zübde is. Ar. zubde esk. Öz (I).
züccaciye is. (züccatciye) Ar. zucâciyye 1. Cam, porselen vb. maddelerden yapılmış eşya. 2. sf. esk. Cam, porselen ile ilgili.
züğürt, -dü sf. Parasız, yoksul, meteliksiz olan (kimse): "Züğürt olup düşünmektense, uyuz olup kaşınmak yeğdir." -Atasözü.
→ züğürt tesellisi, çehre züğürdü
züğürtleme is. Züğürtlemek işi.
züğürtlemek (nsz) Parasız, meteliksiz kalmak, züğürt duruma gelmek: "Züğürtledim, dedin. Senden para, hediye, şu bu, isterim diye mi, korktun?" -M. Yesari.
züğürtleşme is. Züğürtleşmek işi.
züğürtleşmek (nsz) Züğürt durumuna gelmek.
züğürtlük, -ğü is. Parasızlık, parasız kalma durumu, meteliksizlik: "Züğürtlükten telefonumuz kesildi mi ona bir selam yollar, açtırırdık." -Y. Z. Ortaç.
züğürt tesellisi is. Kötü sonuçlanmış bir işte, çok önemsiz iyi bir yan bularak sevinme: "Bu da züğürt tesellisi gibi bir şey." -H. R. Gürpınar.
Zühal, -li öz. is. Ar. zuhal astr. Satürn.
Zühre öz. is. Ar. zuhre astr. Çoban Yıldızı.
zührevi sf. (zührevi:) Ar. zührevi Frengi, bel soğukluğu vb. cinsel İlişkilerle bulaşan, zührevi hastalık.
→ zührevi hastalık
zührevi hastalık, -ğı is. Zührevi.
züht, -dü is. Ar. zuhd din b. esk. Takva.
zühul, -Iü is. (zuhu:l) Ar. zuhül esk. İş çokluğu veya dalgınlık sebebiyle yanılma, geciktirme, ihmal etme.
zükâm is. (zükâ:m) Ar. zukâm tıp esk. Nezle.
zül, -llü is. Ar. zull esk. 1. Alçalma, düşkünlük. 2. Ayıplanacak şey. zül saymak bir olay veya sözü küçültücü, alçaltıcı, aşağılayıcı olarak değerlendirmek.
zülal, -li is. (zülâ.i) Ar. zulâl Saf, tatlı su.
Zülcelâl öz. is. (zülcelâl) Ar. zu + celâl din b. Tanrı.
zülfaris is. (zülfatris) Far. zulf + Ar. 'arüs bot. Baklagillerden bir süs bitkisi ve bunun güzel kokulu, mor, beyaz renkli, saç lülesi görünüşünde olan kıvrıntılı çiçeği (Phaseolus caracalla).
zülfaruz is. bk. zülfaris.
Zülfikar öz. is. Ar. zu + fıkâr Hz. Ali'nin iki çatallı kılıcı.
zülfüyâr is. Far. zulf+ yâr Zülüf, zülfüyâre dokunmak hatırlı, güçlü bir kimseyi veya bir makamı gücendirmek, darılmasına yol açmak, zülfüyâre dokunmamak 1) hiç kimseye zarar veya sıkıntı vermemek: "Yazılarımı tarta tarta yazar, elimden geldiği kadar, zülfüyâre dokunmamaya çalışırım..." -O. V. Kanık. 2) sıkıntı verecek, sorun olacak konulara girmemek.
zülüf, -lfü is. Far. zulfl. Şakaklardan sarkan saç lülesi: "Eser seher yeli zülfün dağıtır / Gerdana dökülen tel incinmesin." Karacaoğlan. 2. Sevgilinin saçı, zülfüyâr.
zülüflü sf. Zülfü olan.
zümre is. Ar. zümre 1. Topluluk, takım, grup, camia: "Ben de kardeş sadakasıyla, ötekinin berikinin lütfuyia yaşayan tufeyliler zümresinden çıktım." -R. N. Güntekin. 2. Tür, cins.
→ zümre edebiyatı, zümre toplantısı
zümre edebiyatı is. Seçkin kesimlere hitap eden edebiyat.
zümre toplantısı is. Aynı dersi okutan branş öğretmenlerinin ders konularını veya öğrenci sorunlarını ele aldığı kurul.
zümrüdi is. (zümrüdi:) Ar. zumurrudi 1. Zümrüt rengi, koyu yeşil. 2. sf. Bu renkte olan.
Zümrüdüanka öz. is. (zümrüdüanka:) Far. si + murğ + Ar. 'ankü Anka. Zümrüdüanka gibi hayal ürünü olan veya adı olup da kendi var olmayan (iyi ve güzel şeyler).
zümrüt, -dü is. Ar. zumurrud 1. jeol. Cam parlaklığında, yeşil renkte, saydam bir süs taşı, doğal alüminyum ve berilyum silikatı. 2. sf. Bu taştan yapılmış olan: "Parmağındaki zümrüt yüzüğü İle bu salonda herkesin saygı gösterdiği bir varlıktı." -M. Ş. Esendal. 3. is. Koyu yeşil renk. 4. sf. Bu renkte olan: Zümrüt çayırlar, zümrüt gibi yemyeşil: "Şu zümrüt gibi Kuşdili deresi burnumuzun Önünde de, bir sandalla bir defa bile dolaşamadık." -S. M. Alus.
→ zümrüt yeşili
zümrütlenme is. Zümrütlenmek durumu.
zümrütlenmek (nsz) Yeşil duruma gelmek, yeşillenmek: Bahar gelince ağaçlar zümrütlendi.
zümrütsü sf. Zümrüdü andıran, zümrüde benzeyen, zümrüt gibi.
zümrüt yeşili is. 1. Koyu yeşil. 2. sf Bu renkte olan.
züppe sf Giyinişte, söz söyleyişte, dilde, düşünüşte toplumun gülünç ve aykırı saydığı yapmacıklıklara ve aşırılıklara kaçan (kimse): "Tuhaf züppe bir muhit içine düştüm, diyordu."-S. F. Abasıyanık.
züppece zf. (züppe'ce) Züppe bir biçimde.
züppeleşme is. Züppeleşmek işi veya durumu.
züppeleşmek (nsz) Giyiniş, söz söyleyiş, düşünüş, dil vb.nde, toplumun gülünç ve aykırı saydığı yapmacıklıklara ve aşırılıklara kaçmak, züppe olmak.
züppeleştirme is. Züppeleştirmek işi veya durumu.
züppeleştirmek (-i) Züppe durumuna getirmek.
züppelik, -ğî is. Züppe olma durumu veya züppece davranış: "Terbiyemiz, refahımız, bilgimiz bugünün züppeliklerinden ibaret." -O. S. Orhon. züppelik etmek züppece davranmak: "Sen şimdi züppelik ediyorsun ama, yarın yine bize döneceksin." -S. F. Abasıyanık.
zürafa is. (züraıfa) Ar. zerüfe, zerrâfe 1. zool. Geviş getiren memelilerden, Afrika'da yaşayan, çok uzun boylu ve boyunlu, derisi benekli, ot yiyen hayvan (Giraffa camelopardalis). 2. hlk. Bir boncuk oyası türü: "Eski peçemdeki sıçan dişlerini söktüm, yeni peçemin kenarındaki zürafayı bitirdim." -S. M. Alus. zürafa gibi ince, uzun boylu, uzun boyunlu (kimse).
zürafagiller ç. is. zool. Örnek hayvanı zürafa olan, geviş getiren memeliler familyası.
zürefa ç. is. Ar. zurefü Kibarlar, nazikler. zürefanın düşkünü, beyaz giyer kış günü daha önce İyi bir durumda olan kişinin bu konumunu kaybettiğinde uygun olmayan, yersiz davranışlarda bulunması hâlinde söylenen bir söz.
→ zemheri zürefası
zürra ç. is. (zürra:) Ar. zurrü' esk. Tarımla uğraşanlar.
zürriyet is. Ar. zurriyyet 1. Döl, soy sop, sulp. 2. Çocuk.
zürriyetli sf 1. Dölü olan, soyu olan. 2. Çocuğu bulunan.
zürriyetsiz sf. Zürriyeti olmayan.
zürriyetsizlik, -ğî is. Zürriyetsiz olma durumu.
züyuf ç. is. (züyuıf) Ar. zuyufesk. Kalp veya ayarı düşük paralar.
→ züyuf akçe
züyuf akçe is. esk. Ayarı düşük para, sikke veya akçe