ut

-ut (I) bk. -it/-it vb. (I).

-ut- (II) bk. -it- / -it- vb. (II).

ut (I) is. Utanma duygusu.

ut, -du (II) is. Ar. 'üd müz. Klasik Türk müziği araçlarından, iri karınlı, kirişli, mızrapla çalınan bir çalgı: "Ferhunde, burada sevdiği bir ut muallimiyle evlenip bahtiyar olmuştu." -R. N. Güntekin.

ut açıcı is. psikol. Göstermeci.

ut açıcılık, -ğı is. psikol. Göstermecilik.

utana sıkıla zf. Çok utanıp sıkılarak, utanıp sıkılmış bir biçimde.

utanç, -cı is. Utanma duygusu, hicap: "O zaman, tuhaf bir utanca düşüp şaşırır, başımı önüme eğerdim." -Y. K. Karaosmanoğlu. utanç duymak utanmak: "Bundan utanç duyuyor, utanılacak pek az şey yapan birisi olarak da gerginleşiyordu." -T. Buğra, utancından yere geçmek çok utanmak: "Yalvarırım hanımcığım, beni beyin yanına çıkarmayınız, utancımdan yerlere geçerim." -H. R. Gürpınar, utancından yerin dibine girmek istenilen biçimde ve nitelikte olmama karşısında üzüntü duymak, aşırı utanmak: "Süleymaniye'nin avlusunu dolaşırken, utancımızdan yerin dibine gireceğimiz geldi." -B. R. Eyuboğlu.

utanç duygusu

utanç duygusu is. psikol. İnsanın ruh dünyasında oluşan utanma duygusu.

utandırıcı sf. Utanma duygusuna yol açan, utanç veren: "Çirkin olan iskele binası ve etrafı idi; çirkinden de fena, utandırıcı bir adilikte idi." -R. H. Karay.

utandırma is. Utandırmak işi.

utandırmak (-i) Utanmasına yol açmak, utanacak bir duruma düşürmek, mahcup etmek: "Mualla Hanım'a o zamana kadar beni çok utandıran bir sual sormakta mahzur görmedim." -P. Safa.

utangaç, -cı sf. Bir toplulukta güvenini yitiren, rahat konuşamayan ve rahat davranamayan, sıkılgan, mahcup: "Ben yalnız uslu ve çekingen değil, aynı zamanda son derece utangacım da." -Y. K. Karaosmanoğlu.

utangaçlık, -ğı is. Sıkılganlık, mahcubiyet: "Bize hakaret eden, bize utangaçlık yükleyen bu zincir şarkıları, düşmanın kulağına keyif verecektir." -R. E. Ünaydın.

utangan sf. hlk. Utangaç.

utanış is. Utanma durumu veya biçimi.

utanma is. 1. Utanmak durumu, teeddüp: "İradesizliğimden utanma duymamaya da alıştım." -R. H. Karay. 2. Utanma duygusu.

utanma duygusu

utanma duygusu is. psikol. İnsanın ruh dünyasında oluşan utanç duygusu.

utanmak (-den, -e) 1. Onursuz sayılacak veya gülünç olacak bir duruma düşmekten üzüntü duymak, korkmak, mahcup olmak: "Düğün sofrasında kendisinden başka böyle çatal tutanı göremeyince pek utandı." -A. Gündüz. 2. Sıkılmak: "Hayır, edebiyattan değil, karşısında şimdiden aczini duyduğum okuyucudan utanıyorum." -A. Haşim. 3. Çekinmek: "Birbirimizden utanarak karşı karşıya on dakika sustuk." -Y. Z. Ortaç.

utana sıkıla

utanmaz sf. Utanması olmayan, sıkılmaz, yüzsüz, arsız.

utanmazca sf (utanmazca) 1. Utanmaz bir biçimde yapılan. 2. zf Utanmaksızm, utanmaz bir biçimde.

utanmazlık, -ğı is. Utanmaz olma durumu, yüzsüzlük, arsızlık: "Hicap bir ayıp, utanmazlık, sıkılmazlık, yılışıklık bir meziyet oldu." -B. Felek.

Utarit öz. is. Ar. 'utârid astr. Merkür.

utçu is. müz. 1. Ut yapan veya satan kimse. 2. Ut çalan kimse, udi.

utku is. Zafer.

utkulu sf. Muzaffer.

utlu sf. İffetli.

utma is. Utmak işi.

utmak, -ar (-i) esk. 1. Yenmek. 2. Oyunda yenmek, ütmek (II).

utulma is. Utulmak işi.

utulmak (-e) hlk. Utma işi yapılmak veya utma işine konu olmak.

ut yeri is. Edep yeri.