Yiddiş öz. is. Yahudi Almancası.
yiğit, -di sf. 1. Güçlü ve yürekli, kahraman, alp. 2. mec. Gözü pek, düşüncelerini açıkça söylemekten çekinmeyen (kimse): O yiğit adamdır, gerçeği söylemekten çekinmez. 3. is. Delikanlı, genç erkek: "Yiğide ölüm geçine / Al beni zülfün ucuna / Sallanayım tel yerine." -Karacaoğlan.
→ yiğitbaşı, babayiğit, koç yiğit
yiğitbaşı is. esk. Esnaf loncalarının kararlarını yürüten kimse.
yiğitçe sf (yiği'tçe) 1. Yiğit. 2. zf. Yiğit gibi, yiğide yaraşır bir biçimde, yüreklilikle: "Benim buradan ölüm çıkar demeli, sonra da yiğitçe dövüşmeliyim." -M. Ş. Esendal.
yiğitleme is. ed. Koçaklama.
yiğitlendirme is. Yiğitlendirmek işi.
yiğitlendirmek (-i) Yüreklendirmek, cesaretini artırmak, cesaretlendirmek.
yiğitlenme is. Yiğitlenmek, yiğitleşmek işi.
yiğitlenmek (nsz) Yüreklenmek, yiğitlik etmek, cesaret göstermek.
yiğitleşme is. Yiğitleşmek işi veya durumu.
yiğitleşmek Yiğitlik etmek, yiğit durumunda olmak.
yiğitlik, -ği is. Yiğit olma durumu, yiğitçe davranış, yüreklilik, cesaret: "Türk yiğitliği destanları, kendilerine layık olacağı kadar yazılabilmiş değildir." -A. Ş. Hisar, yiğitlik etmek yüreklilik, cesaret göstermek, yiğitlik sende kalsın özveri, hoşgörü ve ılımlılık öğütleyen söz. yiğitlik taslamak yiğitmiş gibi davranmak, yiğitliğe leke (veya bok) sürmemek mertliğe aykırı davranışta bulunmamak.
→ babayiğitlik
yilbik, -ği is. hlk. Sara.
yine zf. 1. Yeniden, bir daha, yine, tekrar, gene. 2. Öyle de olsa, öyle olmasına karşılık. 3. Buna rağmen, bununla birlikte.
yineleme is. 1. Yinelemek işi, tekrarlama. 2. dbl. Bir cümle içinde veya arka arkaya gelen cümlelerde bir kelimenin veya bir parçanın tekrarlanması: "Ağla çoban ağla, ovan kalmadı / Gözyaşı dök bülbül yuvan kalmadı." -M. E. Yurdakul. 3. dbl. Cümlede eş, yakın ve zıt anlamlı sözlerin tekrarlanması.
yinelemek (-i) Bir işi bir kez daha yapmak, tekrar etmek: "Loş alanda gidiyor, geliyor, yineliyordu rolünün bütün sözlerini." -N. Cumalı.
yinelemeli sf Üst üste veya tekrar tekrar yapılan.
yineleniş is. Yinelenme işi veya biçimi.
yinelenme is. Yinelenmek işi.
yinelenmek (nsz) Yineleme İşi yapılmak, tekrarlanmak: "Anıları yinelene yinelene anlatıldı." -N. Cumalı.
yineletme is. Yineletmek işi.
yineletmek (-i) Yineleme işini yaptırmak, tekrarlatmak.
yineleyiş is. Yineleme işi veya biçimi.
yirik, -ği is. hlk. 1. Yarık, yırtık. 2. sf. Üst dudağı yarık olan (kimse).
yirmi is. 1. On dokuzdan sonra gelen sayının adı. 2. Bu sayıyı gösteren 20, XX rakamlarının adı. 3. sf. İki kere on, on dokuzdan bir artık.
→ yirmi beşlik, yirmi milyonluk, yirmi yaş dişi
yirmi beşlik, -ği sf. 1. Yirmi beş kuruş veya lira değerinde olan: "Mermer masaya bir yirmi beşlik bıraktı." -T. Buğra. 2. Yirmi beş adetten oluşan.
yirmilik, -ği is. 1. Yirmi lira değerinde kâğıt para. 2. sf. İçinde yirmi tane bulunan: Yirmilik çikolata paketi. 3. sf. Yirmi yaş ile ilgili, yirminci yaşa özgü. 4. esk. Yarım kuruş değerinde para, yirmi para.
→ yirmilik diş
yirmilik diş is. Akıl dişi.
yirmi milyonluk, -ğu is. Yirmi milyon liralık kâğıt para.
yirminci sf. Yirmi sayısının sıra sıfatı, sırada on dokuzuncudan sonra gelen.
yirmişer sf. Yirmi sayısının üleştirme sıfatı, her birine yirmi, her kezinde yirmisi bir arada olan.
yirmişerlik, -ği sf. İçinde yirmi tane bulunan: Yirmişerlik portakal sandığı.
yirmi yaş dişi is. Akıl dişi.
yitik, -ği is. 1. Kayıp olan şey. 2. sf. Kaybedilmiş, yitirilmiş: "Şikâyet etmeden yükünü çektiği yitik bir yaşamı olmalıydı." -Ç. Altan.
yitiklik, -ği is. Yitik olma durumu.
yitim is. Kayıp: Bunun yitimi sizden sorulur. Onun ölümü büyük bir yitimdir.
→ acı yitimi, bellek yitimi, benlik yitimi, duyum yitimi, hafıza yitimi, irade yitimi, istenç yitimi, işlev yitimi, okuma yitimi, ses yitimi, söz yitimi, yazma yitimi
yitirilme is. Yitirilmek işi.
yitirilmek (nsz) Yitirme İşi yapılmak.
yitiriş is. Yitirme işi veya biçimi.
yitirme is. Yitirmek işi.
yitirmek (-i) 1. Ne olduğunu, nerede bulunduğunu bilememek, kaybetmek: Kalemimi yitirdim. 2. Bazı nitelik veya özelliklerin yok olması durumuna uğramak, kaybetmek. 3. Ölüm sonucu kaybetmek. 4. Yanlış yola girmek, kaybolmak: "Ormanda yolunu yitirenler, yollarını yine şaşırmamak için, nereden yürümeye başlamışlarsa oraya dönerler. " -Halikarnas Balıkçısı.
yitme is. Yitmek işi, kayıp.
yitmek, -er (nsz) 1. Yok olmak, ortadan kalkmak, kaybolmak. 2. Görünmez olmak. 3. Sahip olunan bir şey elden çıkmak, yitip gitmek görünmez olmak, ortadan kalkmak.
yiv is. 1. Bir yüzeyin üzerinde çizgi biçiminde olan, sarmal girinti veya çıkıntı. 2. Bir dişli çarkta veya bir vidada iki diş arasında kalan çukur bölüm. 3. Bir sütun gövdesinin veya bir vazo karnının çevresine eşit aralıklarla paralel veya sannal olarak uzunlamasına açılan oyuk. 4. Ek çizgisi: Kafatasının yivleri. 5. Saçta ayırma yeri.
→ yivaçar
yivaçar is. Metal çubuk ve borulara diş açan alet, pafta.
yivleme is. Yivlemek işi.
yivlemek (-i) kik 1. Dikerek eklemek. 2. Köpek koklayarak izlemek. 3. Bileyerek keskinleştirmek, sivriltmek.
yivli sf. Yivi olan, üzerine yiv açılmış olan.
yiyecek, -ği is. 1. Yenmeye elverişli olan her şey: "İçkiden yiyeceğe kadar her şeyi gemilere bu müessese temin ederdi." -S. F. Abasıyanık. 2. sf. Yenebilen.
yiyici sf. 1. Yiyen: Et yiyici hayvanlar. 2. mec. Rüşvet alan (kimse), mürtekip. 3. hlk. Çok yiyen, obur.
→ hazır yiyici
yiyicilik, -ği is. 1. Yiyici olma durumu, irtikâp. 2. Yiyiciye yakışır davranış.
yiyim is. Yeme işi. yiyim yeri etmek (veya yapmak) bir yeri kendi çıkarma kullanmak: "Şimdi de mahalle bakkallığını mı yiyim yeri yaptın?" -Ö. Seyfettin. "Bir sürü halayık ve hizmetçiden başka takım takım fakir akrabalar, paşayı yiyim yeri etmiş." -R. N. Güntekin.
yiyimli sf. Zevkle yenen: Yiyimli bir yemek.
yiyinti is. Yiyecek, yenilecek, atıştırılacak şey.
yiyintili sf. Lezzetli.
yiyiş is. Yemek işi veya biçimi.