yön is. 1. Belli bir noktaya göre olan yer, taraf. 2. Bir şeyin belli bir noktaya baktığı yan, veçhe: Binanın batı yönü. 3. Bir yere gitmek için izlenen yol, cihet, istikamet: Bolu yönüne. 4. mec. Tutulacak, izlenecek yol: işin ekonomik yönü. yön vermek yeni bir biçim, yeni bir düzen vermek, yönden bakımdan: İş bu yönden de incelendi.
→ yön belirteci, yön eki, yöneylem, yön gösterme eki, yön zarfı, ana yön, ara yön, asyön
yön belirteci is. Pusula.
yönbul is. Her türlü arazide harita ve pusula yardımıyla katılımcıların denetim noktalarını bulmaya çalıştıkları bir doğa sporu, oryantiring.
yöndeş sf. Yönü aynı olan, aynı yöne bakan.
→ yöndeş açılar
yöndeş açılar ç. is. mat. İki paralel çizginin bir kesenle kesişmesinden oluşan ve biri İçte, biri dışta olarak kesenin aynı tarafında kalan açılar.
yöndeşlik, -ği is. Yöndeş olma durumu.
yön eki is. dbl. Yon gösterme eki.
yönelik, -ği sf. Belli bir yöne çevrilmiş olan, müteveccih: "Bir büyük ve değerli özelliği de, Türk geçmişinin ve bugünün sentezine yönelik bir yaklaşım içinde bulunuşu idi." -H. Taner.
yönelim is. 1. Yönelme durumu. 2. Kendi durumunu veya bulunduğu yerin durumunu başka yerlere göre belirleme. 3. Bireyin, karşılaştığı karışık ve sorunlu durumlar karşısında belirlediği tutum. 4. biy. Bitki, hayvan vb. canlı varlıkların, ışık, ısı, besin gibi türlü uyarıcı sebeplerin etkisi altında, bu uyarıcılara doğru veya tersine yer değiştirmeleri olayı, doğrulum, güne doğrulum, tropizm.
→ neme yönelim, yere yönelim
yöneliş is. Yönelme işi veya biçimi.
yönelme is. Yönelmek işi.
→ yönelme durumu, yönelme hâli
yönelme durumu is. dbl. İsim soyundan bir sözü yönelme kavramıyla fiile veya bir edata bağlayan -a / -e ekiyle kurulan durum, yönelme hâli, datif: yol-a, ev-e (kadar), ka-pı-y-a (bakmak), bahçe-y-e vb.
yönelme hâli is. dbl. Yönelme durumu.
yönelmek (-e) 1. Belli bir yön tutmak, yüzünü belli bir yöne doğru çevirmek, teveccüh etmek. 2. mec. Amaç olarak benimsemek: "Şiire veda etti ve sanatın başka bir bölümüne yöneldi, hikâye ve romana." -Y. Z. Ortaç. 3. mec. Hedef almak: Suçlamalar bana yöneldi.
yönelmeli sf Yönelme durumunda olan.
→ yönelmeli tümleç
yönelmeli tümleç, -ci dbl. Yapılan işin anlamını bütünleyen ve yönelme durumunda bulunan tümleç: Çocuklar eve geldi.
yönelteç, -ci is. 1. Direksiyon. 2. Bisikletin ön tekerlek maşası üstüne bağlanmış, iki elle kullanılan yön değiştirme aracı, gidon.
yöneltilme is. Yöneltilmek işi.
yöneltilmek (nsz) Yöneltme işi yapılmak.
yöneltim is. Yöneltme işi.
yöneltme is. 1. Yöneltmek işi, tevcih. 2. astr. Bir ırakgörürü veya gözlem aracını bakılacak yıldıza doğru çevirme işi. 3. eğt. Öğrencilerin okul yaşamına, izleyecekleri derslere uyumlarını sağlamayı amaçlama, seçecekleri meslekleri yönlendirme işi.
yöneltmek (-i, -e) 1. Bir şeye belli bir yön vermek, yönelmesini sağlamak, çevirmek, tevcih etmek. 2. Birine veya bir şeye doğru bakmak: Bakışlarını ona yöneltti. 3. Birine bir şey söylemek, tevcih etmek: "Yine ünlü kişiler çeşitli konularda konuşur, ardından dinleyiciler onlara sorular yöneltirlerdi." -H. Taner.
yönerge is. 1. Herhangi bir konuda tutulacak yol için üst makamlardan alt makamlara belli bir esasa dayanarak verilen buyruk, talimat, direktif. 2. Bu buyrukların yazılı olduğu belge. 3. Yönetmeliklerde değinilmeyen konulara açıklık getirmek için düzenlenen resmî belge.
yönetici is. 1. Yönetme gücünü elinde bulunduran kişi, yöneten kişi, idareci, menajer: "Yönetici ya bir kral, padişah, sultan veya seçimle gelen parlamentodur." -C. Bayar. 2. sp. Bir spor dalında takımların hazırlanması, oyuncunun bakımı, çalışma yerinin sağlanması, yapılacak karşılaşmaların planlanması vb. işlerle ilgilenen kimse.
→ yönetici özeti, kriz yöneticisi
yöneticilik, -ği is. Yönetici olma durumu veya yöneticinin görevi, idarecilik.
yönetici özeti is. Görüşülecek konularda toplantı öncesi yöneticiye sunulan, kısaltılmış açıklamalardan oluşan bilgi notu.
yönetilme is. Yönetilmek işi.
yönetilmek (nsz) Yönetmek işi yapılmak, idare edilmek.
yönetim is. 1. Yönetme işi, çekip çevirme, idare: Bu iş sîzin yönetiminiz altında yürüyebilir. 2. mec. Dümen.
→ yönetim gideri, yönetim kurulu, yönetim yeri, kabuk yönetim, merkezî yönetim, ortak yönetim, öz yönetim, sıkıyönetim, sivil yönetim, yerel yönetim, yerinden yönetim, değişim yönetimi, kamu yönetimi, kriz yönetimi
yönetim gideri is. Genellikle apartmanlarda, kooperatiflerde yönetme işinin gerektirdiği para, ücret.
yönetim kurulu is. Bir kuruluşu yönetmekle görevlendirilmiş kimselerin hepsi, umumi heyet.
yönetimsel sf. Yönetimle ilgili, İdari.
yönetim yeri is. Kamu veya özel kurum ve kuruluşların yönetildiği merkez.
yönetiş is. Yönetme İşi veya biçimi.
yönetişim is. Resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımı.
yönetme is. Yönetmek işi.
yönetmek (-i) 1. Bîr kurum veya kuruluşun yasalara, kurallara ve belli şartlara uygun biçimde işlemesini sağlamak, idare etmek, tedvir etmek. 2. Birinin bîr konudaki etkinliğine, çalışmasına yön vermek, birini yönlendirmek. 3. sin. ve tiy. Program ve oyunların yapımını, gerçekleşmesini sağlamak: Filmi yönetmek.
yönetmelik, -ği is. 1. Bir kuruluşun çalışma yöntemini belirleyen kuralların tümü. 2. Bu kuralların yazıh olduğu belge, talimatname. 3. huk. Yasa ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak amacıyla hazırlanan, düzenleyici kuralların yazılı olduğu resmî belge.
yönetmen is. 1. Bir kuruluşu yönetme yetkisi olan kimse, müdür, direktör. 2. sin. ve tiy. Tiyatro ve sinema oyunlarında oyuncuların rollerini dağıtıp oyunu düzenleyen, metin, yorum, dekor, müzik vb. öğeler arasında birlik sağlamaya çalışan kimse, rejisör.
→ yönetmen yardımcısı, başyönetmen, alıcı yönetmeni, ses yönetmeni
yönetmenlik, -ği is. 1. Yönetmen olma durumu. 2. Yönetmenin görevi veya yeri.
→ başyönetmenlik
yönetmen yardımcısı is. Yönetmene her konuda yardımcı olmakla görevli kimse, reji asistanı.
yönetsel sf. Yönetimsel.
yöneylem is. Karmaşık sorunların çözümünde ve incelenmesinde bilimsel ve özellikle matematiksel yöntemlerin uygulanışı.
→ yöneylem araştırması
yöneylem araştırması is. Herhangi bir problemi yöneylem yöntemine göre araştıran İnceleme.
yön gösterme eki is. dbl. Yön bildiren, yer ve zaman adları yapan ek, yön eki: son-ra, taşra, dış-arı, iç-eri vb.
yönlendirme is. Yönlendirmek işî.
→ hileli yönlendirme
yönlendirmek (-i) Bir kimsenin davranış, tutum, yapacağı iş vb. alanlarda izleyeceği yolu göstermek.
yönlü sf. 1. Yönü olan: Çok yönlü bir sorun. 2. kik. Uygun.
→ yönlü doğru, tek yönlü
yönlü doğru is. mat. Üzerinde pozitif bir yön seçilmiş doğru.
yönseme is. psikol. Belli bir amaca veya sonuca yönelen, faaliyete dönüşmeyen etki gücü, temayül.
yönsüz sf 1. Yönü olmayan. 2. mec. Amaçsız: "O henüz şekilsiz, yönsüz isteklerinin peşinde başıboş bir hayat sürmektedir." -N. Cumalı.
yönsüzlük, -ğü is. Yönsüz olma durumu.
yöntem is. 1. Bir amaca erişmek için izlenen, tutulan yol, usul, sistem. 2. Bilimde belli bir sonuca erişmek için, bir plana göre izlenen yol, metot.
→ yöntem bilgisi, yöntem bilimi, bulgusal yöntem, sarmal yöntem, çalışma yöntemi
yöntem bilgisi is. 1. Bir amaca erişmek için İzlenen, tutulan yol, usul ve sistemlere ilişkin bilgi. 2. Bilimde belli bir sonuca erişmek için, bir plana göre İzlenen yola ilişkin bilgi.
yöntem bilimi is. man. Özellikle felsefe ve bilim alanında yöntem araştırmak ve yeni yöntemler yaratmak için ilkeler geliştiren bilim, metodoloji.
yöntem bilimsel is. Yöntem bilimle ilgili, metodolojik.
yöntemli sf. Belli bir yönteme dayanılarak yapılan, metotlu.
yöntemlilik, -ği is. Yöntemli olma durumu.
yöntemsiz sf. Bir yönteme dayanmayan, düzensiz, uygunsuz, metotsuz.
→ yolsuz yöntemsiz
yöntemsizlik, -ği îs. Yöntemsiz olma durumu, düzensizlik, uygunsuzluk, metotsuzluk.
yön zarfı is. dbl. Yön bildiren zarf: İçeri girdi.
yöre is. 1. Bir bölgenin belli bir yer ve çevresini kapsayan sınırlı bölümü, havali, mahal, civar, dolay. 2. hlk. Değirmenlerde, taşla kasnak arasında kalan ve hayvan yemi olarak kullanılan un.
yöresel sf. Belli bir yöre ile ilgili, yerel, mahallî, mevzii, lokal.
yöreselleşme is. Yöreselleşmek işi.
yöreselleşmek (nsz) Yerelleşmek, mahallîleşmek.
yöreselleştirme is. Yöreselleştirmek işi.
yöreseli eştirmek (-i) Yöresel duruma getirmek.
yöresellik, -ği is. Yöresel olma durumu.
yörük sf. Yürük.
Yörük, -ğü öz. is. Hayvancılıkla geçinen, Toroslarda yaşayan göçebe Türk oymağı, Yürük.
→ Yörük çadırı
Yörük çadırı is. Yörüklerin iyi korunmuş, kıldan yapılmış, büyük ve geniş çadırı.
yörünge is. astr. 1. Bir gök cisminin hareketi süresince izlediği yol. 2. mat. Hareketli bir noktanın izlediği veya çizdiği yol, mahrek. yörüngesine oturmak 1) yapma uydu uzayda İstenilen yörüngede hareket etmek; 2) mec. bir iş yoluna girmek.