of ünl. Sıkıntı, bezginlik, usanç, acı, yorgunluk vb. duyguları belirten bir söz: "Of bıktım artık.' Of, kolum acıdı! Bu da ne karışık bir rüya imiş, diye söyleniyordu." -A. Ş. Hisar. of bile dememek şikâyetçi olmamak, şikâyet etmemek: "Yusuf gözlerine mil çekilirken of bile demedi." -Y. Kemal, of çekmek oflamak: "Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır." -Halk türküsü.
off-line is. bl. bk. çevrim dışı.
ofis is. Fr. offıce İş yeri, daire, büro: "Alım satım ofisi müdürü resmî kanaldan bir şey yapılamayacağını anlamıştı." -R. H. Karay.
→ alım satım ofisi
oflama is. Oflamak işi.
oflamak (nsz) "Of diyerek sıkmtı, bezginlik, usanç, acı veya yorgunluk duyduğunu belli etmek, oflatıp puflatmak bunaltıp sıkıntı çekmeye sebep olmak: "Bunaltıcı, öğürtücü, uyku getiren bir sıcak, oflatıp puflatıyordu." -O. Kemal, oflaya puflaya sıkılarak, acı çekerek, bunalarak: "Oflaya puflaya neleri varsa hepsini vermek zorunda kalırlar." -Ç. Altan. oflayıp puflamak "of, puf diyerek sıkıntısını, acısını dışa vurmak.
oflaz sf. hlk. İyi, güzel, mükemmel.
ofris is. Fr. ophıys bot. Salepgillerden, çiçekleri sinek, örümcek gibi birtakım böcekleri andıran, yumrulu, otsu bir bitki (Ophrys).
ofsayt, -di is. İng. offside sp. Futbolda hücuma geçen takımın en az bir oyuncusunun topla oynandığı anda rakip takımın kale çizgisine, o takımın en yakın oyuncusundan daha yakın bulunması durumu: "Maçta da kendini pek yormaz, yarı ofsayt durumlarından beleş goller çıkarırdı." -H. Taner.
ofset is. İng. offset Kalıp izlerini önce kauçuğa, kauçuktan da kâğıda geçirmeye dayanan çift kopyalı baskı yöntemi, düz baskı.
ofsetçi is. Ofset baskı yapan kimse.
oftalmolog, -ğu is. Fr. ophtalmologue tıp Göz bilimci.
oftalmoloji is. Fr. ophtalmologie tıp Göz bilimi.
oftalmolojik, -ği sf. Fr. ophtalmologiaue tıp Göz bilimi ile ilgili.
oftalmoskop, -bu is. Fr. ophtalmoscope tıp Gözün içini aydınlatıp görmek ve gözü muayene etmek için kullanılan ayna.