şofben is. Fr. chauffe-bain Gaz veya elektrikle çalışarak sıcak su sağlayan araç.
şoför is. Fr. chauffeur Sürücü: "Cumartesi günü kalkacak otobüste şoförün yanında iki kişilik yer ayırttı." -M. Ş. Esendal.
→ şoför ağzı, şoför koltuğu, şoför mahalli, şoför muavini, şoför okulu, makam şoförü, uzun yol şoförü
şoför ağzı is. hlk. Şoförler arasında kullanılan ve kendilerine özgü deyim ve argoyu içeren konuşma tarzı.
şoför koltuğu is. Taşıtlarda sürücünün oturduğu ön koltuk.
şoförlük, -ğü is. 1. Şoför olma durumu, sürücülük. 2. Şoförün işi.
şoför mahalli is. Ağır vasıtaların önünde yer alan, şoförün ve yanmdakilerin oturması için düzenlenmiş bölüm.
şoför muavini is. Genellikle otobüs, kamyon, minibüs vb. kara taşımacılığı yapan araçlarda şoföre veya yolculara yardım eden kimse: "Şoför muavini uzun boylu gence otobüsün üstünden eşyalarım uzatıyordu." -N. Cumalı.
şoför okulu is. Sürücü kursu.
şok is. İng. shock psikol. Kaza, beklenmeyen bir olay, bazı ilaç ve uyuşturucuların yarattığı, fiziksel veya ruhsal olarak birdenbire gelişen karmaşık belirtilerin tümü: "Dehasını, geçirdiği sara nöbetlerinin şokuna borçlu bulunuyordu." -H. Taner.
→ şok tedavisi, artçı şok
şoke is. Fr. choauer "Birdenbire şaşırmak, hoşa gitmeyecek bir şey yapmak" anlamlarındaki şoke etmek ve "birdenbire şaşırmak, hoşa gitmeyecek bir şeyle karşılaşmak" anlamlarındaki şoke olmak deyimlerinde kullanılan bir söz.
şokola is. Fr. chocolat Çikolata, şeker, su veya sütle yapılan sıcak içecek.
şok tedavisi is. tıp Bazı ilaçlan yüksek dozda vererek veya beyinden gerilimli elektrik geçirerek hastayı iyileştirme.
şolo is. esk. Peru para birimi.
şom sf. Far. şüm esk. Uğursuz.
→ şom ağızlı
şom ağızlı sf. Sürekli kötü şeylerden söz eden ve sözlerinin uğursuzluk getireceğinden korkulan (kimse): "Olayların gelişmesini önceden görüp özellikle felaketler hakkında kesin kehanetlerde bulunan şom ağızlı bir kadın..." -T. Halman.
şopar is. hlk. 1. Çingene çocuğu: "Çalgı sesini duyan bütün şoparlar çadırlardan fırlayıp çevremizi kuşatıyorlardı." -O. C. Kaygılı. 2. sf. mec. Şımarık, küstah, yaramaz.
şoparlık, -ğı is. Şopar gibi davranma.
Şor is. Batı Sibirya'da yaşayan bir Türk topluluğunun adı.
Şorca is. Şor Türkçesi.
şorlama is. Şorlamak işi.
şorlamak (nsz) Su vb. "şor" diye ses çıkararak akmak.
şorolo is. hlk. Kadınlaşmış, kadın kılığına girmiş olan ve ahlak dışı ilişkiler için kullanılan erkek.
şorololuk, -ğu is. Şorolo olma durumu.
şorolop zf hlk. 1. Birdenbire ve hırsla (yutmak). 2. is. argo Yalan.
şort is. İng. short Genellikle bazı sporları yaparken giyilen, paçaları dizlerin yukarısında başlayan kısa pantolon: "Göğsü açık ayağında da şortu var." -M. Ş. Esendal.
şose is. (şo'se) Fr. chaussee Genellikle taş kırıkları üzerine kum döşenip silindir geçirilerek yapılan yol: "Portakal ve muz bahçeleri arası dolambaçlı hoş bir şoseyi takip etmiştik." -R. H. Karay.
şoset is. Fr. chausette Kısa çorap.
şoson is. Fr. chausson Kumaş veya ince deriden, çoğunlukla düz topuklu, ayağı bütünüyle saran ayakkabı: "Hava yağmurlu olmadığı hâlde ayaklarına gri şosonlar geçirmişti. " -H. Taner.
şov is. İng. show Genellikle şarkı, dans vb. eğlence türlerinin yer aldığı gösteri, şov yapmak gösteri yapmak.
şoven is. Fr. chauvin Şovenizmden yana olan kimse, görüş vb.
şovenizm is. Fr. chauvinisme Kendi ulusunu Öne çıkararak değişik ırk ve uluslararasında düşmanlık yaratmayı amaçlayan ve bu yolda kışkırtmada bulunan aşırı akım.
şovenlik, -ği is. Şoven olma durumu veya şovence davranış.
şovmen is. İng. showman Şov yapan kimse, gösteri adamı.
şovrum is. ing. showroom bk. sergi salonu.