st

stabil sf Fr. stabil 1. Dayanıklı, sağlam. 2. Dengeli. 3. Düz. 4. mec. Kararlı, değişmez.

stabilizasyon is. Fr. stabilisation İstikrar.

stabilizatör is. Fr. stabilisateur Dengeleyici.

stabilize sf Fr. stabilise 1. Düz duruma getirilmiş. 2. Sağlamlaştırılmış. 3. Silindirle sıkıştırılmış (toprak yol), stabilize etmek kararlı bir duruma getirmek, sağlamlaştırmak.

stabilize yol

stabilize yol is. Kum, çakıl veya mucur ve bağlayıcı olarak kil karışımıyla yapılan, silindirle sıkıştırılan yol.

stadya is. (sta'dya) Fr. stadîa Bir noktanın takeometreye olan uzaklığını ölçmek için, bu nokta üzerine düşey doğrultuda konan santimetrelere bölünmüş mira.

stadyum üs. (sta'dyum) Lat. stadium sp. Takım oyunları, atletizm karşılaşmaları ve çeşitli törenlerin yapılabilmesi, seyircilerin de bunları izleyebilmesi için elverişli oturma yerleri olan alan: "Bir gün stadyuma gittiğim zaman gençlik pek heyecanlı gösteriler yapmıştı." -F. R. Atay.

stafîlokok is. Fr. staphilocoque biy. Mikroskopta üzüm salkımlarına benzer kümeler durumunda görülen mikroplar.

stagflasyon is. (stagflasyon) Fr. stagflatian ekon. Durgun şişkinlik.

staj is. Fr. stage 1. Herhangi bir meslek edinecek olan kimsenin geçirdiği uygulamalı öğrenme dönemi: "Kız stajım bitirince kasabada bîr diş muayenehanesi açacaktı." -R. N. Güntekîn. 2. Bir kimsenin, meslek bilgisini artırmak için bir kurumun bir veya birçok bölümünde çalışarak geçirdiği dönem.

stajyer is. Fr. stagiaîre Staj yapan kimse.

stajyerlik, -ği is. Stajyer olma durumu.

stalagmit is. (stalâgmit) Fr. stalagmite min. Dikit.

stalaktit is. (stalâktit) Fr. stalactite min. Sarkıt.

standardizasyon is. Fr. standardisatîon Standartlaşma.

standart, -di sf. Fr. Standard 1. Belli bir tipe göre yapılmış veya ayrılmış. 2. Belirli ölçülere, yasaya, kullanıma uygun olan. 3. Örnek veya temel olarak alınabilen, tek biçim: Standart tütün. 4. is. Bir işletmede, bir ürünü, bir çalışma yöntemini, üretilecek miktarı, bir bütçenin para miktarını belirlemek için konulmuş kural: "Ortalama hayat standardı denen bir yaşama ölçüsü var." -F. R. Atay.

standart dil, çifte standart, hayat standardı, yaşam standardı

standart dil is. db. Yazı dili.

standartlaşma is. Standartlaşmak İşi veya durumu.

standartlaşmak (nsz) Standart duruma gelmek.

standartlaştırma is. 1. Standartlaştırmak işi. 2. ekon. Nitelikte belirli düzeyi, kaliteyi, pazarlamada kolaylığı ve değer birliğini sağlamak amacıyla, her tür üründen benzer nitelikte bulunanı ayırma.

standartlaştırmak (-i) Standart duruma getirmek.

standartlı sf. Standardı olan.

çifte standartlı

standartlık, -ğı is. Standart olma durumu.

çifte standartlık

standartsız sf Standardı olmayan.

çifte standartsız

standartsızlık, -ğı is. Standartsız olma durumu.

stand-by is. (ste'ndbay) İng. stand-by Kredi işlemlerinde "her an sarf edebilecek kredi" anlamında kullanılan bir söz.

stant, -di is. İng. stand 1. At yarışlarında seyirci tribünü. 2. Sergilik: Kitap standı.

star is. İng. star Sinema, tiyatro veya müzikhol sanatçısı, yıldız.

süper star, medya start

start is. İng. start sp. bk. çıkma, çıkış, başlama. start almak bk. başlamak, start vermek bk. başlatmak, starta geçmek bk. başlamak.

stat, -di is. Fr. stade bk. stadyum.

statik, -ği sf. Fr. statiaue 1. Hareketi olmayan, belirli bir süre değişmeyen, duruk. 2. fiz. Kuvvetlerin dengelenmesi ile ilgili. 3. is.fîz. Duruk. 4. is. fiz. Dalgalı akımlı elektrik motor ve üreteçlerinde hareket etmeyen bölüm, stator. 5. mec. Gelişme, ilerleme göstermeyen, duruk: "Bütün ömrü bu çeşit statik susanlara karşı mücadeleyle geçmiş Atatürk gibi bîr büyük inkılapçı." -Y. K. Karaosmanoğlu.

statolit is. Fr. statolite anat. Omurgalılarda, denge ve yönelimle ilgili işitme taşlan.

stator is. Fr. stator'fiz. Duruk.

statosist is. Fr. statocyste anat. Statolitlerin içinde bulunduğu kesecik.

statü is. Fr. statut 1. Bir kimsenin, bir kurum veya bir toplum İçindeki durumu. 2. Kadro bakımından bağlı olduğu durum, pozisyon: "Kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri siyasi partilere giremezler." -Anayasa. 3. Tüzük. 4. Heykel: "Köyün evlerinin toprağından yapılmış, canlı, ilkel bir statü düşündüm." -H. E. Adıvar.

sosyal statü

statüko is. (statü'ko) Fr. statü Que Yürürlükte bulunan antlaşmalara göre olması gereken veya süregelen durum.

statükocu sf. 1. Süregelen durumu korumaya meyilli. 2. Değişime direnen.

statükoculuk, -ğu is. Statükocu olma durumu.

stearik, -ği is. Fr. stearique kim. Bitkisel ve Özellikle hayvansal stearin durumunda bulunan stearik asit (CH3-(CH2)16-CO2H).

stearin is. Fr. stearine kim. Gliserinin stearik asit esteri.

sten (I) is. İng. Sten ask. 9 mm çapında, İngiliz yapısı, hafif, kullanışı kolay bir tür makineli tüfek.

sten (II) is. Fr. sthenefız. Bir tonluk bir kütleye bir saniyede 1 m hız artışı veren kuvvet ölçü birimi.

steno is. (steno) Fr. stenographe' in kısaltması. 1. Söylenen sözleri söylendiği kadar çabuk yazmaya elverişli, kısa ve yalın işaretlerden oluşan yazı yöntemi, stenografi. 2. Stenografi işaretleriyle herhangi bir metni konuşma hızıyla yazan kimse, stenograf: "O hazırladığım nutku, sonra şehir adına, gece, fener alayında, Mustafa Kemal'in çıkıp halkı selamladığı balkona fırlayarak söyledim, stenolar olduğu gibi zapt etmişler." -B. K. Çağlar.

stenograf is. Fr. stenographe Steno.

stenografi is. Fr. stenographie Steno.

stenotip is. Fr. stenotype Stenografı için yapılmış yazı makinesi.

stent, -di is. İng. stand tıp Tıkanmak üzere olan damarın İçine konan araç.

step, -bi is. Fr. steppe coğ. Bozkır: "Steplerde akşam güzel ve korkunçtur." -H. E. Adıvar.

stepne is. Fr. stepne Yedek lastik.

ster is. Fr. stere Yığın durumundaki yakacak odun için kullanılan, bir metre küpe eşit hacim ölçüsü birimi.

steradyan is. Fr. steradian Bir kürenin merkezini tepe olarak alan ve küre yüzeyi üzerinde, kenarı bu kürenin yan çapına eşit bir kare kadar alan ayıran, uzay açıya eşit, uzay açı birimi (sr).

stereofoni is. Fr. stereophonie Kaydedilen veya radyo ile yayımlanan sesleri, ses kaynaklarının mekândaki dağılımına uygun olarak iletme tekniği, stereo.

stereofonik, -ği sf Fr. stereophoniaue Stereofoni ile ilgili olan.

stereografi is. Fr. stereographie fîz. Katı nesneleri bir düzlem üzerinde gösterme sanatı.

stereografik, -ği sf. Fr. stereographique Stereografi ile ilgili.

stereoskop, -bu is. Fr. stereoscope Stereoskopik çiftlerin incelenmesinde kullanılan ve konuyu kabartma olarak gösteren optik alet.

stereoskopik, -ği sf. Fr. stereoscopiaue Stereoskopla ilgili olan.

stereoskopik çift

stereoskopik çift is. Stereoskopla incelemek için aynı görünüşün, farklı görüş noktalarından alınmış İki fotoğrafından oluşan bütün.

stereotip is. Fr. stereotypie Basımcılıkta, matris kâğıdı kullanarak formaları, klişeleri ve metinleri çoğaltmaya yarayan yöntem.

steril sf. Fr. sterile 1. Verimsiz, kısır. 2. tıp Her çeşit mikroptan arınmış, sterilize.

sterilizasyon is. Fr. sterilisation tıp Bir yaranın, bir maddenin, laboratuvar veya ameliyat alet ve araçlarının taşıdığı ferment ve mikropları yok etme.

sterilize sf. Fr. sterilise 1. Bozulmasına yol açabilecek mikroorganizmalardan ve fermentlerden sterilizasyon yöntemiyle arınmış olan (ürün vb.): Sterilize süt. Sterilize sebze. 2. Kısırlaştırılmış. 3. tıp Steril: Sterilize şişe. Sterilize tüp. sterilize etmek mikroplarını öldürmek.

sterilleşme is. Sterilleşmek işi veya durumu.

sterilleşmek (nsz) Steril duruma getirilmek.

sterlin is. İng. sterling Yüz peniden oluşan İngiliz para birimi, paunt.

sterol, -lü is. Fr. sterol kim. Hayvanlarda, bitkilerde ve D vitamininde bulunan, genellikle karbon atomlarından oluşan, alkol niteliğinde organik bir madde.

stetoskop, -bu is. Fr. steihoscope tıp Kalbin, iç organların hareketlerini dinlemeye yarayan araç.

steyşın is. İng. station Arkasında kapısı ile bir veya iki koltuğu ve eşya konacak yeri aracın içine dâhil edilmiş binek otomobili.

stil is. Fr. siyle ed. 1. Üslup. 2. Tarz.

stilist is. Fr. styliste 1. Bir modaevinde yeni ürünlerin oluşumunu ve yaratılmasını sağlayan kimse. 2. Giyim eşyası alanında uzmanlaşmış moda desinatörü.

stilistik, -ği is, Fr. stylistique db. Üslup yöntemlerini ve türlerini inceleyen edebî araştırma ve dil bilimi dalı, anlatım bilimi.

stil mobilya is. Antika mobilyanın özelliklerini kısmen yansıtan ve teknolojik gelişmelerden yararlanılarak üretilen mobilya.

stilo is. (sii'lo) Fr. stylo Dolma kalem.

stoacı is. Stoacılık yanlısı kimse, görüş vb.

stoacılık, -ğı is. fel. Akim egemenliğini, doğaya uygun yaşamayı, ruhun duyumsamazlığı ve dünya yurttaşlığı ülküsünü amaç olarak koyan Kıbrıslı Zenon'un kurduğu, öğretiye ilişkin derslerin stoa denilen direkli galeride verildiği öğreti.

stok is. İng. stock 1. Bir satış yerinde satışa hazır bulundurulan malların tümü, istif. 2. ekon. Bir sanayi dalında yararlanılan ham, İşlenmiş veya yarı işlenmiş maddelerin tümü. 3. Bir gereksinimi karşılayacak maddeden çok miktarda yığma, istif. 4. tic. Satılmamış, istif edilmiş mal: "Bir kasabada tütün stoku mu buldu, hemen paraya çevirir. " -F. R. Atay. stok etmek bir şeyi bir yere çok miktarda yığmak, biriktirmek, istif etmek.

stokçu is. Stok yapan kimse, istifçi.

stokçuluk, -ğu is. Stokçu olma durumu, istifçilik.

stoklama is. Stoklamak işi veya durumu.

stoklamak (-i) İhtiyacın üstünde bir malı aşırı miktarda yığmak.

stop ünl. İng. stop 1. "Dur" anlamında bir seslenme sözü. 2. is. esk. Telgraf ve telefonla olan haberleşmelerde cümleleri birbirinden ayırmak için kullanılan bir söz. stop etmek bk. durmak.

stop lambası, stop valf

stopaj is. Fr. stoppage Ücretlerde, serbest meslek gelirlerinde ve sonraki yıllara devredilen taahhüt işlerinde ödemeler sırasında bu ödemelerin belirli bir kısmı ödemeyi yapanlarca tutulduktan sonra kişiler adına vergi dairelerine yatırılan miktar.

stop lambası is. Otomobillerin arkasına yerleştirilen ve ayak frenine basıldığında yanan lamba.

stop valf, -fi is. Sıhhi tesisatta suyu kesmeye yarayan contalı vana.

stor is. Fr. store Ağaç, kumaş vb.nden yapılmış bir kanal içinde hareket ederek açılıp kapanan perde: "Pencerelere stor perdeleri çekilmişti." -S. F. Abasıyanık.

stor kapak, -ği is. İnce çıtaların esnek bir yüzeye yan yana dizilmesiyle yapılan ve kıvrılarak açılıp kapanan kapak.

storlu sf. Storu bulunan: "Pencerelerinde storlu mavi perdeler vardı." -Ö. Seyfettin.

stratej is. Fr. stratege ask. Strateji uygulayan kimse veya uzman.

strateji is. Fr. strategie 1. Önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yol. 2. ask. Bir ulusun veya uluslar topluluğunun, barış ve savaşta benimsenen politikalara en fazla desteği vermek amacıyla politik, ekonomik, psikolojik ve askeri güçleri bir arada kullanma bilimi ve sanatı, sevkülceyş.

stratejik, -ği sf. Fr. strategique 1. Strateji ile ilgili. 2. ask. Askerî bir görüş açısının önemini belirten, savaşı doğrudan doğruya ilgilendiren: Stratejik bir bölge. Stratejik bir silah.

stratigrafi is. Fr. stratigraphie jeol. Jeolojinin katmanları inceleyen kolu.

stratosfer is. Fr. stratosphere astr. Kat yuvarı.

stratus is. hat. meteor. Katman bulut.

streç, -ci sf İng. stretch 1. Esnek. 2. is. Çeşitli maddelerin havayla etkileşimini ortadan kaldırmak amacıyla sarıldığı şeffaf paketleme malzemesi.

streptokok is. Fr. streptocoaue tıp Sıvı ortamda zincir biçimde koloniler oluşturan, çoğu zaman patojen olan bir mikrokok.

streptomisin is. Fr. streptomycine tıp Verem basiline, şarbon, difteri, veba, menenjit, zatürre vb. hastalıklara sebep olan mikroplara karşı kullanılan bir antibiyotik.

stres is. İng. stress tıp Ameliyat şoku, travma, soğuk, coşku vb. etkenlerin organizmada oluşturduğu bozuklukların tümü, ruhsal gerilim.

streslenme is. Streslenmek işi veya durumu.

streslenmek (nsz) Stresli duruma girmek veya gelmek.

stresli sf. Stresi olan, stresi bulunan.

stressiz sf. Stresi olmayan, stresi bulunmayan.

stressizlik, -ği is. Stressiz olma durumu.

striknin is. Fr. strychnine kim. Kargabükenden çıkarılan etkili bir zehir.

striptiz is. (striptiz) Ing. strip-tease Genellikle gece kulüplerinde, pavyonlarda genç bir kadın oyuncunun müzik eşliğinde dans edip soyunarak yaptığı gösteri: "Vals, kankan ve striptiz devri böylece sona erdi." -Halikarnas Balıkçısı.

striptizci is. Striptiz yapan kadın.

striptizcilik, -ği is. Striptizci olma durumu.

stronsiyum is. (stro'nsiyum) Fr. strontium kim. Atom numarası 38, atom ağırlığı 87,63, yoğunluğu 2,6 olan, 771 oC'de eriyen, doğada bazı maden filizlerinde bulunan sarı bir element (simgesi Sr).

strüktür is. Fr. structure Yapı.

strüktüralist is. Fr. structuraliste Yapısalcı.

strüktüralizm is. Fr. structuralisme Yapısalcılık.

strüktürel sf. Fr. structurel Yapısal.

stüdyo is. (stü'dyo) Fr. studio 1. Sanat çalışmaları için düzenlenmiş oda: Üst kattaki tek odayı bir çalışma stüdyosu hâline getirmişti. 2. Fotoğrafçının çalıştığı oda, alan, fotoğrafçı İşliği. 3. Sinema, televizyon ve radyo için film çekilen, ses alınan ve yayın yapılan yer: "Yalnız Türk stüdyosunda değil, pek sevdiğin Hollywood stüdyolarında da başka türlü olduğunu zannetme!" -F. R. Atay. 4. Bir odalı daire.

haber stüdyosu