riayet is. (ria.yet) Ar. ri'ayet 1. Sayma, saygı, ağırlama, itibar etme. 2. Uyma, boyun eğme: "Edep ve erkâna riayet lazım." -R, H. Karay, riayet etmek uymak: "Hakka riayet etmezsek sonra işimiz ters gider." -H. R. Gürpınar.
riayetkar sf. (ria:yetkâ:r) Ar. ri'ayet + Far. -kâr esk. Uyan, saygı gösteren, riayet eden: "Mevzuata riayetkar olmak lazımdır." -R. N. Güntekin.
riayetsiz sf. esk. Saygısız, kaba.
riayetsizlik, -ği is. 1. Saygısızlık. 2. Uymazlık, dinlemezlik: Usule riayetsizlik.
rica is. (rica:) Ar. recâ Dileyiş, dileme, dilek: "İşinden atmışlar, tekrar işe almaları için patronuna ricaya gidiyormuş." -Ç. Altan. (birine) ricada bulunmak (veya birinden rica etmek) dilemek: "Rica ederim, odamdan çıkınız, ben böyle şeylere tahammül edemem." -P. Safa.
ricacı sf. Birinin adına ricada bulunan, bir şey isteyen (kimse): "Bildik sarrafların çehreleri, teker teker, ricacı bakışların önünden geçiyor." -A. Rasim.
ricacılık, -ğı is. Ricacı olma durumu.
rical, -li ç. is. Ar. rical esk. 1. Erkekler. 2. Yüksek makamlardaki devlet adamları: "Kendisi II. Abdülhamit devri ricalinden olmakla beraber bu servete hiçbir şey ilave etmedi." -Y. K. Karaosmanoğlu.
ricat, -ti is. Ar. ric'at esk. 1. Vazgeçme, 2. ask. Gerileme; geri çekilme, geri kaçma: "1683'te Viyana ricatı ile imparatorluk, Avrupa fetihlerini kaybetmeye başlayacaktır." -F. R. Atay. ricat etmek gerilemek, geri çekilmek.
Rihter ölçeği öz. is. Depremin büyüklüğünü ve şiddetini belirleyen gösterge.
rika is. Ar. rik'a esk. Arap harflerinin en çok kullanılan el yazısı biçimi.
rikaptar is. (rika:pta:r) Ar. rilfâb + Far. -dar esk. Osmanlılarda hükümdarın ata binerken üzengisini tutan kişi.
rikkat, -ti is. Ar. rikkat esk. İncelik, naziklik: "Himmetin, nezaket ve rikkattin bu derecesine nasıl hayran olmaz." -R. H. Karay. rikkat vermek duygulandırmak, etkilemek: "Yulardır devam eden bağlılıkları, kendilerini bilenler için rikkat verici bir manzaraymış." -A. Ş. Hisar.
rikkatli sf. Nazik, kibar, ince: "Fakat karıncayı incitmekten korkan, rikkatli, merhametli bir kadın için böyle sütsüz mahluklarla uğraşmak ne zor!" -H. Taner.
rimel is. Fr. Rimmel Kadınların kirpiklerini kıvırmak ve daha uzun göstermek için fırça ile sürdükleri yağlı sürme, maskara: "Nihayet kirpiklerine de birer fırça rimel dokundurdu, onları da dikleştirdi." -P. Safa.
rimelleme is. Rimellemek işi.
rimellemek (-i) Göze rimel sürmek: "Gözlerini rimelledi."-Y. Z. Ortaç,
rimelli sf. Rimel sürülmüş (kirpik): "Kirpikleri rimelli..." -M. Ş. Esendal.
rimelsiz sf. Rimel sürülmemiş (kirpik).
rina is. (ri'na) zool. Tırpana.
rindane zf. Far. rind-âne Rintçe.
ring is. İng. ring Üzerinde boks yapılan, çevresi kordonla çevrilmiş yer.
→ ring seferi
ringa is. (ri'nga) Alm. Ringa zool. Kemikli balıklardan, ılık denizlerde büyük sürüler hâlinde dolaşan ve tütsü ile kurutulmuşu sıkça tüketilen, uskumru iriliğinde bir balık (Clupea harengus).
ring hattı is. Bir toplu taşıma aracının ilk ve son durağının aynı nokta olduğu hat.
ring seferi is. Bir toplu taşıma aracının ilk ve son durağı aynı nokta olan seferi.
rint, -di is. Far. rind esk. 1. Gönül eri. 2. Sarhoş, ayyaş kimse.
rintçe zf. (ri'ntçe) Rint gibi, rinde yakışır biçimde, rindane.
rintlik, -ği is. Rint olma durumu.
risale is. (risa:le) Ar. risale esk. Küçük kitap, broşür: "Son derece kötü kâğıda basılmış bir risale idi." -Y. K. Karaosmanoğlu.
risk is. Fr. risaue Riziko.
→ kalite riski
riskli sf. Riski olan: "Rastgele ve dağınık yeni bir oyun çatısı sunmak elbette riskli bir şeydi." -H. Taner.
ritim, -tmi is. Fr. rythme ed. ve müz. Bir dizede, bir notada vurgu, uzunluk veya ses özelliklerinin, durakların düzenli bir biçimde tekrarlanmasından doğan ses uygunluğu, tartım, dizem.
→ ritim saz
ritimli sf. Dizemli.
ritim saz is. Bir müzik eserinin icrası sırasında ritmi belirgin olarak veren saz.
ritimsiz sf. Dizemsiz.
ritimsizlik, -ği is. Ritimsiz olma durumu.
ritmik, -ği sf. Fr. rythmiaue Dizemli: "Yan odadan ritmik bir ses gelmeye başlamıştı." -Ç. Altan.
ritmik sayma is. mat. Bir kural dâhilinde sayı aralıklarını değiştirmeden ileri, geri sayma.
ritüel is. Fr. rituel Ayin.
rivayet is. (rivayet) Ar. rivayet 1. Söylenti: "O, yanıma oturarak kara haberlerden, kötü rivayetlerden bahsetti." -F. R. Atay. 2. Bir olay, bir haber veya sözü nakletme: "Rivayete göre, iğrenç, akla gelmez uğursuzluklar işlemişler." -R. H. Karay, rivayet olunmak (veya edilmek) bir olay, bir haber vb. anlatılmak: "Son nefesini vermeden önce, biraz daha ışık, diye söylendiği rivayet edilir." -H. Taner.
→ rivayet birleşik zamanı
rivayet birleşik zamanı is. dbl. Yalın zamanlı bir kiple -miş ekinin birlikte kullanılmasından oluşan birleşik zaman: Gelmişmiş, gelecekmiş gibi.
riya is. (riya:) Ar. riya İnandığı, düşündüğü gibi davranmama, özü sözü bir olmama huyu, ikiyüzlülük.
riyakâr sf. (riya:kâ:r) Ar. riya + Far. -kâr İkiyüzlü, yüze gülen, mürai: "Ah bu yarım sarhoşluk! İnsanı yalancı ediyor, riyakâr ediyor, lafını şaşırtıyor."-S. F. Abasıyanık.
riyakârane zf. (riya:kâ:ra:ne) Ar. riya + Far. -kâr-âne esk. Riyakârca.
riyakârca zf (riya:kâ'rca) İkiyüzlülükle, riyakârane.
riyakârlık, -ğı is. İkiyüzlülük, mürailik: "Riyakârlık aşağılığın son haddidir." -S. F. Abasıyanık.
riyal, -li is. îsp. real 1. Pesetanın dörtte biri değerinde İspanyol parası. 2. İran, Suudi Arabistan ve Yemen'de kullanılan para birimi.
riyala is. (riya'la) İt. reale tar. Osmanlı donanmasında tuğamirale eş bir rütbe.
riyaset is. (riya:set) Ar. riyaset esk. Başkanlık: "Öğleden sonra Posta ve Telgraf Nezaretinin üst katındaki salonda içümaya bizzat riyaset edecekti." -Y. K. Beyatlı,
riyasız sf. (riya:sız) 1. Olduğu gibi görünen, ikiyüzlü davranmayan: "Riyasız Evliya Çelebi Beşiktaş'taki seyir yerinin de bülbüllerle kaynaştığım söyler." -S. Birsel. 2. zf. İki yüzlü davranmadan: "Dünyayı ve şehri riyasız kucaklamak istiyordum." -S. F. Abasıyanık.
riyazet is. (riya:zet) Ar. riyazet esk. Nefsin isteklerini kırma: "Karargâhta âdeta bir manastır hayatının riyazeti içinde yaşıyorduk. " -H. E. Adıvar.
riyazi is. (riya:zi:) Ar. riyazi esk. Matematik, geometri vb. bilimlerle ilgili olan.
riyaziyat is. (riya:ziya:t) Ar. riyaziyat mat. esk. Matematik bilgisi.
riyaziye is. (riya:ziye) Ar. riyaziyye esk. Matematik.
riyaziyeci is. Matematikçi, matematik öğretmeni.
riyolit is. Fr. rhyolithe, rhyolite jeol Granitle aynı kimyasal yapıda, içinde mikrolitler olan kayaç, liparit.
riziko is. (rizi'ko) İt. risico Zarara uğrama tehlikesi, risk: "Kendini bu rizikolardan korumak isteyen dirençli tutumuna elbet bir diyeceğimiz olamaz." -H. Taner.
Rn kim. Radon elementinin simgesi.