on

on is. 1. Dokuzdan sonra gelen sayının adı, 2. Bu sayıyı gösteren 10, X rakamlarının adı. 3. sf. Dokuzdan bir artık, on (veya beş) para etmemek değersiz olmak: "Güzelliğin on para etmez / Bu bendeki aşk olmasa." -Âşık Veysel, on defa (veya kere) pek çok. on para on aslanın ağzında para kazanmak çok güçleşti, on paraya on takla (veya taklak) atmak küçük çıkar sağlamak için her türlü onur kırıcı işe katlanmak, on parmağı boğazında olmak isteği yapılmadığında sıkıntıya düşmek, düşürmek: "Haftada iki gün oruç tutmazsan, on parmağım boğazında olsun, dedi." -R. N. Güntekin. on parmağında on hüner (veya marifet) olmak elinden her iş gelmek, çok becerikli olmak, on parmağında on kara herkesi lekelemek huyu olanlar için kullanılan bir söz: "On parmağınızda on kara, iftira üstüne iftira çalıyorsunuz." -T. Buğra.

on altılık, on ayaklılar, onbaşı, onbeşli, on binlerce, on binlik, onbiraylık, ondörtlük, onikiparmak bağırsağı, onikitelli, on milyonluk, on para, on parasız, beşon, beş on, ayın on dördü

ona zf. O zamirinin yönelme durumu eki almış biçimi: "Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur." -T. Buğra, ona buna dil uzatmak herkes için ileri geri konuşmak, ona göre hava hoş onun için fark etmez, tutulacak yolu başkaları düşünsün.

sözüm ona

on altılık, -ğı is. müz. Birlik notanın on altıda biri uzunluğunda nota.

onama is. Onamak işi, uygun bulma, tasvip: "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağlı resmî ve özel herhangi bir işle görevlendirilemez." -Anayasa.

onamak (-i) Bir işi doğru ve uygun bulmak, tasvip etmek.

onanizm is. Fr. onanisme Mastürbasyon, istimna.

onanma is. Onanmak işi.

onanmak (mz) Onama işine konu olmak: Bu tutum herkesçe onandı.

onar sf On sayının üleştirme sayı sıfatı, her birine on, her defasında onu bir arada.

onarıcı is. 1. Onarma işini yapan kimse. 2. Hasar görmüş hücreleri canlı duruma getiren madde.

onarıcılık, -ğı is. Onancı olma durumu.

onarılma is. Onarılmak işi.

onarılmak (mz) Onarma işine konu olmak, onarma işi yapılmak.

onarım is. 1. Onarma işi, tamirat, tamir: "Onarımı yeni bitmiş yapının önünde hayvanın dizginlerini tıpkı tıpkısına bir erkek gibi çekti." -O. Kemal. 2. Bir yapının, bir heykelin, bir resmin bozulmuş yerlerini yeniden yapma, ilk durumuna getirme, restore etme. onarım görmek onarılmak: "Ondan sonra da birkaç kez onarım görmüştür." -S. Birsel.

onarımcı is. Onarma işini yapan kimse, tamirci.

onarımcılık, -ğı is. Bozulmuş olan nesneleri onarıp yararlı bir duruma getirme, tamircilik.

onarma is. Onarmak işi: "Günün birinde kolları sıvayıp ve eline irili ufaklı aletler alıp bunu onarmaya kalkışmıştı," -Y. K. Karaosmanoğlu.

onarmak (-i) 1. Bozulmuş, eskimiş olan bir şeyi düzeltip işler veya kullanılır duruma sokmak, işe yarar duruma getirmek, tamir etmek: Bozuk bir saati onardı. 2. Bir yapının, bir heykelin, bir resmin bozulmuş yerlerini yeniden yapmak, ilk duruma getirmek, restore etmek. 3. mec. İşlenen bir kusuru, yapılan bir yanlışlığı giderecek veya önleyecek davranışlarda bulunmak.

onartma is. Onartmak işi veya durumu.

onartmak (-i) Onarma işini birine yaptırmak, tamir ettirmek: "Fatih Sultan Mehmet onu onarttığı gibi, III. Murat da 1582 yılında yenilemiştir." -S. Birsel.

onaşma is. Onaşmak durumu.

onaşmak (nsz) Karşılıklı rıza göstermek, razı olmak.

onat sf. esk. 1. Özenli, düzgün, uygun. 2. Yararlı. 3. Dürüst, iyi ahlaklı.

onay is. Uygun bulma, tasdik, icazet, izin. onay almak onaylanmasını sağlamak, kabul veya tasdik ettirmek: "Orhan Veli'nin Garip'i arkadaşlarının onayını almadan çıkardığım anlatmıştır." -S. Birsel, onayına sunmak tasdike arz edilmek: "... olağanüstü hâl ilanına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazete'de yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur." -Anayasa.

on ayaklılar ç. is. zool. Çeşitli ıstakoz, yengeç ve karides türlerini içine alan eklem bacaklı kabuklular takımı.

onaylama is. Onaylamak işi, tasdik.

onaylamak (-i) 1. Yapılan bir işi doğru ve yerinde bularak kabul etmek, tasdik etmek: "Bu kitabın ahlak bozucu olduğunu elbet siz de onaylarsınız." -S. Birsel. 2. Denetlemek, doğrulamak.

onaylanış is. Onaylanma işi veya biçimi.

onaylanma is. Onaylanmak işi.

onaylanmak (nsz) Onaylama işi yapılmak veya onaylama işine konu olmak, tasdik edilmek.

onaylatma is. Onaylatmak işi.

onaylatmak (-i) Onaylama işini birine yaptırmak, tasdik ettirmek: "Hele kendimizi güçlü sanıyorsak, niyetimiz parlak fikirlerimizi karşımızdakilere onaylatmaktır." -K. Tahir.

onaylı sf. Onaylanmış olan, tasdik edilmiş, musaddak.

onaysız sf Onaylanmamış, tasdik edilmemiş.

onbaşı, -yi is, ast On ere kumanda eden asker, erin üstündeki ilk rütbe: "Askerî çavuşlar, onbaşılar talim ettiriyorlardı.." -Ö. Seyfettin.

onbaşılık, -ğı is. Onbaşı olma durumu, onbaşının rütbesi.

onbeşli sf tar. Rumi takvime göre 1899 veya 1900 yılında doğanlar arasından Birinci Dünya Savaşı'na çağrılan (kimse).

on binlerce sf. Pek çok, çok sayıda.

on binlik, -ği is. On bin liralık bütün kâğıt veya madenî para.

onbiraylık, -ğı is. bot. Çuha çiçeği.

on birli is. ed. 1. Dizeleri on bir heceli şiir. 2. ed. Bentleri on bir dizeden oluşan manzume. 3. müz. On bir dereceyle ayrılan iki noktanın aralığı.

onca sf. (o'nca) 1. O kadar, o denli: "Koca Yusuf onca atın içinden üç at seçememişti." -Y. Kemal. 2. zf Ona göre, onun düşüncesince: "Onca yapılacak şey bir gelin entarisi, iki sofra da yemek..." -M. Ş. Esendal.

onculayın zf. (o'nculayın) esk. Ona göre, onun gibi.

onda zf. O zamirinin bulunma durumu eki almış biçimi.

ondalık, -ğı is. 1. Onda bir olarak alınan veya verilen ücret, komisyon. 2. tar. Toprak ürünlerinden onda bir oranında alınan vergi, öşür, aşar. 3. mat. esk. Temel olarak on sayısını alan, aşar, aşari.

ondalık kesir, ondalık sayı, ondalık sistem

ondalıkçı is. Onda bir pay alarak çalışan kimse.

ondalık kesir, -sri is. mat. Paydası 10 veya 10'un herhangi bir kuvveti olan kesir: 0,3 (onda üç), 0,15 (yüzde on beş), 0,007 (binde yedi) gibi.

ondalık sayı is. mat. Payda olarak 10 veya 10'un herhangi bir kuvvetini alan kesirli sayı.

ondalık sistem is. mat. Temel birimlerin katları ve askatları bu birimlerin ondalık kuvvetleri olan uzunluk ve ağırlık ölçüsü birimi.

ondan zf. 1. O zamirinin çıkma durumu eki almış biçimi: "Ondan ayrılırken içimde çocukça bîr sual beliriyordu." -A. Ş. Hisar. 2. O sebeple. 3. sf. Onun tarafında oları (kimse).

ondörtlük, -ğü is. On dört mermi atan bir tabanca türü.

ondurma is. Ondurmak işi.

ondurmak (-i) Onmasını sağlamak, iyiye döndürmek: "Onu, ağına düşmüş bir av gibi ne öldürdü ne ondurdu." -S. Ayverdi.

ondülatör is. (ondülâtör) Fr. ondulateur Telgraf yazısı.

ondüle sf. Fr. onduîe Dalgalı, kıvrımlı, kıvrılmış.

ondüleli sf. Ondülesi olan: "İri yarı, saçları ondüleli, mavi gözlü bir kadın." -Ç. Altan.

ondülesiz sf. Ondülesi olmayan.

onejit is. Fr. onegite min. Hidratlı doğal oksit.

ongen is. mat. On açısı, on kenarı olan çokgen.

ongun (I) sf. 1. Çok verimli, bol, eksiksiz: "Malı ongun olanın adı angın olur." -Atasözü. 2. Yarar duruma gelmiş, bayındır. 3. Mutlu. 4. Kutlu, uğurlu.

ongun besi suyu

ongun (II) is. 1. İlkel toplumlarda topluluğun kendisinden türediği sanılarak kutsal sayılan hayvan, ağaç, rüzgâr vb. doğal nesne veya olay, totem. 2. Arma.

ongun besi suyu is. Yapraklarda yeni maddelerle zenginleştikten sonra bitkiyi beslemek için her yana inen besi suyu.

ongunculuk, -ğu is. sos. Totemcilik.

ongunluk, -ğu is. Ongun olma durumu, mutluluk, bolluk, bereket, feyiz, saadet.

onikîparmak bağırsağı is. anat. Mideden sonra gelen ince bağırsak bölümü.

onikitelli is. Tambura cinsinden, on iki telli halk çalgısı.

oniks is. Fr. onyx Balgam taşı.

onkoloji is. Fr. oncologie tıp Urlan inceleyen tıp dalı.

onkolojik, -ği sf. Fr. oncologique tıp Onkoloji ile ilgili.

onlar (I) zm. O zamirinin çokluk biçimi: "Onlar hesaplarını yapmış, havuzu seyrediyorlar." S. F. Abasıyanık.

onlar (II) is. mat. Ondalık sayı sistemine göre yazılan bir tam sayıda sağdan sola doğru ikinci basamak.

onlara zf. Onlar zamirinin yönelme durumu eki almış biçimi.

onlarca sf. (onla'rca) 1. Pek çok, çok sayıda. 2. zf. Onlara göre.

onlarda zf. Onlar zamirinin bulunma durumu eki almış biçimi.

onlardan sf. 1. Karşı taraftan olan (kimse). 2. zf. Onlar zamirinin çıkma durumu eki almış biçimi.

onlarınki sf. Onların olan, onlarla ilgili olan.

on-line is. bl. bk. çevrim içi.

onlu sf. 1. On parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden on tane bulunan. 2. is. On işaretli iskambil kâğıdı.

onluk, -ğu sf. 1. On birimden, on parçadan oluşan. 2. On üzerinden tam not alan: Onluk bir öğrenci. 3. is. esk. On para, on kuruş, on lira veya on bin lira değerinde olan para: "Bir iki mecidiyenin arasına sıkışmış bîr onluğu ararken arkadan bir araba geliyordu." -M. Ş. Esendal.

onluk bozma

onluk bozma is. mat. Onluğu, on tane birliğe çevirme.

onma is. Onmak işi veya durumu.

onmadık, -ğı sf. 1, Talihi yaver gitmeyen, başı beladan kurtulmayan. 2. Bereketsiz: "Onmadık yılın yağmuru harman vakti yanar. " -Atasözü.

onmak, -ar (nsz) 1. Daha iyi bir duruma girmek, salah bulmak. 2. Eksiği kalmayıp gönül ferahlığına ermek, mutlu olmak, mesut olmak. 3. Hastalıktan, dertten kurtulmak, şifa bulmak, felah bulmak, iflah olmak.

on milyonluk, -ğu is. On milyon liralık kâğıt para.

onomastik, -ği is. Fr. onomastigue Özel adlar ve özellikle kişi adları bilimi.

onomatope is. Fr. onomatopee dbl Yansıma.

onomatopeîk, -ği sf. Fr. onomatopeiaue Yansımalı.

on para sf. Çok az (para), on para etmemek hiçbir değeri olmamak.

on paralık, -ğı sf. Değeri çok az veya değersiz, hiç: "Eskiden böyle şeylere biraz aldırırdım, şimdi on paralık etkisi yok." -H. E. Adıvar. (birini) on paralık etmek biline hakarette bulunmak, birini kötü duruma düşürmek.

on parasız sf. 1. Hiç parası olmayan, 2. zf. Hiç parası olmaksızın: "Memurluktan on parasız çekilmişti." -R, H. Karay.

on parasızlık, -ğı is. On parasız olma durumu.

ons is. Fr. önce Fransa'da 30,59 gr, İngiltere'de 28,349 gr ağırlığında bir ağırlık ölçüsü birimi.

onsuz zf. O olmaksızın: "Onsuz kalınacak uzun günler ve geceleri nasıl geçirecektik?" -A. Ş. Hisar.

ontik, -ği sf. Fr. ontiguefel. Varliksal.

ontogenez is. Fr. ontogenese biy. Birey oluş.

ontoloji is. Fr. ontologiefel Varlık bilimi.

ontolojik, -ği sf. Fr. ontologigue Varlık bilimi ile ilgili, varlık bilimine ait.

ontolojimin is. Fr. ontologisme Tanrı bilgisinin insan için doğal olduğunu ileri süren kuram.

onulma is. Onulmak işi.

onulmak (-den) Onma işine konu olmak: Bu dertten kolay kolay onulmaz.

onum is. Kötü bir durumdan kurtulma.

onuncu sf. On sayısının sıra sıfatı, sırada dokuzuncudan sonra gelen.

onunculuk, -ğu is. Onuncu olma durumu.

onunki sf. 1. Onun olan, onunla ilgili olan. 2. zm. Kadınların kocalarından, kocaların karılarından söz ederken kullandıkları söz.

onur is. Fr. honneur 1. İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzetinefis. 2. Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, şeref, itibar: "Çokbilmiş görünmek, onuruna toz kondurmak istemez." -T. Buğra, (birinin) onuruna ... vermek birine saygı göstermek için yemek, toplantı vb. ağırlamada bulunmak. onuruna dokunmak birinin gururunu, haysiyetini incitmek, onuruna yedirememek bir kimse, kendine duyduğu saygıyla bağdaşmayan ve onur kinci olay veya davranışlar karşısında tepkide bulunmak, kendine yedirememek: "Birdenbire kadına karşı soğuk, çekingen davranmayı da onuruma yediremiyorum." -R. H. Karay.

onur belgesi, onur kıtası, onur kurulu, onur üyesi

onur belgesi is. Şeref belgesi,

onur kıtası is. ask. Tören birliği.

onur kurulu is. Bir kuruluş veya demeğin üyeleri arasında çıkan onur davalarını gören veya bu kuruluş veya derneğin ilkelerine aykırı davranan üyelerin bu davranışlarını inceleyip karara bağlayan kurul, haysiyet divanı.

onurlandırma is. Onurlandırmak işi.

onurlandırmak (-i) Kendisine saygı duyulan bir kimse, bîr yere gelerek oradakileri mutlu ermek, onur kazandırmak, onurunu artırmak, şereflendirmek, şeref vermek: "Ortaklaşa bir oyun yazmamızı önerecek kadar beni onurlandırdı idi." -H. Taner.

onurlanma is. Onurlanmak işi, şereflenme, teşerrüf.

onurlanmak (nsz) Onur duymak, şereflenmek, teşerrüf etmek.

onurlu sf. Onuru olan veya onurunu üstün tutan, şerefli, gururlu: "Hint kızları onun için şaşılacak derecede mahcup, çekingen ve onurludur." -H. Taner.

onurluk, -ğu is. Bir başarıyı veya durumu ödüllendirmek amacıyla verilen türlü biçimlerde levha, plaket

onursal sf. Saygı için verilen veya övünç için kabul edilen, fahri (başkanlık, üyelik, profesörlük vb. unvan).

onursal başkan

onursal başkan is. Bir kuruluşa onur vermek için sorumluluğu veya yetkisi olmadan başkan seçilen kimse.

onursuz sf. Onuru olmayan veya onura aykırı davranışlarda bulunan, şerefsiz, haysiyetsiz.

onursuzluk, -ğu is. Onursuz olma durumu, şerefsizlik.

onur üyesi is. Bir kuruluş veya derneğe kişiliği ile onur katacağı düşünülerek seçilen kimse, şeref üyesi.

oosfer is. Fr. oosphere biy. Bitkilerde erkek gamet tarafından döllenerek yumurtayı oluşturan dişi gamet, yumurta hücresi.

oosit is. Fr. oocyte biy. Büyüme evresini tamamlamış, fakat henüz döllenebilecek duruma gelmemiş dişi gamet.