üdeba ç. is. (üdeba:) Ar. udebâ esk. Yazarlar, edipler.
üfleç, -ci is. 1. Kaynak yapımında, metalleri kesme ve eritme işlemlerinde kullanılan, alev püskürten araç, hamlaç. 2. Laboratuvarlarda yüksek ısı elde edilen araç, hamlaç.
üfleme is. Üflemek işi.
üflemek (-e, -i) 1. Dudakları büzerek soluğu bir şey üzerine hızla vermek, üfürmek: "iki senedir sigaralarının dumanlarını burnuma üflediği yetmemiş gibi simdi de bana oyun etmeye kalkışıyor." -A. Gündüz. 2. (-i) Yanmakta olan bir şeyi söndürmek veya canlandırmak için soluk vermek: "İdris iskele başında salep güğümünün altındaki eleme kömürlerin küllerini üflüyor." -S. F. Abasıyanık. 3. (-i) Nefesli çalgıları çalmak: "Arkadaş çalgısını bir iki defa üfledikten sonra döndü." -O. C. Kaygılı.
üflemeli sf. Üflenerek çalınan (çalgı).
→ üflemeli çalgılar, üflemeli sazlar
üflemeli çalgılar ç. is. müz. Üflemeli sazlar.
üflemeli sazlar ç. is. müz. Üflenerek seslendirilen müzik araçları.
üflenme is. Üflenmek işi.
üflenmek (nsz) Üfleme işi yapılmak: "Çakır gözleri üflenmiş bir alev gibi parlıyordu." -Ö. Seyfettin.
üfleyici is. Üfleyen kimse.
üfürme is. Üfürmek işi.
üfürmek (-i) 1. Üflemek. 2. Üfleyerek bulunduğu yerden uzaklaştırmak: "Pencereden ince bir rüzgâr, güneş tozlarım tül perdelere üfürüyor." -A. İlhan. 3. (nsz) Esmek: Kapının altından rüzgâr üfürüyor. 4. Üfleyerek çalmak: "Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü, üfürmeye başladı." -H. E. Adıvar. 5. mec. Abartarak konuşmak.
üfürük, -ğü is. 1. Üfürülerek verilen soluk. 2. Üfürükçülerin hastaların üstüne okuyarak üfürdükleri soluk.
üfürükçü is. Okuyup üfleyerek hastalıkları savdığını ileri süren ve böylece bilgisiz kimseleri dolandıran düzenbaz kimse: "Eskiden üfürükçüler vardı, isteyenleri yere yatırıp pestil gibi çiğnerlerdi." -H. R, Gürpınar.
üfürükçülük, -ğü is. Üfürükçünün işi.
üğrüm is. astr. Yerin dönme ekseninin, yaptığı koni hareketi boyunca dalgalanması, nütasyon.
-ük bk. -ık/-ik vb.