u borusu is. U harfi biçiminde yapılmış boru.
ubudiyet is. (ubıv.diyet) Ar. 'ubüdiyyet esk. Kulluk.
uca (I) is. hlk. Kuyruk sokumu kemiği, pöç.
uca (II) sf. hlk. Yüce: "Uca dağ başında yatmış uyumuş / Ela gözlerini uyku bürümüş." -Halk türküsü.
-ucu bk. -ıcı / -ici vb.
ucube is. (ucu:be) Ar. u'cübe Çok acayip, şaşılacak kadar çirkin olan şey: "Bakımsızlıktan, pislikten yaralı bereli, karınları şiş, yüzleri sarı, sıska iki ucube hâlinde süründükten sonra ölmüşler." -H. E. Adıvar.
ucubik, -ği sf. Ar. u'cübe'den Çok acayip, garip, uçuk kaçık.
ucun ucun zf 1. Uç uca, ucu ucuna, azar azar. 2. Yan yana: "Ali Osman durdu, gözlerini su bardağından ayırmadan ucun ucun revolverden yana baktı." -T. Dursun K.
ucu ucuna zf. Ancak, en son kertede.
ucuz sf 1. Fiyatı yüksek olmayan, pahası az, düşük fiyatlı, pahalı karşıtı: "Geceleri tiyatroların önünde saatlerce bekleyerek ucuz yerlere yerleşirdik." -Y'. K. Beyatlı. 2. mec. Az emekle elde edilen: "Biletçi teşekkür etmekten, ben de bu kadar ucuz teşekkür toplamaktan kurtulduk." -B. Felek, ucuz alan, pahalı alır ucuz olan mal çabuk eskir, pahalıya alınmış gibi olur. ucuz atlatmak (veya kurtulmak) zor veya tehlikeli durumdan az zararla sıyrılmak: "Bizim tekrar tekrar dinlemeyi sevdiğimiz bu fıkrayı anlatırken o hâlâ bu işten ucuz kurtulmuş olmasının heyecanım duyardı." -A. Ş. Hisar, ucuz etin yahnisi yavan (veya tatsız) olur ucuza mal olan şeyler niteliksizdir, ucuza çıkmak yaptırılan bir şey az masrafla elde edilmek, ucuza gitmek basit, kolay, önemsiz olarak değerlendirilmek: "Tezgâhtarlık, figüranlık derken kendini satmasını bilememiş, ucuza gitmişti." -N. Cumalı. ucuza kapatmak argo ucuza almak, fırsatı değerlendirmek: "Hem arabayı ucuza kapattım hem sağlama bağladım." -A. Gündüz. ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti ucuz şeylerin ucuzluğuna tamah etmemeli, pahalı şeylerin de pahalılığından korkulmamalıdır.
→ ucuz halkçılık, ucuzpahalı
ucuzca zf. (ucu'zca) Ucuz olarak, ucuz bir biçimde.
ucuzcu sf. 1. Malını ucuz satan. 2. Her şeyin ucuzunu arayan.
ucuzculuk, -ğu is. Ucuzcu olma durumu.
ucuz halkçılık, -ğı is. Halkçılığı basit ve kolay yoldan yapma işi.
ucuzlama is. Ucuzlamak durumu.
ucuzlamak (nsz) 1. Fiyatı İnmek. 2. mec. Kolaylıkla elde edilir ve duyulur olmak.
ucuzlatılma is. Ucuzlatılmak işi.
ucuzlatılmak (nsz) Ucuzlatma işi yapılmak.
ucuzlatma is. Ucuzlatmak işi.
ucuzlatmak (-i) 1. Fiyatını indirmek. 2. mec. Kolaylıkla elde edilir duruma getirmek.
ucuzluk, -ğu is. 1. Ucuz olma durumu: "Dünya kadar parası olan bir adamın bu bolluktan ve ucuzluktan istifade etmemesi enayilik olmaz mıydı?" -E. E. Talu. 2. Yasal bir işlemle her şeyin asıl fiyatından ucuza satıldığı dönem.
ucuz pahalı zf. Yüksek veya düşük fiyatlı olduğuna bakmadan: "Tavşanlarını, kekliklerini ucuzpahalı demeden ilk çıkan alıcılara sattı." -N. Cumalı.
ucuzuna zf. Ucuz olarak, ucuzca: "Oysa çocuklar atılan gazeteleri okumak için değil, hemen götürüp kahvede ucuzuna satmak için istiyorlardı." -H. Taner.