öv

öveç, -ci is. hlk. İki üç yaşındaki erkek koyun: "Git kumandana söyle, öveç ise, ucuz olursa iki tane de benim için alsın, anladın mı?" -M. Ş. Esendal.

Övgü is. Birini, bir şeyi övmek için söylenen söz veya yazılan yazı, methiye: "İstanbul camilerinin övgüsü üstüne açtıkları konuşmalar bitmek bilmezdi." -N. Cumalı.

övgücü is. 1. Birini veya bir şeyi öven kimse. 2. mec. Birini gereği yokken veya aşın olarak öven kimse.

övgücülük, -ğü is. Övgücü olma durumu.

övme is. Övmek işi, sena, medih: "Şikâyetleri kesilince İstanbul'u övmeye başladı." -R. H. Karay.

övmek, -er Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek değerini yüceltmek, methetmek, sena etmek, yermek karşıtı: "Hani beklediğim övülmek, teşekkür filan olsa, içim yanmaz." -T. Buğra.

övücü is. Öven, övme işini yapan kimse.

övücülük, -ğü is. Övücü olma durumu.

övülme is. Övülmek işi.

övülmek (nsz) Övme işine konu olmak.

övülüş is. Övülme işi veya biçimi.

övünce is. Övünmeye yol açan veya hak kazandıran şey, mefharet.

övünç, -cü is. Övünme, kıvanç, iftihar: "Bütün oba sevdalıları korumanın sevinci, övüncü içindeydi." -Y. Kemal, övünç duymak iftihar etmek, kıvanmak: "Sevgili eşini kaçırarak almış olmaktan büyük övünç duyardı. " -H. Taner.

övünç çizelgesi

övünç çizelgesi is. Bir okulda davranışları ve derslerindeki başarıları ile dikkat çeken seçkin öğrencilerin adlarının yazıldığı çizelge, iftihar listesi.

övündürücü sf.' Övünmeye sebep olan, övünmeyi sağlayan: "Parlak, övündürücü bir hatırası da vardı." -R. H. Karay.

övündürücülük, -ğü is. Övündürücü olma durumu.

övünek, -ği is. Övünülecek şey, övünç kaynağı veya sebebi: "İnsanoğlu işte şimdi yine başlıca dayanağı ve övüneği olan sağduyusu ve bilinci ile eli şakağında düşünüyor." -H. Taner.

övüngen sf Çok övünen, farfara.

övüngenlik, -ği is. Çok övünme durumu.

övünme is. Övünmek işi, kıvanç, iftihar: "Bu hatıralar sonradan birçok defa övünmeme vesile teşkil etmiştir." -R. N. Güntekin.

övünmek (-le) 1. Bir niteliği sebebiyle kendini yücelmiş sayarak bundan abartmalı bir biçimde söz etmek, iftihar etmek: "Sonra oyuncaklan ile övünen bir çocuk gibi gülümseyerek ilave ederdi." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2. (nsz) Kendi kendisini övmek, tefahür etmek: "Yaptığı fedakârlıktan övünüyor diye kadına kızardık." -A. Gündüz, övünmek gibi olmasın kendini övmeye hazırlanan kimselerce, övünmesini hoş göstermek veya alçak gönüllü görünmek için kullanılır: Övünmek gibi olmasın, sesim güzeldir.

övüntü is. Övünülecek tutum veya davranış: "İstikbalini sağlamış olmanın o sinire batan, manasız güveni, budalaca övüntüsü... " -H. Taner.

Övür is. bk. öğür.

övüş is. Övme işi veya biçimi.