ün is. 1. Ses. 2. İyi bir nitelikte bilinip tanınmış olma durumu, şöhret, şan, nam, ad: "O kadar ünü ve başarıyı yakıştıramamıştı bu yüze." -T. Buğra, ün almak (veya kazanmak veya salmak veya yapmak) ünü herkesçe bilinmek ve her yerden duyulmak: "Dünyaca ün almış Mark Twain Derneğinin fahri üyeliğini aldığını duyunca..." -S. F. Abasıyanık. "Ramazan, sertliği, zulmü ile ün salmış bir kabadayı idi." -H. E. Adıvar. üne kavuşmak ün kazanmak, şöhret bulmak.
-ünce bk. -ınca / -ince vb.
ündeş sf. Benzer sesle biten söz veya cümle.
ündeşlik, -ği is. Ses benzerliği veya birliği.
üniforma is. (ünifo'rma) ît. üniforma 1. Aynı İşi yapanların giydikleri, tüzükle belirtilmiş, bir örnek giysi. 2. Silahlı kuvvetlerin resmî giysisi: "Kusursuz asker üniforması İçinde zeki ve duygulu bir yüzü vardı." -H. E. Adıvar.
üniformalı sf. 1. Üniforması olan, üniforma giymiş olan (kimse). 2. zf Üniforma giyerek.
üniformasız sf. 1. Üniforması olmayan. 2. zf. Üniforma giymeksizin.
ünik, -ği sf. Fr. uniaue Tek, eşi olmayan.
ünite is. Fr. ünite 1. Birlik, birleşmiş olma durumu. 2. Bir kümenin her elemanı veya bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri, birim. 3. Dersin bölümlerinden her biri. 4. dbl. Biçim.
→ arıtma ünitesi
üniter sf. Fr. unitaire 1. Birlikçi, birlikten yana, birleştirici (siyaset). 2. Merkeziyetçi.
üniversal, -li sf. Fr. universal Evrensel.
üniversalizm is. İng. universalism Evrenselcilik.
üniversite is. Fr. üniversite Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul vb. kuruluş ve birimlerden oluşan öğretim kurumu: Avrupa'nın meşhur üniversitelerini sayar mısınız?" -F. R. Atay.
→ teknik üniversite
üniversiteler arası sf. Birçok üniversite ile ilgili olan: Üniversiteler arası yarışma.
üniversiteli is. Üniversite öğrencisi.
ünlem is. dbl. 1. Türlü duyguları anlatan veya bir doğa sesini yansıtan kelime, nida: Ah! oh! şak, çat vb. 2. Ünlem işareti.
→ ünlem işareti
ünleme is. Ünlemek işi.
ünlemek (-e) 1. Yüksek sesle çağırmak: "Mustafa'ya ünle görelim." -N. Nâzım. 2. Yüksek sesle bildirmek: "Bir ses sırası gelenin adım ünlüyordu." -A. İlhan.
ünlem işareti is. dbl. Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma vb. duyguları anlatan, bir doğa sesini yansıtan kelime veya cümlelerin sonuna konulan noktalama işaretinin adı, ünlem (!).
ünlenme is. Ünlenmek işi veya durumu.
ünlenmek (nsz) 1. Çağrılmak, yüksek sesle bildirilmek. 2. Ün sahibi olmak, ün kazanmak, meşhur olmak.
ünletme is. Ünletmek işi veya durumu.
ünletmek (-i) Bağırtmak, çağırtmak: "Şehirde olsa ünletirsin: Görene beş kuruş, bulana on kuruş." -Y. Z. Ortaç.
ünlü sf. 1. Ün salmış olan, şöhretli, meşhur, şanlı, namlı, namdar: "Kimsenin üzerinde durmadığı birkaç ünlü kişiden birisi de, kesinlikle o idi." -T. Buğra. 2. is. dbl. Ses yolunda bir engele çarpmadan çıkabilen ses, vokal, sesli, sesli harf: a, e, ı, i, o, ö, u, ü.
→ ünlü benzeşmesi, ünlü çatışması, ünlü düşmesi, ünlü göçüşmesi, ünlü kaynaşması, ünlü kısalması, ünlü türemesi, ünlü uyumu, ağızsıl ünlü, bağlayıcı ünlü, büyük ünlü uyumu, dar ünlü, düz ünlü, geniş ünlü, ikili ünlü, ince ünlü, kalın ünlü, kısa ünlü, küçük ünlü uyumu, türeme ünlü, uzun ünlü, yuvarlak ünlü, ağız ünlüsü, bağlantı ünlüsü, geniz ünlüsü, pekiştirme ünlüsü
ünlü benzeşmesi is. dbl. Ünlü uyumu.
ünlü çatışması is. dbl. Eklemelerde veya birleştirmelerde iki ünlünün yan yana gelmesi: Ne ise > neyse, ne asıl > nasıl vb.
ünlü düşmesi is. dbl. Çeşitli sebeplerle kelimenin iç veya son ünlüsünden birinin düşmesi: oyun > oyunamak, oynamak vb.
ünlü göçüşmesi is. dbl. Göçüşme.
ünlü kaynaşması is. dbl. Birleşik kelimelerde yan yana gelen iki ünlünün kaynaşması: Sütlü aş > sütlaç.
ünlü kısalması is. dbl. Aslında uzun olan bir ünlünün zamanla kısalması: Cân > can, hâzır > hazır, beyaz > beyaz.
ünlülü sf. İçinde ünlü harfi bulunan (söz).
→ kısa ünlülü
ünlü türemesi is. dbl. Ses özelliklerine veya birbirleriyle birleşme şartlarına uygun olarak kelimenin önüne, içine veya sonuna ünlü getirilmesi: scarpina > iskarpin, ruza > oruç, limon > ilimon vb.
ünlü uyumu is. dbl. Türkçede, kelimelerdeki ünlülerin incelik, kalınlık veya düzlük, yuvarlaklık bakımlarından birbirine benzemesi, ünlü benzeşmesi, vokal uyumu.
ünsiyet is. Ar. unsiyyet esk. 1. Ahbaplık, arkadaşlık. 2. Alışkanlık, ünsiyet peyda etmek dostluk, arkadaşlık kurmak, samimi olmak.
ünsüz sf. 1. Ünü olmayan, gösterişsiz, şöhretsiz. 2. is. dbl. Ses yolunda bir engele çarparak çıkan ses, sessiz, sessiz harf, konson, konsonant.
→ ünsüz benzeşmesi, ünsüz düşmesi, ünsüz göçüşmesi, ünsüz ikizleşmesi, ünsüz tekleşmesi, ünsüz türemesi, ünsüz uyumu, akıcı ünsüz, bağlayıcı ünsüz, ıslıklı ünsüz, ikiz ünsüz, koruyucu ünsüz, patlayıcı ünsüz, sert ünsüz, sızıcı ünsüz, tonlu ünsüz, tonsuz ünsüz, türeme ünsüz, yumuşak ünsüz, ağız ünsüzü, art avurt ünsüzü, art-damak ünsüzü, avurt ünsüzü, bağlantı ünsüzü, damak ünsüzü, diş eti ünsüzü, diş eti-damak ünsüzü, diş eti-dudak ünsüzü, diş ünsüzü, diş-damak ünsüzü, diş-dudak ünsüzü, dudak ünsüzü, geniz ünsüzü, gırtlak ünsüzü, koruma ünsüzü, küçük dil ünsüzü, ön avurt ünsüzü, ön damak ünsüzü, peltek diş ünsüzü, değişimli ünsüzler
ünsüz benzeşmesi is. dbl. Yan yana gelen iki ünsüzün boğumlanma nitelikleri bakımından bir uyum içine girmesi: Anbar > ambar, çenber > çember.
ünsüz düşmesi is. dbl. Kaynaşma sırasında ekte veya kelimede bulunan ünsüzlerin birinin düşmesi: Alçakcık > alçacık.
ünsüz göçüşmesi is. dbl. Göçüşme.
ünsüz ikizleşmesi is. dbl. Bazı sözlerin iç seslerinde türlü sebeplerle aynı ünsüzün iki defa söylenmesi, ikizleşme: döşek > döşşek, ışık> ışşık vb.
ünsüzlü sf. İçinde ünsüz harf bulunan (söz).
ünsüz tekleşmesi is. dbl. Bir kelimenin içindeki çift ünsüzden birinin düşmesi, tekleşme: kassap > kasap, sarraç > saraç vb.
ünsüz türemesi is., dbl. Kelime içine veya başına bir ünsüzün eklenmesi: ırak > yırak.
ünsüz uyumu is. dbl. Türkçede sert ünsüzle biten bir kelimeye c d g ünsüzlerinden biriyle başlayan bir ek getirildiğinde ekin başındaki ünsüzün sertleşmesi, ünsüz benzeşmesi, sessiz uyumu: Açık-ça, sepet -te, bıçkı vb.