zuhur is. (zuhu:r) Ar. zuhur esk. Ortaya çıkma, görünme, belirme, baş gösterme, meydana çıkma, zuhur etmek ortaya çıkmak, görünmek, belirmek: "Kadın iyi oldu, fakat daha büyük bir felaket zuhur etti." -P. Safa.
zuhurat ç. is. (zuhu:ra:t) Ar. zuhurat esk. Gerçekleşeceği düşünülmeyen, hesapta olmayan, umulmadık, olağan dışı olgular: Benim oraya gitmem zuhurata bağlıdır.
zuhuri is. (zuhuıri:) Ar. zuhuri esk. Orta oyununda taklitçi.
→ zuhuri kolu
zuhuri kolu is. Orta oyunu takımı: "Çayır'da da Kavuklu Hamdi'nin zuhuri koluna rastlanabilir. " -S. Birsel.
zula is, (zu'la) argo Kaçak ve yasak şeylerin saklandığı gizli yer. zula etmek 1) çalmak, aşırmak; 2) gizlemek, saklamak.
zulmet is. Ar. zulmet esk. Karanlık: "Görmek için aydınlık ve görülmemek için zulmet lazımdı. " -F. R. Atay.
zulmetme is. Zulmetmek işi.
zulmetmek, -der (-e) Ar. zulm + T. etmek Eziyet etmek, işkence etmek: "Ona fenalık etmekle, kendi kendime mi zulmediyordum?" -S. F. Abasıyanık.
zulüm, -lmü is. Ar. zulm Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kıygı, acımasızlık, haksızlık, eziyet, cefa: "Nöbetçinin siyah süngüsü zorbalığın ve zulmün bir timsali gibi gözlerimin önünden geçiyordu." -H. C. Yalçın, zulüm görmek haksızlığa uğramak, kendisine eziyet edilmek.
→ zulmetmek
zum is. İng. zoom Optik kaydırma, zum yapmak zumlamak.
zumlama is. Zumlamak işi.
zumlamak (-i, -e) 1. Bir nesnenin görüntüsünü büyütmek için objektifin odak uzaklığını değiştirmek, zum yapmak. 2. mec. Bir konunun belirli bir noktasına yoğunlaşmak.
zurna is. Far. surnây Keskin bir ses çıkaran ve çoğu zaman davulla veya dümbelekle birlikte çalınan nefesli çalgı, zurna gibi dar (pantolon), zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına "rastgele yapılan plansız işlerde yöntem, kural aranmaz" anlamında kullanılan bir söz. zurnanın zırt dediği yer sürdürülmekte olan bir işin en can alıcı noktası.
→ cura zurna, çatlak zurna, zilzurna
zurnacı is. Zurna çalan kimse, zurnazen: "Kızları kendi başına bırakırsan ya davulcuya ya da zurnacıya giderler." -S. Kocagöz. zurnacının karşısında limon yemek gibi birinin zihni çeünip işini göremeyecek duruma getirildiği anlatılırken söylenen bir söz.
zurnacılık, -ğı is. Zurnacının işi veya mesleği.
zurnazen is. Far. surnây-zen esk. Zurnacı.