Trabzon hurması is. bot. 1. Abanozgillerden 15 m kadar yükselebilen büyük bir ağaç (Diospyros kakı). 2. Bu ağacın elma büyüklüğünde, turuncu renkte, hamken kekre olan, olgunlaştığında tatlılaşan meyvesi, Japon hurması.
Trabzon yağı is. Tonyayağı.
tradisyon is. Fr. tradition Gelenek.
tradisyonel is. Fr. traditionel Geleneksel.
trafik, -ği is. Fr. trafic 1. Ulaşım yollarının yayalar ve her türlü taşıt araçları tarafından kullanılması, seyrüsefer. 2. Ulaşım yollarında bulunan taşıt ve yayaların tümü: "Trafik, Bankalar Caddesi'nin ağzından Taksim doğrultusuna aralıksız boşalıyor." -A. İlhan. 3. mec. Önemli görevlerde bulunan kişilerin bir yere gidiş gelişi.
→ trafik akımı, trafik akışı, trafik işaretleri, trafik lambası, trafik müfettişi, trafik şeridi
trafik akımı is. Trafik akışı.
trafik akışı is. Trafikteki araçların kurallara uygun bir biçimde sıkışıklığa sebebiyet vermeden yürümesi, hareket etmesi, trafik akımı.
trafikçi is. Trafik polisi.
trafik işaretleri ç. is. Trafiği düzenlemek amacıyla gerekli yerlere konulan Özel işaretli levhaların tümü.
trafik lambası is. Taşıtların ve yayaların kavşaklardan geçişini düzenleyen ışık sistemi: "Kırmızı bir trafik lambasını geçmiyor. Duruyor. " -A. İlhan.
trafik müfettişi is. Trafiği düzenleme konusunda polislere yardımcı olan ve bu işi fahri olarak yapan kimse.
trafik şeridi is. Taşıtların bir dizi hâlinde güvenle seyredebilmeleri İçin taşıt yolunun işaretle ayrılmış bir bölümü.
trafo is. (trafo) Fr. trapho 1. Aynı frekansta fakat yoğunluğu, gerilimi genellikle farklı olan bir veya birçok değişik akım dizgesini, değişik bir akım dizgesine dönüştüren elektromanyetik indükleçli duruk araç, dönüştürücü, transformatör. 2. hlk. Şehrin elektrik akımını sağlayan transformatör kuruluşu.
tragedya is. Yun. tiy. Trajedi.
trahom is. Fr. trachome tıp Göz kapaklarının altında birtakım kabarcıkların belirmesiyle başlayan, tedavi edilmezse kirpiklerin içeriye kıvrılması, saydam tabakada yaralar çıkması yüzünden körlükle sonuçlanabilen bulaşıcı hastalık.
trajedi is. Fr. tragedie 1. tiy. Konusunu efsanelerden veya tarihsel olaylardan alan, acıklı sonuçlarla bağlanan bir tür tiyatro eseri, facia, tragedya, ağlatı. 2. mec. Facia.
trajik, -ğî sf. Fr. tragique 1. Trajedi ile ilgili. 2. mec. Çok acıklı, feci.
trajikleşme is. Trajikleşmek işi veya durumu.
trajikleşmek (nsz) Trajik duruma gelmek.
trajikomedi is. Fr. tragi-comedie Trajediye özgü ciddi ve acı verici olaylarla geleneksel olarak komediye özgü yöntemlerin içinde karşıtlaştığı tiyatro eseri: "Oyun, profesörün politikada karşılaştığı düş kırıklıklarını bir trajikomedi hâlinde sergiliyordu." -H. Taner.
trajikomik, -ği sf. Fr. tragi-comigue Hem acıklı hem de güldürücü özelliği olan.
trake is. Fr. trachee zool. 1. Soluk borusu. 2. Eklem bacaklılarda bulunan Özel solunum kanalları.
trakeit is. Fr. tracheite tıp Nefes borusunun iltihaplanması.
trakeliler ç. is. zool. Eklem bacaklıların, solungaç yerine özel bir soluk borusu taşıyan takımı.
trakit is. Fr. trachyte jeol. Yanardağ kayalıkları arasında bulunan bir feldspat türü.
traksiyon is. Fr. traction tıp Çekim.
traktör is. Fr. tracteur Arkasına römork takılabilen, çift sürmek, yük taşımak vb. işlerde kullanılan motorlu iş makinesi.
traktörcü is. 1. Traktörle taşıyıcılık yapan kimse. 2. Traktör kullanan sürücü: "Hatta traktörcü bile traktörünü çıkarmış, onlara katılmıştı." -H. Taner.
traktörcülük, -ğü is. Traktörcü olma durumu.
trakunya is. (traku'nya) Yun. zool. Çarpan balığı.
trampa is. (tra'mpa) ît. tra-ambo Para aracılığı olmaksızın, bir nesnenin dolaysız olarak bir başka nesne ile değiştirilmesi, değiş tokuş, takas.
trampet is. (trampe'ie) Fr. trompette İki değnek ile çalınan küçük davul, trampet çalmak trampete değnekle vurarak ses çıkartmak.
trampetçi is. Trampet çalan kimse.
trampetçilik, -ği is. Trampetçi olma işi.
tramplen is. Fr. tremplin 1. Yüzme sporunda, suya yüksekten atlamada kullanılan bir ucu sabit, öteki ucu esneyen sıçrama tahtası. 2. Kayakta, atlamayı yapan sporcuya gerekli hızı sağlayan, özel olarak düzenlenmiş eğik alan. 3. mec. Sıçrama tahtası.
tramvay is. Fr. tramway Şehirlerde yol üzerinde döşenmiş özel raylarda hareket eden yolcu taşıtı: "Sarı tenekeden bir tramvay arabası titreyerek, sarsılarak geçti." -M. Ş. Esendal.
→ tramvay hattı
tramvay hattı is. Tramvayın üzerinde hareket ettiği demir rayların döşendiği tahsisli yol.
trança is. (tra'nça) Yun. zool. İzmaritgillerden, özellikle sıcak denizlerde yaşayan, pullu, esmer renkli, beyaz etli, kemikli bir balık: (Pagrus ehrenbergii).
trans is. Fr. trance psikol. 1. Medyumların ruhla ilişki kurdukları zaman, girdikleri özel hipnoz durumu. 2. Kendinden geçme, içinde bulunduğu ortamdan başka bir dünyaya veya havaya geçme: "Mükrimin Hoca trans hâline girer, o gazanın kahramanları ile özdeşleşir." -H. Taner.
transandantal is. Fr. transcendental fel. Deneyüstü.
transandantalizm is. Fr. transcendentalisme fel. Deneyüstücülük.
transatlantik, -ğî sf. Fr. transatlantigue 1. Atlantik Okyanusu'nu aşan. 2. is. Atlantik Okyanusu'nu aşarak Avrupa ve Amerika arasında çalışan gemi.
transfer is. Fr. transferi 1. Bir yerden başka bir yere taşıma veya götürme. 2. Bir kimsenin herhangi bir hakkını bir başkasına geçirmesini sağlayan iş. 3. sp. Bir profesyonel sporcunun, para karşılığı kulübünden bir başka kulübe geçmesi.
transformasyon is. Fr. transformation Biçim değişimi, dönüşüm.
transformatör is. Fr. transformateur fiz. Trafo.
transformizm is. Fr. transformisme biy. Dönüşümcülük.
transfüzyon is. Fr. transfusion tıp Kan aktarımı.
transistor is. Fr. transisteur Germanyum veya silisyum elementlerinin yarı İletkenlik Özelliklerinden yararlanılarak imal edilen, elektronik tüplerin elektrik titreşimlerini genişletmekte kullanılan, sağlam yapılı ve uzun ömürlü alet.
transit is. Fr. transit 1. Bir yerden, dinlenmeden, beklemeden, durmadan geçme: "İhtarlı, doğrudan doğruya yahut transit olarak bir tomar telgraf yığılmış olduğunu ben görmüştüm." -F. R. Atay. 2. Millî topraklardan geçiş sırasında, hiç durmadan geçen mallar için gümrüksüz geçme. 3. Bir katarın, bir gardaki art arda gelen yol bölgelerinden durmadan geçmesi, transit geçmek 1) bir yerden, dinlenmeden, beklemeden, durmadan geçmek; 2) mal gümrüksüz geçmek; 3) argo sürücü, trafik kurallarına uymamak.
transkripsiyon is. Fr. transcription db. Çeviri yazı.
transliterasyon is. Fr. translit(t)eration db. Yabancı yazıların, okunuşları dikkate alınmadan harf harf aktarılması, harf çevirisi.
transmisyon is. Fr. transmission fiz. Elektrikli taşıtlarda dingilin motora göre gerek dikey gerek yatay düzende hareket etmesini sağlayan organ.
transparan sf İng. transparent Şeffaf.
transplantasyon is. Fr. transplantation tıp Organ nakli.
transport is. Fr. transport 1. Bir yerden başka bir yere taşıma, iletme, nakil. 2. Taşımacılık, nakliyat.
transporter is. İng. transporter bk. yükçeker.
transseksüel sf. Fr. transsexuel Hormon tedavisi görüp ameliyat olarak cinsiyet değiştiren.
tranş is. Fr. tranche İnek veya dana budunun orta bölümü.
trap is. Fr. trappe 1. Hendek, tuzak. 2. tiy. Sahnede yerde bulunan kapak.
trapez is. Fr. trapese 1. Alt uçlarına bir çubuk bağlanmış bulunan iki düşey ipten yapılmış salıncağa benzer bir jimnastik aracı: "En zararsız oyun da sokak kapısının kol demirinde saatlerce süren trapez idmanlarıydı." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2. Bu araçla gösteri yapan sanatçı.
trapezci is. Trapez.
tras is. Fr. trass Volkanik tüf.
trata is. Yun. den. Torbalı balık ağı.
travers is. Fr. traverse Üzerine rayların yerleştirildiği, yere enine konulmuş demir veya ağaç parçaların her biri.
traverten is. Fr. travertin min. Birtakım kaynak sularının dibinde biriken, kalkerli veya silisli tortu, pamuk taşı.
travesti is. İng. travesty Kadın kılığına girip para karşılığı seks yapan erkek.
travma is. Fr. trauma 1. psikol. Canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan durum. 2. tıp Bir doku veya organın yapısını, biçimini bozan ve dıştan mekanik bir tepki sonucu oluşan yerel yara.
travmatoloji is. Fr. traumatologie tıp Cerrahinin yara ve bereleri tedavi eden bölümü.
travmatolojik, -ği sf Fr. traumatologigue tıp Travmatoloji İle ilgili.
tremolit is. Fr. tremolite jeol. içinde magnezyum, kalsiyum, demir ve alüminyum bulunan, amfibol grubundan doğal silikat.
tren is. Fr. train Demir yolunda yolcu ve yük taşımakta kullanılan, bir veya birkaç lokomotif tarafından çekilen vagonlar dizisi, katar, şimendifer: "O gece Eskişehir'den son kalkan trenle Ankara'ya dönüyordu." -R. E. Onaydın, treni kaçırmak bir şeyi elde etme, bir işi gerçekleştirme fırsatını ve imkânını yitirmek.
→ buharlı tren, elektrikli tren, kara tren, karma tren, motorlu tren, banliyö treni, posta treni, yer altı treni, yolcu treni, yük treni
trençkot is. Fr. trench-coat İçi astarlı, kemerli, su geçirmez pardösü, yağmurluk: "Elleri trençkotunun cebinde, ışıklara yürüdü." -A. İlhan.
trençkotlu sf. Trençkotu olan: "İçeride abajurlara bakan beyaz trençkotlu kız, elektrikçinin dükkâna dönmesini bekliyordu." -H. Taner.
trend is. İng. trend bk. eğilim.
tretuvar is. Fr. trottoir Yaya kaldırımı.
treyler is. (tre'yler) İng. trailer Traktör veya kamyonlara, genellikle yük taşımalarını sağlamak için takılan araba.
trias is. İng. trias İkinci Çağın yaklaşık kırk beş milyon yıllık dönemi.
triatlon is. Fr. triathlon sp. 1. Yüzme, koşu ve bisiklet yarışından oluşan atletizm dalı. 2. Slalom, tüfekle ateş, kayak yarışlarından oluşan spor dalı.
tribün is. Fr. tribüne Spor salonu stadyum, hipodrom vb. yarışma ve gösteri yapılan yerlerde seyircilerin oturduğu koltuklu veya basamaklı bölüm: "Muazzam avlunun medreseler tarafında, kadınlar için tribünler yükseliyordu." -H. E. Adıvar. tribünlere oynamak iş yapmadığı hâlde kendini iş yapıyor gibi göstermek.
→ açık tribün, kapalı tribün, şeref tribünü
triftong is. dbl. Üçlü ünlü.
trigonometri is. (trigonome'tri) Fr. trigonometrie mat. Üçgenleri hesaplamayı konu edinen matematik kolu, müsellesat.
trigonometrik, -ği is. Fr. trigonometriaue mat. Trigonometri İle ilgili.
triko is. (tri'ko) Fr. tricot 1. Örülerek dokunan bir cins yün kumaş. 2. sf. Bu kumaştan yapılmış olan.
trikosefal, -li is. Fr. trichocephale zool. Kırbaç kurdu.
trikotaj is. Fr. tricotage Örme işleri.
trikotajcı is. Örme İşleri yapan kimse.
trikotajcılık, -ğı is. Trikotajcının işi.
triloji is. Fr. trilogie ed. Üçleme.
trilyon is. Fr. trillion 1. Milyar kere bin, 1.000.000.000.000. 2. Bu sayının adı.
trilyoner is. Trilyon sahibi olan, çok zengin.
trilyonerlik, -ği is. Trilyoner olma durumu.
trilyonluk, -ğu is. 1. Niceliği trilyonla ölçülen. 2. Zenginliği trilyon değerinde olan.
trinketa is. (trinke'ta) ît. trinchetto den. Yelkenli gemilerde pruva direğinin en altta bulunan ana sereni ve bu serene bağlanan yelken.
trio sf. (tri'o) İt. trio 1. müz. Üçlü. 2. Üç kişiden oluşan.
tripleks sf. Fr. triplex İçinden merdivenli, üç katlı (ev).
tripoli is. (tri'poli) Fr. tripoli jeol. Ufalandığında toz, madenî eşya, taş, mermer, cam vb.ni temizlemeye ve parlatmaya yarayan silisli kaya.
triportör is. Fr. triporteur Eşya taşımak için bir kasası bulunan, çoğu kez motorlu, üç tekerlekli küçük taşıt, üçteker.
triptik, -ği is. Fr. triptyque Otomobiller için verilen geçici gümrük belgesi.
trişin is. Fr. trichine zool. Ergin durumda olan, domuzdan başka, insanlarla birçok memelinin ince bağırsağında yaşayan, ipsiler cinsinden bir solucan (Trichinella spiralis).
triton is. (tri'ton) Fr. triton kim. vefiz. Trityumun, bir protondan ve iki nötrondan oluşan atom çekirdeği.
trityum is. (tri'tyum) Fr. tritium kim. Atom ağırlığı 3 olan radyoaktif hidrojen izotopu.
triyas is. bk. trias.
Troçkici öz. is. Troçkiciliği benimsemiş veya Troçkicilik yanlısı kimse.
Troçkicilik, -ği öz. is. Troçki'nin düşüncelerine dayanan sosyalist akım.
trok is. Fr. troc Değiş, trampa, mal değişi: "Bu trok muamelesinde, kendi malı için daima üste para isterdi." -Y. K. Karaosmanoğlu.
trol, -lü is. İng. treml den. Teknelerle suyun dibinde sürüklenerek çekilen, huni biçiminde geniş ağızlı balık ağı.
trolcü is. Trol İle balık avlayan kimse.
troleybüs is. (trole'ybüs) İng. trolley-bus Şehir içi yollarda, bir hava hattından elektrik akımı alarak çalışan otobüs, telli otobüs.
trombon is. Fr. trombone müz. Sürgü kolunun hareketiyle değişik yükseklikte seslerin elde edildiği nefesli çalgı.
tromboncu is. Trombon çalan kimse.
tromp, -bu is. Fr. trompe mim. Binanın bir bölümünü tutmaya yarayan köşe kubbesi.
trompet is. Fr. trompette müz. Bir ağızlık ve kendi üstüne kıvrılmış silindir bir borudan oluşan nefesli çalgı.
trompetçi is. Trompet çalan kimse.
trompetçilik, -ği is. Trompetçi olma durumu.
tropik, -ği is. Fr. tropiaue astr. ve coğ. Dönence: Tropik bitki ve çiçekler.
→ tropik kuşu
tropika is. (tropi'ka) İt. tropico coğ. 1. Yer yuvarlağının Ekvator'a paralel ve biri güneyde, ötekisi kuzeyde bulunan iki dairesinden her biri, dönence. 2. Tropikal kuşak.
tropikal, -li is. Fr. tropical coğ. Tropika ile ilgili, tropika bölgesinden olan: Tropikal bitki.
→ tropikal bitki, tropikal bölge, tropikal iklim, tropikal kuşak, tropikal orman
tropikal bitki is. bot. Tropikal iklim kuşağında yetişen gür bitki örtüsü.
tropikal bölge is. Tropikal kuşak.
tropikal iklim is. Dönenceler arasında kalan bölgelerde görülen iklim.
tropikal kuşak, -ğı is. İki tropika arasında bulunan sıcak kuşak, tropikal bölge.
tropikal orman is. bot. Tropikal kuşağın nemli havasında ve bölgelerinde yetişen orman.
tropik kuşu is. zool. Tropik kuşugiller familyasından pembemsi tüylü, kuyruğunda iki teleği olan deniz kuşu.
tropizm is. Fr. tropisme biy. Yönelim.
troplar ç. is. Yun. + T. fel. Antik çağ kuşkucularının var olan şeyler hakkında nesnel bilgi edinebilmenin imkânsızlığını kanıtlamak için kullandıkları ilkeler.
troposfer is. Fr. troposphere astı: Atmosferin 11 km kalınlığında olan ilk katmanı.
trotinet is. Fr. trottinette Bir ayakla üzerine binilip öbür ayakla yeri teperek yol alınan ve bir yönetme kolu ile arka arkaya iki tekerleği bulunan çocuk oyuncağı.
troyka is. (tro'yka) Rus. 1. Rusya'da, üç atla çekilen kızak veya araba. 2. sf. Üçlü.
tröst is. İng. trust ekon. Aynı alanda iş yapan çeşitli ortaklıkların hisse senetlerinin, bir denetim teşkilatına teslim edilmesi ve yönetimin bir teşkilatı yöneten gruba aktarılmasıyla oluşan, tekelci sermayedarlığa dayanan ortaklıklar birliği.
truakar is. Fr. trois-quarts 1. Kısa manto. 2. sf. Kol boyu dirsek ile bilek arasında olan (kadın giysisi).
trup is. Fr. troupe tiy. Aynı tiyatroda çalışan oyuncular topluluğu.
trük, -ğü is. Fr. tine Sinema veya tiyatroda teknik ustalıkla yapılan gösteri: "Eleştirmenlerce sırf orijinalite trüğü olarak değerlendiriliyordu. " -H. Taner.