an ve Sünnet’e bağlılık iddiası taşıyan her bir Müslüman’ın, bu konuda dinin ana kaynaklarından hangi noktada ne gibi sapmaların yaşandığını sorgulama ve öğrenme hakkı vardır.

Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak:

Gerek dünya gerek İslâm tarihinde Mehdici veya mesiyanik hareketleri sadece dini veya mistik ideolojiler, mitolojiler doğrultusunda veya sadece siyasal, toplumsal, ekonomik şartlar çerçevesinde ele almak aldatıcıdır. Marksist tarihçiliğin bu hareketleri sırf elverişsiz ekonomik ve siyasal şartlara bağlayarak ‘ezen-ezilen’ dikotomisi doğrultusunda açıklamaya çalışan yaklaşımının, mehdici hareketleri anlamaya yetmediğini görmemiz gerekir. Bu hareketleri mehdici inanç ve ideoloji faktörünü hesaba katmadan anlamaya çalışmak, tarihsel metodoloji açısından fevkalade eksik ve yanlış bir yaklaşımdır.

Prof. Dr. Ömer Faruk Harman:

Bütün dinlerde söz konusu olan kurtuluş ihtiyacı insanın bir taraftan sonlu ve sınırlı bir varlık olduğu gerçeği, diğer taraftan daha iyi şartlarda yaşama ve hayatiyetini devam ettirme arzusu ile bağlantılıdır.

Prof. Dr. Mustafa Öztürk:

İslâm tarihinde sözde dinî gerekçeli sayısız istismar ve kalkışmaya konu olan “mehdîlik” meselesi Sümerlerden Bâbillilere, eski Mısırlılardan Azteklere kadar uzanan ve aynı zamanda Hinduizm, Budizm, Mecusilik, Yahudilik, Hıristiyanlık gibi birçok müesses din ve kültürde de mevcut olan mitolojik ve apokaliptik bir inanç konusudur. Tarihsel arka planı ve kültürel çapı itibariyle kadim kültürlerdeki “tufan mitolojisi”ni anımsatan bu inancın İslâmî orijinli olmadığı kuşkusuzdur.

Mehdi inancı, zihnen ve fikren reşit olamayan bir toplumun atalet içinde kalıp kendini elden ayaktan düşmüş bir kötürüm gibi algılamasıyla da irtibatlı bir durumdur.

Bu durumdaki toplumların kendine gelip rüştünü ispatlamasının öncelikli şartlarından biri, dinî düşünce alanında köklü bir “aydınlanma” (dinin değil, aklın esas alınması) tecrübesi yaşanmasıdır. Aydınlanma’nın önemli parametreleri ise mehdîlik gibi mitolojik malzemelerin soğukkanlı biçimde analiz edilmesini de gerektiren işlevsel akıl ve iradeyle mücehhez birey olmanın farkına varılması ve aynı zamanda okuma, anlama, sorgulama kültürünün yaygınlık kazanmasıdır.

(https://www.haksozhaber.net/kuramer-kuran-i-kerimde-mesih-ve-mehdi-anlayisi-bulunmuyor-84844h.htm)

SÜNNÎ CEVAPLAR

İmam-ı A’zam Ebu Hanife:

Deccal’ın, Ye’cüc ve Me’cüc’ün ortaya çıkması, güneşin batıdan doğmasıHazret-i İsa’nın gökten inmesi ve sahih haberlerde bildirilen kıyamet alâmetlerinin hepsi haktır/zamanı gelince gerçekleşecektir. (Fıkh-ı Ekber)

Akaid-i Nesefî ve Taftazanî:

Deccal'ın Dabbetu'l-arz'ın ve Ye'cûc ile Me'cûc'un çıkışı, Hazret-i Îsa’nın semâdan inişi haktır.

Nuhbetu’l-Leâlî/Emâli Şerhı:

Mesih’in inişi ve Mehdî’nin gelişi haktır. (Muhammed b. Suleyman, ö.1228)

Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara:

Mehdi meselenin Akâid kitaplarında çok kısa ifadelerle geçmesi, Sünnî alimlerin bu inancı inkar edişlerinden değil, konunun hassasiyetinden dolayıdır. Zira siyasî iktidarlara karşı başlatılan silahlı ve yıkıcı ayaklanmalara bazen mehdiyet iddiaları eşlik etmiştir. Diğer bir ifadeyle bu konu, kötü niyetli insanlar elinde çeşitli istismarlara zemin teşkil edebilmiştir. Sünnî kaynakların konu hakkındaki genel sessizliğinin muhtemel sebebi bu endişeler olabilir.

Mehdilik haberleri geleceğe, dolayısıyla gaybe ait bilgilerdir. Peygamberlerin genel olarak gaybı bilmedikleri, fakat bazı meselelerde Allah tarafından bilgilendirildikleri (bkz. el-Cin: 27) bilinmektedir. Özellikle ahiret hayatı, kıyamet günü ve alametlerine dair hadisler, bu nev’iden olup Sünnî hadis külliyatı içinde geniş sayılacak bir hacme sahiptir. Mehdi haberleri bunlar arasındadır ve genellikle Hazret-i İsa’nın inişi ve deccal haberleriyle birlikte yer almaktadır.

İkiyüze yakın olduğu bildirilen mehdi haberleri hem sened, hem de metin yönleriyle hadis usulcülerinin tahkikinden geçmiştir. Bu konuda birçok eser kaleme alınmıştır. Buhari ve Müslim, Hazret-i İsa’nın inişi ve deccal rivayetlerini doğrudan verirken, “beklenen mehdi”yi zikreden hadisleri de dolaylı olarak nakletmiştir. (Buharî, K. Enbiya, 49; Müslim, K. İman, 244, 247).

Sünen sahibi müellifler ise mehdi haberlerini doğrudan kitaplarında rivayet etmişlerdir. Muhaddisler tarafından sahih addedilen bu haberler, kıyamete yakın bir mehdinin geleceği Hazret-i Peygamber’in dilinden ve çok sayıda sahâbe ve tâbiînin aracılığı ile nakledilmektedir.

Söz konusu hadisler, bazı lafız farklılıkları taşısalar da, şu hususlar üzerinde genel bir ortak zemin oluşmaktadır:

Bu mehdi:

• Kıyamete yakın zuhur edecektir.

• Dünyadaki kötü gidişatı düzeltecek ve adaletli yönetimiyle hakkı ikame edecektir.

• Deccal ile mücadele edecektir.

• Dünyaya inecek olan Hazret-i İsa ile buluşacaktır.

Asırlar boyunca Sünni ulemanın ve kamuoyunun kahir ekseriyeti bu haberleri onaylamıştır. Zira mehdinin geleceğini haber veren sahih rivayetler bulunmasına rağmen, bunu nefyeden, ortadan kaldıran tek bir haber, sahih kaynaklarda bulunmamaktadır.

“Kıyamete yakın zuhur edecek, zulmü kaldırıp adaleti ikâme edecek ve deccal ile  savaşacak bir kurtarıcı” gerçeği, istisnasız tüm dinlerde görülen ortak bir olgudur. Yahudilik ve Hıristiyanlık’taki mesihiyet, mehdiyet motifleri, İslamiyet’teki haberlerle birçok yönden örtüşmektedir. Ancak bu durum, mehdilik inancının tümüyle İsrailî kaynaklı olduğu, dinde aslının bulunmadığı ve yabancı tesirlerle sonradan dahil olduğu iddiasını haklı çıkarmaz.

Aynı şekilde Sünni kaynaklardaki mehdilik ile Şia’nın mehdileri arasında genel ortak noktalar dışında bir benzerlik bulunmamaktadır. Bu itikadın Sünniliğe Şia’dan geçtiği iddiası, tamamen delilden yoksun bir iddiadır.

Mehdi inancının Kur’an’ın bazı genel ilkelerine ters düştüğü iddiası da temelsizdir.

Mehdiyet düşüncesi, hatm-i nübüvvet/peygamberliğin sonu inancına zarar vermez. Zira mehdinin Hazret-i Peygamber’in getirdiği din ve şeriat üzerine olacağı, hadislerde net olarak belirtilmiştir.

Bütün peygamberler insandı ve etraflarındaki insanlarla davet çalışmasını yürüttüler. Mehdi de bir insandır ve etrafındaki insanlarla faaliyetlerini yapacaktır. Mehdi’nin “bir süper varlık” olarak düşünülmesi doğru değildir. Mehdi, kendisinin mehdi olduğunu dahi bilmeyecektir.

Mehdi düşüncesinin, değişim, dönüşüm ve ilerlemeye engel olduğu yönündeki iddia da tutarlı değildir. Kur’an-ı kerim her müslümandan bir mehdi gibi hareket etmesini istemektedir. Nitekim tarih boyunca müslümanlar da böyle yapmışlardır. Kudüs fatihi Salahaddin Eyyubi, Hindistan fatihi Gazneli Mahmut, İstanbul fatihi Sultan Mehmet ve daha yüzlercesi sayılabilir. Binlerce irşadçı ve ıslahatçı, “mehdi gelecek” beklentisine girip geri çekilmemişlerdir. Mehdi zaten kıyamete yakın gelecektir. Öyleyse kıyamet vaktine kadar zulüm ve haksızlıklar devam mı etmelidir?

Kısaca, Mehdi inancının insanları pasifleştirici bir inanç olduğu tezinin, müslümanların tarihi tecrübesi göz önüne alındığında doğru bir yaklaşım olmadığı çok açık olarak görülmektedir.

Mehdiliğin istismarı ciddi bir sorundur. Bu sorun mevcut diye, mehdiyetin inkarı bir çözüm değildir. Geçmişteki alimlerimizin yaptığı gibi kelamcılar, ilahiyatçılar bu konuda istismarların önüne geçmek için gerekli tedbirleri almak, lüzümlu açıklamaları yapmak durumdadırlar.

Mehdiliğin bir vasıf olduğu, mehdinin ve deccalin bir şahs-ı manevi olduğu şeklinde açıklamalar vardır.  Ancak hadislerdeki mehdi ve decal, muayyen şahıslara işaret etmektedir ve bunlar kıyamete yakın geleceklerdir. Dolayısıyla bu mehdi, şahs-ı maneviden başka bir şeydir. Mesela, şahs-ı manevi tezinin en önemli savunucularından biri, Said Nursi’dir.

Nüzûl-i İsa ve mehdilik meselelerini savunan Zâhid el-Kevserî ve bir çok alim, bu konuda müstakil eserler yazmışlardır. Onları bu tür çalışmalara sevkeden sebep, dini anlama usûlünün, diğer bir anlatımla kadim metodolojinin bu yolla tahrip edilmesidir. Zira nakli temelleri olan bu inancın inkarı, ciddi bir metodolojik tutarsızlığı beraberinde getirmektedir.

Şöyle ki, mehdi inancını reddedelim diyenler, eğer bu hadislerin geçtiği kitaplardaki tüm hadisleri kullanmayalım derlerse tutarlıdırlar. Mesela Ebû Dâvud’un iman, ihlas, ilim, tefsir, alışveriş, nikah vb. hadislerini kullanırım, mehdi hadislerini ise yok sayarım diyorlarsa, bu tutum, çelişki ve tutarsızlıktır. Zira tüm bu hadisler, aynı ravilerle ve aynı yöntemle nakledilmişlerdir.

Mehdiliği reddedenler bu inancın itikada zararlı, akla aykırı, Kur’an’ın ruhuna ters vb. olduğu gerekçesiyle bu reddi yapıyorlarsa, aynı gerekçeyle Kehf suresindeki Hazret-i Musa-Hızır kıssasını da Kur’an’dan çıkartmaları gerekir.   Bilindiği gibi bu kıssa, yanlış yorumlarla bâtınîliğin (ve Kur’an’da Tarihselciliğin) temel argümanını oluşturmaktadır. Bu bâtınî ve fâsid yorum, mehdiyet inancından çok daha fazla müslümanlara zarar vermiş ve vermektedir.

Özet olarak din, bir usûl üzere anlaşılır. Bu usûlü tatbik etmeyenler yahut bazen uygulayıp bazen uygulamayanlar, sürekli çelişkiler içinde kalmak, yanlış ve batıl sonuçlara varmak durumdadırlar. (Bkz. haksozhaber.net/mehmet-ali-buyukkaradan-mehdilik-konusuna-farkli-bir-bakis-85107h.htm) (Özet olarak alınmıştır.)

Not: Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara, ilgili sempozyum’a katılmamış, ancak mütalaa göndermiştir.

13.04.2019 Türkiye Gazetesi

Kaynak: https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/607470.aspx

 

Ana Sayfa