şüheda ç. is. (şüheda:) Ar. şühedâ' esk. Şehitler.
şükran is. (şükraın) Ar. şukrân esk. İyilik bilme, gönül borcu, minnettarlık: "Biz, şükran ve muhabbetle ellerini öpüyoruz." -R. H. Karay.
→ medyunuşukran
şükretme is. Şükretmek işi.
şükretmek, -der (-e) Ak şukr + T. etmek 1. Tanrı'ya minnet duygusunu sunmak, şükreylemek: "Bu fırsatı sana bahşettiğinden dolayı Allah'a şükret!" -P. Safa. 2. Bir kimseye minnet duymak, gönülden borçlu olmak.
şükreyleme is. Şükreylemek işi veya durumu.
şükreylemek At: şulcr + T. eylemek Şükretmek.
şükür, -krü is. Ar. şukr 1. Tanrı'ya duyulan minneti dile getirme. 2. Mutlu bir olay veya durumdan, yapılan bir iyilikten duyulan hoşnutluğu bildirme: "Hava kapanık geçti ama yağış olmadı şükür Allaha!" -R. Enis. şükürler olsun duyulan hoşnutluğu bildirmek için kullanılan bir söz.
→ şükretmek, şükreylemek
şümul, -lü is. (şümu.i) Ar. şumül esk. 1. İçine alma, kaplama, kapsama. 2. man. Kaplam.
şümullendirme is. İçinde bulundurma, kapsamına alma.
şümullendirnıek (-i) Etkisini, çevresini, kapsamını genişletmek, yaymak.
şümullü sf. Kapsamı geniş olan, birçok şeyi etkileyen veya içine alan, kapsamlı: "Eniştemiz için yemek, tabiat, cemiyet ve medeniyetle rabıtaları olan nazik ve şümullü bir meseleydi." -A. Ş. Hisar.
şüphe is. Ar. şubhe 1. Kuşku: "Hiçbir şey anlamamış, şüpheler içinde yerime gelip oturmuştum." -S. F. Abasıyanık. 2. Kuruntu. şüphe bırakmamak kuşkuya sebep olan bütün ihtimalleri ortadan kaldırmak, şüphe etmek kuşkulanmak: "Bu sözünde samimi olduğuna hiç şüphe etmem." -F. R. Atay. şüphe yok başka türlü olamaz: "Evinde yalnız olduğu ve hiç şüphe yok, birçok işi olduğu hâlde saatlerce benim için o pencerenin önünde duruyor." -M. Ş. Esendal. şüpheye düşmek kuşkulanmak, şüpheye düşürmek kuşkulandırmak: "Yaşayışı şüpheye düşürmüştü beni." -Y. Z. Ortaç, şüpheye kapılmak şüphe duymak: "Eski bir bakan Ankara'nın bir köşesinde bir apartman mı yaptırmış, İsmet Paşa derhâl bir haksız iktisap şüphesine kapılıyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu.
→ şüphe kurdu
şüpheci sf.fel. Kuşkucu: "O devrin son derece şüpheci atmosferi içinde hayatından korkarak kaçmıştı."-B. Felek.
şüphecilik, -ği is. fel. Kuşkuculuk.
şüphe kurdu is. İnsanı çok tedirgin eden kuşku: Yüreğime öyle bir şüphe kurdu girdi ki...
şüphelendirme is. Şüphelendirmek işi.
şüphelendirmek (-i) Kuşkulandırmak.
şüpheleniş is. Şüphelenme işi veya biçimi.
şüphelenme is. Şüphelenmek işi.
şüphelenmek (-den) Kuşkulanmak: "Bunun bir casus olmasından şüphelendim." -F. R. Atay.
şüpheli sf. 1. Kuşkulu: "Mazisi şüpheli kadınlarla evlenmek, insanı sonraları rahatsız eder." -P. Safa. 2. Kendisinden şüphe edilen, kuşkulanılan.
şüphesiz sf. Kuşkusuz: "İki üç gündür şüphesiz aç kalan tekir kedi kapıdan bakıyordu." -Ö. Seyfettin.
şürekâ ç. is. (şürekâ:) Ar. şürekâ esk. 1. Ortaklar, şerikler. 2. mec. Yandaş, taraftar, destekçi.
şüyu is. (şüyu:) Ar. şuyü' esk. Herkesçe duyulma, yayılma, şüyu bulmak herkes tarafından duyulmak, yayılmak, şüyuu vukuundan beter bir şeyin dedikodusunun yapılması gerçekleşmesinden daha kötüdür.
→ izaleişüyu
şvester is. Alm. Schwester 1. Hemşire: "Ara sıra geniş koridordan, yatak odalarına ve sofraya bakan şvesterler geçiyor." -F. R. Atay. 2. Kız kardeş.