öpme is. Öpmek işi: "İlk defa arkadaşının yanında boynuma sarılıp beni öpmeye başlamıştı. " -H. E. Adivar.
öpmek, -er (-i, -den) Sevgi, saygı, bağlılık, teşekkür belirtmek amacıya dudaklarım bir şeye veya birine değdirmek: "Prenses karşıdan gelip yanağımı öptü." -A. Gündüz, öp babanın elini îkz. beklenmedik, elverişsiz bir durum karşısında "şimdi ne olacak?" anlamında kullanılan bir söz. öperken ısırmak güler yüz gösterirken kötülük yapmak, öpüp başına koymak 1) bir nimeti veya kutsal sayılan bir varlığı saygıyla el üstünde tutmak, yüksekte tutmak; 2) bir şeyi memnunlukla karşılamak, saygı duymak, saygıyla karşılamak: "Ne dediği bilinmez, anlaşılmaz, kapalı kutu şiirleri öpüp başımıza koymak lazım geliyor." -R. H. Karay.
→ elöpen
öptürme is. Öptürmek işi.
öptürmek (-i, -e) Öpme işini yaptırmak veya öpmesine izin vermek: "Onu karga tulumba edince yanıma getirdiler ve zorla ona elimi öptürdüler." -O. C. Kaygılı.
öpücük, -ğü is. Sevgi göstermek için dudaklarıyla başka birisinin elini yüzünü öpme, öpüş, buse. öpücük göndermek (veya yollamak) parmaklarının iç ucunu öpüp birine atar gibi yaparak onu selamlamak: "Kocaman avuçlarından bir öpücük gönderdi." -S. F. Abasıyanık. öpücük kondurmak hafifçe öpmek: "Avucunun içine çikolata kokulu buz gibi bir dudak, bir öpücük kondurdu. " -S. F. Abasıyanık.
→ hayat öpücüğü
öpülme is. Öpülmek işi.
öpülmek (nsz) Öpme işine konu olmak: "Kaynana eli Öper gibi adam öpülmez." -B. Felek.
öpüş is. 1. Öpme işi veya biçimi: "O annesini her öpüşte, böyle bir defa yalanmayı âdet edinmişti."-S. F. Abasıyanık. 2. Öpücük.
öpüşme is. Öpüşmek işi.
öpüşmek (nsz, -le) 1. Birbirini öpmek: "Çok göreceğim geldi diye boynuna sarıldı, öpüştüler..." -B. Felek. 2. mec. Nesnelerin parçaları birbiriyle tam olarak yan yana bulunmak, teması olmak: "Parmaklıklı demir kapılar birbiriyle tam öpüşmemişti." -Ç. Altan.