pöç, -cü is. hlk. Kuyruk sokumu kemiği.

pöçük, -ğü is. hlk. Kuyruk sokumu, kuyruk.

pöf ünl. İğrenme anlatan bir söz: Pöf, ne pis koku!

pöhrenk, -gi is. Erm. Künk.

pörsük, -ğü sf. Gevşeyip sarkmış, yıpranmış: "Beni yanımdaki pörsük, sarışın yüze bağlayan başka ortak hatıralar da var." -H. E. Adıvar.

pörsüklük, -ğü is. Pörsük olma durumu.

pörsüme is. Pörsümek işi.

pörsümek (nsz) Gevşeyip sarkmak: "Rutubetten gevşeyerek, pörsüyerek saçaklanmış, parmakla dokunulsa sökülecek hâle gelmişti."-P'.Safa.

pörtlek, -ği sf. hlk. 1. Dışarıya doğru çıkık, patlak (göz). 2. is. Cıvık şeylerin çatlayan kabuktan, delikten dışarıya çıkmış durumu.

pörtleme is. Pörtlemek işi.

pörtlemek (nsz) 1. Göz, çeşitli sebeplerle açılmak, dışanya doğru fırlamak. 2. Meyve kabuğu yarılıp içi dışarıya doğru çıkmak.

pösteki is. Far. püsteki Koyun veya keçi postu: "Bir siyah koyun pöstekisinin üzerine diz çöktü." -S. F. Abasıyanik. (birine) pösteki saydırmak içinden çıkılmaz bîr iş yükleyip uğraştırmak, (birinin) pöstekisini sermek döverek kımıldamayacak duruma getirmek, pestilini çıkarmak, pöstekiyi kurtarmak hoş olmayan bir durumdan kurtulmak: "Aman, bir karı ki, görme... Maymun mu maymun, biçimsiz mi biçimsiz, pis mi pis... Ne yaparsın... Pöstekiyi kurtarmak lazım." -Ö. Seyfettin.

pötibör is. Fr. petit-beurre Bir tür bisküvi.

pölifur is. Fr. petits fours Kuru hamurdan hazırlanan veya arasına krema doldurulan küçük pasta.

pötikare is. Fr. petit-carre 1. Küçük kareli kumaş. 2. sf. Bu kumaştan yapılmış olan.