-uş bk. -iş / -İş vb.
uşak, -ğı is. 1. Çocuk: "Doksan yaşına kadar yaşamış, yokluk yüzü görmemiş, oğul uşak toplansa koca bir mahalle olacak kadar bereketlenmiş. " -M. Ş. Esendal. 2. Herhangi bir bölgenin halkından olan erkek: "Kim bilir, bu Anadolu uşaklarının her birinde ne cevherler vardır." -C. S. Tarancı. 3. Erkek hizmetçi: "... kapının eşiğinde fraklı, beyaz eldivenli bir uşak duruyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 4. Tayfa: "Bir haykırma duyuldu. Uşakları koşturdum. Simit attırdım denize, ama deniz geri vermedi." -Z. Selimoğlu.
→ uşakkapan, oğul uşak, çadıruşağı, yalı uşağı
uşakkapan is. hlk. Bebekleri kaldırdığı söylenen bir cins akbaba.
uşaklık, -ğı is. 1. Uşak olma durumu: "Uşaklık, ayvazîık istihkakın yokken bu rütbeye gelmişsin." -N. Kemal. 2. mec. Birinin, kendi öz saygısı pahasına başkasına yaptığı hizmet, (birine) uşaklık etmek 1) bir kimseye hizmet veya kulluk etmek; 2) kendi çıkarı için yasal veya ahlaki olmasa bile başkasının her dediğini yapmak zorunda olmak.
uşkun is. bol. Karabuğdaygillerden, yaprakları yürek biçiminde, kökü dıştan sincabi ve içten san renkte olan bir ravent türü (Rheum rhaponticum).
uşşak is. (uşşa:k) Ar. 'uşşak müz. Türk müziğinde ana makamlardan biri.