plaçka is. (plâ'çka) Anı. Çapul, vurgun.
plaçkacı iç. Çapulcu.
plaj is. (plaj) Fr. plage 1. Denize girmek için düzenlenmiş genellikle kumluk alan, kumsal, deniz hamamı: "Plajlarda sesin, mavi suların içine gömülmek, çam altlarında uyku çekmek dururken nereye gideceğiz?" -S. F. Abasıyanık. 2, Kumla.
→ plaj çantası, plaj havlusu
plaj çantası is. Plajda gerekli olan malzemelerin konulduğu çanta.
plaj havlusu is. Yüzüldükten sonra kurulanmak için kullanılan havlu.
plajiyoklaz is. (plâjiyoklâz) Fr. plagioclase jeol. Dilinimleri birbirine göre eğik bir durumda kalsiyum ve sodyum içeren feldspat.
plak, -ğı is. (plâk) Fr. plaque 1. Sesleri kaydetmek ve kaydedilen sesleri yeniden pikap veya gramofonda dinlemek amacıyla hazırlanan plastik daire biçiminde yaprak: "Tamburi Cemi! Bey çalıyor eski plakta." -Y. K. Beyatlı. 2. Metal nesne, plaka, plak bozulmak argo can sıkmak, bıkkınlık verecek biçimde konuşmak, dırdır etmek.
plaka is. (plâ'ka) İt. placca 1. Kamyon, otomobil vb. kara taşıtlarına takılan numara levhası. 2. Metal yaprak. 3. Plak.
→ geçici plaka, kırmızı plaka, mozaik plaka
plakacı is. Plaka yapıp satan kimse.
plakacılık, -ğı is. Plaka yapma veya satma işi.
plakalı sf. Üzerinde plaka bulunan.
plakasız sf. Plakası olmayan.
plakçı is. Plak hazırlayan, yapan veya satan kimse.
plakçılık, -ğı is. Plakçının işi veya mesleği.
plaket is. (plâket) Fr. plaquette 1. Onurluk. 2. Metal, ağaç, cam vb.nden türlü biçimlerde yapılan, duvara veya herhangi bir yere çakılan küçük, alçak kabartma levha.
plan is. (plân) Fr. plan 1. Bir işin, bir eserin gerçekleştirilmesi için uyulması tasarlanan düzen: "Turist akınım karşılamak için şimdiden bir plan yapmışlar." -H. Taner. 2. Bir şehrin, bir yapının, bir makinenin çeşitli bölümlerini gösteren çizim: "O tarihte aramızda kasaba planını yapmaya gelmiş bir iki mühendis ve mimar bulunuyordu." -R. N. Güntekin. 3. sin. ve TV Çekim. 4. mec. Düşünce, niyet, maksat, tasavvur: "Aşağıda kaynaşan kalabalığa bakarak planını zihninden geçirdi." -Ö. Seyfettin, plan kurmak 1) bir amacı gerçekleştirecek şeyleri düşünmek, tasarlamak: "Yukarıdaki hizmetçisini karşısına almış, plan kuruyordu." -E. E. Talu. 2) mec. bir düzen hazırlamak.
→ arka plan, geri plan, nâzım plan, arka planda, ilk planda, eylem planı
plancı is. Plan hazırlayan veya yapan kimse.
plancılık, -ğı is. Plancının işi veya mesleği.
plançete is. (plânçe'te) Fr. plancheüe Harita çıkarmaya yarayan bir alet.
planerit is. (plânerit) Fr. planerite min. Hidratlı doğal alüminyum fosfat.
planet is. (planet) Fr. planete astr. Gezegen.
planetaryum is. (plânetaryum) Fr. planetarium astr. Gökevi.
plankton is. (plankton) Fr. planeton bot. Sularda bulunan, ancak mikroskopla görülebilen yaratıklar topluluğu.
planlama is. 1. Planlamak işi. 2. Hükümet tarafından ulaşılacak amaçları belirleyen, tanm, ulaşım, sanayi vb. kesimlerdeki artış ölçüsünü tespit eden ve uygulanması gerekli çareleri önceden gösteren ekonomik, sosyal programın belli süreler için hazırlanması işi.
→ aile planlaması, nüfus planlaması
planlamacı is. Planlama işlerinde çalışan, planlama yapan kimse.
planlamacılık, -ğı is. Planlamacının işi veya mesleği.
planlamak (-i) Yapılacak bir işi belli plana göre düzenlemek.
planlanış is. Planlanma işi veya biçimi.
planlanma is. Planlanmak işi.
planlanmak (nsz) Planlama işi yapılmak.
planlı sf. 1. Belirli bir plana göre yapılan, yürütülen, düzenlenen: "Okulla anlaşıp genç atletizm takımım planlı şekilde hazırlamaya bakmalı." -H. Taner. 2. Önceden belirlenerek yapılan, ölçülü, hesaplı.
→ planlı büyüme, planlı ekonomi
planlı büyüme is. ekon. Planlı bir gelişmeyle mal ve hizmetlerin gittikçe bollaşması.
planlı ekonomi is. ekon. Toplumun gereksinimlerinin karşılanması ve gelişmesi amacını güden ekonomi, piyasa ekonomisi karşıtı.
planör is. (planör) Fr. planeur Hava akımlarından yararlanarak uçan, uçağa benzer motorsuz hava taşıtı.
planörcü is. Planör kullanan kimse.
planörcülük, -ğü is, Planörcünün işi.
plansız sf. 1. Belirli bir planı olmayan. 2. mec. Önceden düşünülmeyen, ölçüsüz, hesapsız.
→ plansız programsız
plansızlık, -ğı is. Plansız olma durumu.
plansız programsız sf 1. Düzensiz, belli bir yönteme bağlı kalmayan. 2. zf. Düzensiz, belli bir yönteme bağlı kalmaksızın: "Bu sefer plansız programsız hareket edelim." -R. N. Güntekin.
plantasyon is. (plantasyon) Fr. plantation Sanayide kullanılan kahve, kakao, kauçuk vb. bitkilerin geniş ölçüde yetiştirildiği işletme.
planya is. (plâ'nya) İt. planla Ağaç rendelemekte kullanılan uzun marangoz rendesi.
planyacı is. Planya ile iş gören usta, planya ustası.
planyacıük, -ğı is. Planyacı olma durumu.
planyalama is. Planyalamak işi.
planyalamak (-i) Ağacı planya tezgâhında rendelemek.
plase is. (plase) Fr. place 1. At yarışlanndaki müşterek bahislerde, sekiz atın katıldığı yarışlarda ilk üç, dört atın katıldığı yarışlarda ise ilk iki dereceyi kazanacak atın bilinmesi biçiminde oynanan oyun. 2. sp. Voleybol, tenis, masa tenisi vb. oyunlarda topu yumuşak bir vuruşla rakip alandaki bir boşluğa indirme. 3. sp. Futbolda topu yumuşak bir vuruşla havadan istenilen yere gönderme. 4. sp. Basketbolda çembere doğru uzanarak topu yavaşça sepete bırakma, plase etmek topa kavisli gidecek biçimde vurmak.
plaseleme is. Plaselemek işi.
plaselemek (-i) Topu kavisli vuruşla ileri göndermek.
plasenta is. (plasenta) Fr. placenta anat. Etene.
plasman is. (plasman) Fr. placement ekon. Yatırım.
plaster is. (plaster) İng. plaster Yara üzerine yapıştırılan, genellikle ilaçlı özel bant.
plastik, -ği sf. (plâstik).Fr. plastigue 1. Biçim verilmeye elverişli olan. 2. is. Organik ve sentetik olarak yapılan madde. 3. Bu maddeden yapılan.
→ plastik ameliyat, plastik boru, plastik cam, plastik cerrahi, plastik sanatlar, plastik tutkal, duromer plastik, plastomer plastik
plastik ameliyat is. Vücudun gereken yerlerini düzgünleştirmek veya güzelleştirmek için yapılan ameliyat.
plastik boru is. Plastikten yapılan boru.
plastik cam is. Testere ile kesilebilen, rendelenebilen, esnek, cam görünüşünde saydam malzeme.
plastik cerrahi is. Vücut ve yüz bozukluklarını gidermek amacıyla yapılan operasyon, plastik ameliyat.
plastikçi is. Plastik işi yapan kimse.
plastikçilik, -ği is. Plastikçinin işi veya mesleği.
plastik sanatlar ç. is. Heykel, seramik gibi üç boyutlu olan sanatlar.
plastik tutkal is. Mobilyacılıkta kullanılan ağaç yapıştırıcı.
plastomer plastik, -ği is. (plastomer plâstik) Isıtıldığında yumuşayan ve biçimlendirilebîlen plastik türü.
plastron is. (plastron) Fr. plastron 1. Erkek giyiminde, gömleğin göğüs tarafının üzerine takılan parça: "Üzerinde, uzun bir redingot, boynunda da kara bir plastron boyun bağı vardı." -M. Ş. Esendal. 2. Kılıç oyunu oynarken kullanılan meşin göpslük.
platform is. (plâtform) Fr. plate-forme 1. Yüksekçe yer. 2. jeol. Büyük çaplı tabakaların çarpılması ve bunun sonucunda oluşan hafif eğimlerle nitelenen jeolojik yapı tipi. 3. mec. Bir siyaset programında, dayanılan düşünce veya düşüncelerin tümü.
plati is. (plâti) zool. Genellikle akvaryumlarda yetişen, değişik renklerde, uzunluğu yaklaşık 5 cm olan bir tatlı su balığı (Xiphophorus maculatus).
platin is. (platin) Fr. platine kim. Atom numarası 78, atom ağırlığı 195,23, yoğunluğu 21,4 olan, 1755 °C'de eriyen, kolay işlenen, çok dayanıklı, değerli bir element (simgesi Pt).
platinimsi sf. Platinsi.
platinsi sf. Platini andıran, platine benzeyen, platin gibi, platinimsi.
plato is. (plato) Fr. plateau coğ. 1. Yayla. 2. Akarsular tarafından derin biçimde yarılmış yüksek düzlükler. 3. sin. ve TV Dekorun kurulduğu yer.
Platoncu öz. is. Platonculuk yanlısı olan kimse.
Platonculuk, -ğu öz. is. fel. Platon'un kurduğu, sonradan kendisine bağlı öğrencilerin geliştirdiği, duyu dünyasından ve zihin ürünlerinden farklı, kavranabilir bir gerçekliğin varlığını kabul eden öğreti.
platonik, -ği sf. (plâtonik) Fr. platoniaue Gerçekte var olmayan, düşte kalan, hep öyle kalması istenilen (aşk, sevgi ve ilgi), eflatuni: "Ona duyduğu ilgi olsa olsa platonik bir ilgi olacaktı." -H. Taner.
Platonizm öz. is. (plâtonizm) Platonculuk.
plaza is. (plâza) İng. plaza İş merkezi: Plaza iş hanı,
plazma is. (plâzma) Fr. plasma biy. 1. Kanda alyuvarlarla akyuvarların içinde bulunduğu sıvı. 2. fiz. Elektrik yükü yansız olan gaz moleküllerinden, pozitif iyonlardan :ve negatif elektronlardan oluşan akışkan.
→ plazma kimyası, dış plazma, iç plazma, kan plazması
plazma kimyası is. Plazmayı kimyasal açıdan inceleyen bilim dalı.
plazmalaştırma is. Plazmalaştırmak işi.
plazmalaştırmak (-i) Bir gazı plazmaya dönüştürmek.
plebisit is. Fr. plebiscite huk. 1. Devletler hukukunda bir ulusun hangi devlete bağlanacağıyla ilgili oylama. 2. Halk oylaması,
pleistosen is. Fr. pleistocenejeol. Buzul Çağı.
pleybek is. (ple'ybek) İng. play-back sin. ve TV Önceden kaydedilmiş bir şarkı çalınırken, seslendirmeye uygun olarak çeşitli mimik ve hareketlerin yapılması, pleybek yapmak pleybek işini gerçekleştirmek.
pli is. bk. pili.
pliyosen is. Fr. pliocene jeol. Üçüncü Çağın en son dönemi.
plonjon is. (pîönjott) Fr. ploııgeon sp. Dalış: "Plonjon yapar, gol kurtarır, bu arada yaralanır, baygınlık geçirir." -H. Taner.
plöra is. (plöra) ît. pleura anat. Göğüs boşluğunun iç yüzünü ve akciğerleri saran zar, akciğer zan.
plüralist sf. Fr. pluraliste sos. 1. Çoğulcu. 2. fel. Çokçu.
plüralizm is. Fr. pluralisme sos. 1. Çoğulculuk. 2. fel. Çokçuluk.
plütokrasi is. Fr. ploutocratie sos. Zenginler iktidarı, zenginlerin yönetimi, zengin erki, varsıl erki.
Plüton öz, is. (plü'ton) Yun. astı: Güneşe yakınlık bakımından en uzak, 1930 yılında bulunmuş küçük bir gezegen.
plütonyum is. Fr. plutonium kim. Atom numarası 94 olan, neptünyumdan elde edilen radyoaktif bir element (simgesi Pu).
plüviyometre is. Fr. pluviometre Yağışölçer.
Pm kim. Prometyum elementinin simgesi.