vücut, -du is. (vücu:t) Ar. vucüd 1. İnsan veya hayvan gövdesi, beden: "Koltukta vücudunu bir yandan bir yana çevirirken âdeta inliyor." -R. N. Güntekin. 2. esk. Var olma, varlık, vücut bulmak oluşmak, vücut vermek vücuda getirmek, vücut yapmak kas geliştirici hareket ve sporlarda bedeni güçlü duruma getirmek: "Erkek sporları tarihe karışıyor, halter kaldıran, vücut yapan kadın atletler gündelik manzaralar arasında..." -A. İlhan, vücuda gelmek ortaya çıkmak, oluşmak, meydana gelmek, olmak. vücuda getirilmek meydana getirilmek, oluşturulmak. vücuda getirmek meydana getirmek, var etmek: "Koridor burada sola kıvrılarak yeni bir dehliz daha vücuda getirmektedir. " -H. F. Ozansoy. vücuttan düşmek zayıflamak, vücudunu ortadan kaldırmak öldürmek.
→ vücut ısısı, vahdetivücut, yekvücut
vücutça zf. Vücut bakımından, vücudun durumuna göre: "Kafaca, vücutça dinlenmeye ihtiyacım var." -F. R. Atay.
vücut ısısı is. Vücutta olması gereken 36 derecelik normal ısı.
vücutlu sf. Vücudu İri ve şişman olan.
vükela ç. is. (vükelâ:) Ar. vükelâ esk. Osmanlı İmparatorluğunda bakanlar, vekiller.
→ vekil vükela
vürut, -du is. (vürutt) Ar. vurüd esk. Geliş, gelme: "Ben onun yatağa bu suretle vüruduna hayret ederken o, gözlüklerini çıkarıp yanındaki masanın üstüne koydu." -M. Ş. Esendal.
vüsat, -ti is. Ar. vus'at esk. 1. Genişlik, 2. fel. Uzam.
vüzera ç. is. (vüzera:) Ar. vuzerü' esk. Vezirler.
→ vezir vüzera
V yaka is. "V" harfi biçiminde olan yaka.