üc

ücra sf. (ücra:) Çok uçta, kenarda veya uzakta bulunan: "İşte, Marmara'nın uzak ve ücra bir köşesinde uyuyan bu küçük nahiyeciğe hürriyet böyle geldi." -M. Ş. Esendal.

ücret is. Ar. ücret 1. İş gücünün karşılığı olan para ve mal: "Ücret emeğin karşılığıdır." -Anayasa. 2. Kiralanan veya satın alınan bir şey İçin ödenen para: "Fiyatından daha yüksek bir ücretle satın aldı." -P. Safa.

asgari ücret, cari ücret, çıplak ücret, dolgun ücret, net ücret, giriş ücreti, vekâlet ücreti

ücretlendirme is. 1. Ücretlendirmek işi. 2. Posta işlemlerinde taşıma ücretlerinin önceden ödenmesi.

ücretlendirmek (-i) Bir malın, bir işin ücretini, rayicini belirlemek.

ücretlendirme makinesi is. Posta işlemlerinde zarfların üstüne pul yerine ücreti gösteren damga basan makine.

ücretli is. 1. Ücretle çalıştırılan kimse: "Bu saydığım bayram günleri bizim gibi ücretlilerin aylığını artırır." -B. Felek. 2. sf. Ücret karşılığı yapılan.

ücretlilik, -ği is. 1. Ücretlinin yaşama biçimi. 2. İş gücünün veya emeğin ücretle karşılanması.

ücretsiz sf. 1. Bir karşılık ödemeden alınan. 2. zf Parasız olarak: Üç ay ücretsiz çalıştı.

-ücü bk. -ıcı / -ici vb.