öbek, -ği is. 1. Küme: "Bahçeye iner, bir çiçek Öbeğinin dibinde bir hasır iskemleye otururdu." -F. R. Atay. 2. astr. Genel olarak yaş, yapı, uzay dağılımları ve hızlan bakımından benzer özellik gösteren dizgelere ilişkin yıldızlar kümesi. 3. dbl. Özne, yüklem veya çeşitli tümleçlerle birlikte kullanılan sözlerin bütünü: Özne öbeği. Yüklem öbeği.
→ bağlaç öbeği, nesne öbeği, özne öbeği, yüklem öbeği
öb eklenme is. Öbeklenmek durumu veya biçimi.
öbeklenmek (nsz) Öbek durumuna gelmek, öbek öbek olmak.
öbekleşme is. Öbekleşmek durumu.
öbekleşmek (nsz) Bir grup oluşturmak, öbek durumunu almak.
öbür sf. 1. Öteki, diğer: "Tünelin öbür ucunda tekrar ufak tefek ışıklar belirmişti." -R. N. Güntekin. 2. Önümüzdekinden bir sonraki (zaman).
→ öbür dünya, öbür gün
öbür dünya is. din b. Ahiret. öbür dünyayı boylamak ahireti boylamak: "O rahmetli katırın yerine ben öbür dünyayı boylardım." -O. C. Kaygılı.
öbür gün zf. Yarından sonraki gün: "Annem öbür gün kendi kendine gidiyor." -R. N. Güntekin.
öbürkü zm. hlk. Öbürü.
öbürleri zm. Ötekiler, öbür kişiler veya şeyler, diğerleri: "Öbürleri, elleri silahlarında bu oyunu seyrediyorlardı." -Ö. Seyfettin.
öbürü zm. Öteki, öbür kişi veya şey, diğeri, öbürkü.