Ana Menü (Fihrist)

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

28 Eylül 2018

BATI DESTEKLİ YENİ İSLÂM ANLAYIŞI

VE

HADİSLERİ İNKÂR

c.ahmetakisik@gmail.com

Başta Diyanet TV olmak üzere internette kolayca bulunabilecek “Mehdi konusunda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna M. Görmez, şu cevabı vermiştir:

Mehdi’nin geleceği Kur’an’da geçmemektedir.

Mehdi ile ilgili hadisler, Buhari, Müslim ve Muvatta’ gibi en temel hadis kaynaklarında yoktur. Ebu Davud ve Tirmizi gibi hadis literatüründe bu konuda haberler vardır. Ancak bu bilgilere bakıldığında bunların haber-i âhad kanalıyla geldiği görülüyor. Dolayısıyla inançlarımızı/imanımızı bu bilgiler üzerine bina edemeyiz, diyordu.

Şimdi bir karşılaştırma yapılacak olursa, M. Görmez’in bu tezi ile Hüseyin Atay’ın haber-i âhad ile ilgili tezi uyuşmakta, örtüşmektedir. Hüseyin Atay, haber-i âhad gerekçesiyle kadere imanı, imandan saymamıştır.

Bu durumda Görmez‘e sorulması gerekiyor:

Haber-i âhad’la ilgili kendisinin koyduğu bu ölçüye göre, söyleyebilir mi?

Kadere inanıyor mu?

Her şeyin Kur’an’da geçmesi şart mı?

Namaz, Oruç, Hac, Zekat, Gusül, Taharet gibi konularla ilgili olarak Kur’an’da ayrıntılı bilgi yoktur. Nasıl namaz kılınacak, nasıl oruç tutulacak, nasıl zekat verilecektir? Bunların hepsi Hadislerle açıklanmaktadır.

Bu yaklaşım ve bakış tarzı, Hadisleri devreden çıkaran ve Kur’an Müslümanlığı’nı savunanların fikri değil mi?

“Fiten/Fitneler” hadisleri

Yine M. Görmez, TV’de bir mülakatta da “fiten”le ilgili hadislerin hiç kaynak ayırımı yapmadan “sorunlu” olduğunu söylemiştir. “Sorun” derken bunun biraz açılması gerekiyor. Bu hadisler, sahih isnattan yoksun olduğu için, zayıf veya uydurmadır, dolayısıyla inanmamız gerekmez, demek istemiştir.

Fakat Kütüb-i sitte’ye bakıldığında Buhari‘de, Müslim’de, Tirmizi’de, Ebu Davud’da ve İbn Mace’de, “fiten” konusunda özel kitablar/bölümler bulunmaktadır.

Bu durumda Görmez, Hazret-i Peygamber’e, dolayısıyla hadislere inanmayan Oryantalistlerle aynı çizgide mi buluşuyor?

Üstelik Müslim’de Deccal’ın çıkacağı ve Hazret-i İsa’nın geleceği de bildirilmektedir.

Şimdi kendisine soruyoruz: Bunların hepsi zayıf veya uydurma mıdır?

Hadis İnkârcılarına Kostantıniyye Hediyesi

Bazı hadis inkârcıları, “haber-i âhad” kavramını kullanarak başta Buhari olmak üzere kütüb-i sitte, kütüb-i tis’a ve diğer Muhaddislerin eserlerinde geçen bir çok hadisin zayıf veya uydurma olduğunu söylüyorlar.

Şimdi kendilerine soruyoruz:

Le-tüftehanne’l-kostantıniyyetü fele-ni’me’l-emîru emîruhe ve le-ni’me’l-ceyşü zâlike’l- ceyş. = Kostantıniyye/İstanbul muhakkak feth olunacaktır. Onu fetheden kumandan, ne güzel ve onu fetheden asker, ne güzel!

Bu hadis, kütüb-i sitte’nin hiçbirinde yoktur. Kütüb-i tis’a’dan sadece Müsned-i Ahmed’de vardır. Buna ilave olarak Taberani, Hakim, Heysemi, Buhari’nin Tarih-i Kebiri ile Tarih-i Sagîri’inde geçmektedir.

Ancak bu hadise dayanarak:

İstanbul’un fethi için Emeviler devrinde (3), Abbasiler devrinde (1), Osmanlılar devrinde (5), toplam tam dokuz (9) kere teşebbüs edilmiş, ancak 9’uncuda fetih gerçekleşmiştir.

Eğer zamanımızdaki bir hadis inkarcısı, bu devirlerde yaşasaydı, ilgili devlet erkanı da kendisine gelip, sayın Hocam, sen hadislerle meşgul oluyorsun, böyle bir hadis var, Sefere çıkalım mı, fetvanızı bekliyoruz, deselerdi, acaba “inkarcı”nın cevabı ne olurdu?

Yapılan açıklamalara göre:

“Siz aklınızı mı kaçırdınız. Bu hadis, Kütüb-i sitte’nin hiçbirinde yoktur. Kütüb-i tis’a’nın sadece birinde var. Buhari ve Müslim, güven duymadıkları için bunu Sahihlerine almamışlardır. Diğer kitaplar, zaten kâle alınmaz. Dolayısıyla zinhar böyle bir teşebbüste bulunmanız akıl kârı değildir.” derdi.

Fakat bu hadise dayanılarak İstanbul fethedilmiştir. 564 yıldır bu şehir, Türklerin elindedir.

Bu “Kostantınıyye Hadisi”, bütün Hadis inkarcılarına ithaf olunur!

 

Kim Ayrılıkçı?

Mehmet Görmez, Başkanlıktan ayrılırken yaptığı veda konuşmasında iki tavsiyede bulundu:

“Ayrılıkçı” olmayalım.

“Tekfir”de bulunmayalım.

Peki, biri kalkar, 1400 seneden beri temsil edilen Ehl-i Sünnet mezhebine ve bu mezhebi bize ulaştıran Müfessirlere, Muhaddislere, Fukahaya ve Meşayıh-ı kirama dil uzatır ve onların koyduğu ölçüleri beğenmez, hatta Devletin verdiği yetkiyi Sünniliği hedef alan küresel Oryantalizm için kullanırsa, ona ne cevap verilecektir?

Hadiste beyan edilen “Ana Cadde/Ehl-i Sünnet”den ayrılıp “dâl (sapıtan) ve mudıl (saptıran/itikaden ayrılıkçı)” olan kişiye, ne denecektir?

Bu hadis-i şerif, çok meşhurdur. Şehristani, bu hadisi kitap haline getirmiştir. Bu hadisin, haber-i âhad tarikıyla geldiği ileri sürülerek inkar edilebilir ama, Hazret-i Peygamber ve güzide ashabının yolundan ayrılan bir çok sapkın fırkanın ortaya çıktığı bir vakıa değil midir?

Küresel Oryantalistler, genelde Hadislere inanmazlar, özellikle “fırak-i dâlle”yi açıklayan bu Hadise, çeşitli gerekçelerle hiç inanmazlar.

Tekfir etme/”Kafirdir deme” Konusu

İslâm diniyle, Şeriatle ilgili sınır ve hükümlerin çoğu, Kur’an-ı Kerim ve Hadislerle açıkça beyan edilmiştir. Burada ifade edilen hükümleri, bir Müslümanın gizlemesi doğru olmaz. Hıristiyanların Hazret-i Peygamberle ilgili bazı gerçekleri sakladıkları gibi, bunları telaffuz etmeme, halka açıklamama ve öğretimde bulunmama, bir ihanet olur.

Aşağıda sıralanan inanç ve davranışların küfür olduğunu söylemek, imanın gereğidir.

Bir Müslümanın:

İslamla birlikte –başka- ikili, üçlü ya da çoklu din inancına sahip olması, küfür değil midir?

İslam dışı bir dinin akâid esaslarını benimsemesi, küfür değil midir?

Hazret-i Peygamberi devreden çıkarması, küfür değil midir?

Kur’an-ı Kerim’e, bir âyet olsa dahi inanmaması, küfür değil midir?

Ayetlerde açıklandığı şekilde İslam’ı oyun ve eğlenceye alması, küfür değil midir?

Ehl-i kitab’ı kendi inanç esaslarına göre onları dost edinmesi, onların itikadlarını benimsemesi küfür değil midir?

Zaruriyyat-ı diniyye olarak bildirilen farz ya da haramı reddetmesi, küfür değil midir?

Yine Zaruriyyat-ı diniyyeden olan haramı helal, helalı haram kabul etmesi, küfür değil midir?

Bayrak, nasıl bir ülkenin şerefini, hukukunu ve bağımsızlığını temsil ediyorsa, her dinin de kendine hâs şeâiri vardır. İslâm’ın şeâiri ile alay etmesi, küfür, değil midir?

Küfre rıza, küfür değil midir?

Oryantalizmi mabet edinmesi, küfür değil midir?

Tekfir, bir kişiye veya topluma “kâfirdir demek”, “kâfir olduğunu söylemek” anlamında kullanılır.

Kur’an-ı Kerim’de bazı din mensuplarının yanlış ve batıl inançlara sahip oldukları için ”kâfir oldukları” açıkça beyan edilmektedir. Şöyle ki:

(Allah’ı) inkâr edenler ve âyetlerimizi (kitaplarımızı) yalanlayanlar, cehennem ehlidirler; onlar, o ateşte ebedî (sürekli, sonsuz) kalıcıdırlar. (Bakara, 39)

Yahûdî’ler, “Uzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar da “Mesîh, Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarından çıkan (hakikat dışı ve mesnetsiz) sözlerdir ki, daha önce küfredenlerin (Melekler, Allah’ın kızlarıdır, diyenlerin) sözlerine benziyor. Allah, onları kahretsin, haktan batıla nasıl çevriliyorlar? (Tevbe, 30)

 “Allah, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler, muhakkak kâfir oldular. (Maide, 17)

Yahûdiler ve Hıristiyanlar, "Biz Allah'ın oğullarıyız ve sevgili kullarıyız" dediler. De ki: "Öyleyse (Allah) size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Hayır, siz de O'nun yarattıklarından bir beşersiniz." (Maide, 18)

Allah, üç ilâhdan üçüncüsüdür.” diyenler, elbette kâfir olmuşlardır. Halbuki bir tek İlâh’dan başka bir ilâh yoktur. Eğer bu söylediklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden küfürde kalanlara muhakkak çok acıklı bir azap dokunacaktır. (Mâide, 73)

Ey îman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları (itikadlarını, dinlerini benimseyerek) dostlar edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse (onların dinlerini kabul ederse), şüphesiz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, (bu itikad ve inançlarla) zalimler topluluğunu (asla) hidayete erdirmez. (Maide, 51)

Veyl (şiddetli azap) o kimselere (olsun) ki, (değişiklik yaparak ve yalan katarak) kendi elleriyle Kitâb (Tevrât)’ı yazarlar (ve) az bir para (dünyalık) karşılığında satmak için (de), “Bu Allah’ın katındandır!” derler! Ellerinin (Allah’ın indirdiği Tevrât hükümlerini değiştirip zıddını) yazdıklarından dolayı veyl (şiddetli azap), onlar içindir! (Bakara, 79)

(Allah’a çocuk isnat etme gibi O’nun sıfatları konusunda sınırı aşarak) kâfir olan ehl-i kitap (Yahûdilerle Hıristiyanlar) ve müşrikler (puta tapanlar), kendilerine açık bir beyyine (Peygamberim Muhammed ve Kur’ân) gelinceye kadar (üzerinde bulundukları dinden) ayrılacak değillerdi. (Beyyine, 1)

Muhakkak ki (bir beyyine olarak gelen Peygamberim Muhammed’i ve Kur’ân’ı reddederek) kâfir olan o ehl-i kitap ve müşrikler(in tamamı), cehennem ateşindedirler. Orada ebedî (sonsuz) olarak kalacaklardır. İşte (bu inanç ve tutumlarıyla onlar) yaratıkların en kötüsüdürler! (Beyyine, 6)

Şimdi din görevlileri, imam, vaiz ve müftüler, bu konularda halkı aydınlatmayacak, ilgili âyet ve hadisleri ve müçtehid âlimlerce bunlardan istinbat olunan/çıkarılan hükümleri söylemeyecekler mi?

Yaklaşık 30-40 yıldır Ülkemizde TV’lerde ve yazılı basında çok yoğun bir şekilde Ortantalizm’in çeşitli versiyonları olan Kur’an Müslümanlığı, Mezhep Karşıtlığı, Mealcilik, Vahhabilik, Kur’an’da Tarihsellik, Selefilik, Neo-Haşhaşilik ve Kur’an Bize Yeter gibi dini yaklaşım ve oluşumlar, Selçuklu ve Osmanlının da içinde bulunduğu 1400 yıllık miras olan Sünni Akaid ve Uygulama’yı hedef aldıkları halde Süleyman Ateş, Tayyar Altıkulaç, Ali Bardakoğlu, Mehmet Görmez, Hayrettin Karaman, Saim Yeprem, Mustafa İslamoğlu, Ömer Özsoy, Mustafa Öztürk ve Caner Taslaman’dan her biri, bu akımların karşısında mı, yoksa içinde mi yer almıştır?

KAYNAK:

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/604386.aspx

Ana Sayfa