op

opal, -li is. Fr. opale jeol. 1. Silisin hidratlı ve jelatinli bütün türlerini kapsayan değerli bir mineral, panzehir taşı. 2. İnce, düzgün dokunmuş pamuklu kumaş.

opalin is. Fr. opaline Opali andıran camdan yapılmış vazo, kupa vb.

opalleşme is. Saydam bir camın, özündeki kristallerin çökmesiyle opal renge girmesi.

oparlör is. Fr. haut-parleur bk. hoparlör.

opera is. (ope'ra) ît. opera 1. Sözlerinin bütünü veya çoğu şarkılı olarak söylenen müzikli tiyatro eseri: "Viyana tiyatrolarına, operastna, aktris hayatına, gece eğlencelerine dair bildiklerim, gördüklerini hep anlattı, anlattı." -P. Safa. 2. Bu eseri oynayan sanatçı topluluğu. 3. Böyle eserlerin oynandığı yapı.

operakomik

operacı is. Opera sanatçısı.

operakomik, -ği is. Fr. opera-comigue Konuşmalı ve şarkılı bölümlerin bir arada bulunduğu oyun.

operasyon is. Fr. operation 1. Ameliyat. 2. mec. Elde edilecek sonuç için alınan önlem ve yürütülen işlemlerin bütünü.

operatör is. Fr, operateur 1. Cerrah. 2. Bazı teknik aletleri işleten kimse. 3. Bilgisayarı çalıştırıp gerekli uygulamayı yapan kimse, işletmen. 4. Basılacak metinleri dizgi makinesinde dizen kimse: "Mürettiphanede operatörler İhsan Babanın etrafım çevirmişler."-A. İlhan.

tur operatörü

operatörleşme is. Operatörleşmek işi.

operatörlesin ek (nsz) Operatör olmak, operatör gibi davranmak: "Erci telefonun başına geçince birden operatörleşmişti." -H. Taner.

operatörlük, -ğü is. Operatör olma durumu.

operatris is. Fr. operatrice Operatör.

operet is. Fr. operette 1. Eğlenceli, hafif konulu, içinde bestesiz konuşmalar bulunan sahne eseri: "Onun çalıp söylediği bir operet parçasını tekrarlıyordum." -R. H. Karay. 2. Bu eseri oynayan oyunculardan oluşan kuruluş: "Bizim, operetlerimiz cinsinden bir sürü halk tiyatroları var." -H. Taner.

operetçi is. Operet metni yazan, besteleyen veya operette rol alan sanatçı: "Briç masasında operetçi Muhlis Sabahattin başı çeker. " -S. Birsel.

oportünist sf. Fr. opportuniste Duruma göre davranan, içinde bulunduğu şartlan değerlendirmeyi bilen (kimse).

oportünizm is. Fr. opportunisme Güç durumlarda, davranışlarını ahlak kuralları veya düzenli bir düşünceden çok, çıkarlarına uyacak biçimde ayarlamayı amaçlayan tutum.

opsiyon is. Fr. option 1. Bankacılıkta borç senetlerinin, bankalara ödenmesi için vade tarihinden başlayarak tanınan iki gün. 2. Belli bir tarih için, vapur, uçak vb.nde önceden ödeme yapılmadan şarta bağlı yer ayırtma. 3. tic. Bir alışverişin karara bağlanması için genellikle satıcının alıcıya tanıdığı süre.

opsiyonlu sf. 1. Seçme süresi olan. 2. İsteğe bağlı.

opsiyonlu sözleşme

opsiyonlu sözleşme is. sp. Oyuncuların kesin bir süre için imzalayarak yaptırımlarına bağlı kaldıkları, süresi bittiğinde her iki tarafın koşullarda anlaşması durumunda takım tarafından ek bir süreyle uzatılan sözleşme.

opsiyonsuz sf. 1. Seçme süresi olmayan. 2. İsteğe bağlı olmayan.

optik, -ği sf. Fr. optigue 1. Görme ile ilgili olan. 2. is. Fizik biliminin ışık olaylarını inceleyen kolu. 3. is. Gözlükçü.

optik kaydırma, optik okuyucu

optikçi is. Gözlükçü.

optikçilik, -ğî is. Optikçi olma durumu.

optik kaydırma is. Alıcının değişir odaklı merceğinin yakından uzağa veya uzaktan yakma doğru odaklanmasıyla elde edilen sonuç, zum.

optik okuyucu is. Kalem ile işaretlenen belgelerdeki bilgileri, laboratuvar, sınav sonuçları vb.ni okuyan ve bilgisayara aktaran aygıt.

optinıal, -li sf. Fr. optimal Optimum.

optimetri is. Fr. optimetrie fiz. Görmeyi inceleyen optik veya fizik dalı.

optimist sf. Fr. optimiste 1. Yaradılışı gereği her şeyin iyi yanım görme eğiliminde olan, iyimser, nikbin, pesimist karşıtı. 2. is. sp. Tek yelkenli, tek kişilik yarış.

optimizm is. Fr. opümismefel. İyimserlik.

optimum sf. (o'ptimum) Fr. optimum En elverişli, en iyi olan, optimal.

opus is. hat. müz. Bestecinin, besteleniş sırasına göre numaralanmış müzik eseri.