Mo kim. Molibden elementinin simgesi.
mobil sf. Fr. mobile 1. Hareketli, taşınabilir. 2. is. Parçalar hâlinde yapılmış olup hava hareketleriyle kımıldayan heykel.
→ mobil telefon
mobilet is. Fr. mobyleite Bir tür küçük motosiklet.
mobilize sf. Fr. mobiliser Hareketli, devingen. mobilize etmek harekete geçirmek.
mobil telefon is. Araç telefonu.
mobilya is. (mobi’lya) İt. mobilia Oturulan, yemek yenilen, çalışılan, yatılan yerlerin döşenmesine yarayan taşınabilir eşyalara verilen genel ad, möble.
→ ağaç mobilya, antika mobilya, grup mobilya, iskelet mobilya, kaplamalı mobilya, modern mobilya, stil mobilya, taklit mobilya, yatak mobilya, oturma mobilyası
mobilyacı is. 1. Mobilya yapan veya satan kimse. 2. Mobilya satılan dükkân.
mobilyacılık, -ğı is. Mobilya yapma veya satma işi.
mobilyalı sf. Mobilyası olan, döşenmiş, möbleli.
mobilyasız sf. Mobilyası olmayan, döşenmemiş, möblesiz.
moda is. (mo'da) İt. moda 1. Değişiklik gereksinimi veya süslenme Özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik: "Moda sandığımız birçok şeylerin hayatın kendi bünyesinden geldiği anlaşılır." -A. H. Tanpınar. 2. Belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük: Köy romanı modası. 3. sf. Geçici olarak yeniliğe ve toplumsal beğeniye uygun olan: Moda şapka, (bir şey) moda olmak yaygın duruma gelmek, herkesçe kabul edilmek. modası geçmek 1) moda olmaktan çıkmak; 2) mec. Önemini yitirmek, geçersiz duruma gelmek, artık aranmamak: Bu işin modası geçti, onu vaktiyle yapmak gerekli.
→ modaevi, tesettür modası
modacı is. Moda işleriyle uğraşan kimse,
modacılık, -ğı is. Modacının işi veya mesleği.
modaevi is. Moda giysilerin yapıldığı ve satıldığı yer.
modalaşma is. Modalaşmak işi veya durumu.
modalaşmak (nsz) Moda değeri kazanmak.
modalaştırma is. Modalaştırmak işi veya durumu.
modalaştırmak (-i) Moda durumuna getirmek,
model is. Fr. modele 1. Resim, heykel vb. şeyler yapılırken baka baka benzetilmeye çalışılan nesne veya kimse, örnek, 2. Bîr Özelliği olan nesne veya kişi: Sadakat modeli. 3. Bir sanatçıya poz veren kimse: Akademide model olarak çalışıyor. 4. Biçim; Bu elbisenin modelini beğenmedim. 5. Örnekleri içinde toplayan dergi: Bu biçimi modelden aldık. 6. Otomobil vb.nde tip: "Eski mi eski, otuz dokuz model bir taksisi vardı." -N. Cumalı, 7. Benzer, örnek: Bu çocuk babasının küçük bir modeli. 8. Örnek olmaya değer kimse veya şey. 9. Manken: "Paris'in en son, en pahalı modelleri gibi giyinmişler." -R. H. Karay.
→ model salonu, canlı model
modelaj is. Fr. modelage Oylumlama.
modelci is. Model hazırlayan sanatçı.
modelcilik, -ği is, Model yapma sanatı,
modelist is. Fr. modeliste Modacının tasarım gücünü kalıplayan teknisyen,
modellik, -ği is. Modelin işi veya mesleği, model salonu is. Modellerin sergilendiği alan, yer,
modem is. Fr. mo[dulateur] + dem[odulateur] Çevirge.
moderato is. (modem'to) ît. müz. 1. Tek başına kullanıldığında orta hızda bir tempoyu belirten bir söz, 2. Başka bir terimle birlikte kullanıldığında gösterilen temponun biraz yavaşlatılması gerektiğini anlatan bir söz.
modern sf. Fr. moderne Çağdaş: "O ücra bayırlarda yepyeni modern bir sayfiye doğuverdl" -H. Taner.
modernist is. Fr. moderniste Modernizm yanlısı kimse.
modernizasyon is. Fr. modernisation Modernleşmek,
moderniz© sf. Fr. modemise Yenileştirilmiş, modern, çağcıl duruma getirilmiş. modernize etmek yenileştirmek, çağcıl duruma getirmek.
modernleşme is. Çağdaşlaşma.
modernleşmek (nsz) Çağdaşlaşmak.
modernleştirme is. Çağdaşlaştırma.
modernleştirmek (-i) Çağdaşlaştırmak.
modernlik, -ği is. Çağdaşlık,
modern mobilya is. Antika, taklit, stil mobilyaların dışında kalan ve genellikle düz hatlardan meydana gelen mobilya,
modifikasyon is. Fr. modification biy. Değişke.
modistra is. (modi'stm) ît modistra Kadın terzi.
modül is. bk, nodul.
modül is. Fr. modüle mim. 1. Bir yapının çeşitli bölümleri arasında orantıyı sağlamak için kullanılan ölçü birimi. 2. Bir uzay taşıtının bütün yapısı içinde yer alan bağımsız bölüm, parça, 3. fiz. Herhangi bir mekanik özelliği belirten kat sayı,
→ ay modülü
modülasyon is. (modülâsyon) Fr. Modulation 1. Bir sesin yayılmasında ortaya çıkan yeğinlik, vurgu, ton değişimlerinden her biri. fiz. Bir dalganın genlik, evre ve sıklığının bir yasaya göre zaman içinde farklılaşması. müz. Bir müzik eserinde esas tondan başka bir tona geçiş,
modüler sf. Fr. modüler Parçalardan oluşan.
→ modüler sistem
modüler sistem is. mim. Parçalı sistem.
modüllü sf. Modülü olan,
Moğol ö2. is. 1. Moğolistan halkından veya bu halkın soyundan olan kimse. 2. sf. Moğollara özgü, Moğollarla ilgili.
Moğolca öz. is. (moğo'lca) 1. Moğol dili, 2. sf. Bu dille yazılmış olan.
moher is. Fr. mohair 1. Tiftik, 2. sf. Tiftikten yapılmış olan,
mohs ölçeği is. Zımpara taneciklerinin sertliğini saptamada kullanılan değerler tablosu.
moka is. (Moka şehrinin adından) 1. Çok kokulu bir tür kahve. 2. Bu kahveden yapılan içecek.
mola is. (mo'la) ît. molla 1. Yorgunluğu gidermek için duraklama: Köye gidinceye kadar İki yerde mola verdik. 2. den. Koyuverme: Halatı, mola ettiler. 3. sp. Voleybol ve basketbolda takımların oyun içinde taktik alışverişleri yapmak için aldıkları dinlenme. mola almak voleybol ve basketbolda taktik alışverişi yapmak için bir süre ara İstemek, mola vermek uzun süren yolculuğa, yürüyüşe veya çalışmaya, dinlenmek amacıyla bir süre ara vermek, oturup dinlenmek; "Otobüs, yol üzerinde bir kasabanın çarşısında yarım saat mola vermişti. " -R. N. Güntekin.
→ mola taşı
molalı sf. Mola verilen.
molas is. Fr. moîlase jeol. Karbonatlı kum taşı.
molasız sf. Duraksız.
mola taşı is. Hamalların sırtlarındaki yükü dayayarak dinlenmeleri için sokak kenarlarına konulmuş yüksekçe taş: "Yumurtacının dinlenmek için mola taşına koyduğu küfesini devirmek için arkadaşlarına yardım ediyordu."-O. C. Kaygılı.
Moldovalı Öz. is. Moldova halkından olan kimse.
molekül is. Fr. molecule kim. 1. Element veya bileşikleri oluşturan ve onların özgül niteliklerini gösteren en küçük birim, madde. 2. Fiziksel kimyada bir veya birkaç atomun birleşmesinden oluşan, birkaç çekirdek veya elektronlu yapı. 3. mec. Bir bütünün en küçük parçası.
moleküler sf. Fr. moleculaire Moleküle ilişkin, molekülle ilgili: Moleküler kimya.
molibden is. Fr. molybdine kim. Atom numarası 42, atom ağırlığı 95, 94 olan, 617 °C'ye doğru eriyen, gümüş beyazlığında, kırılgan, türlü çeliklerin alaşımına giren element (simgesi Mo).
molibdin is. Fr. molybdine min. Doğada ancak amorf durumunda bulunan, doğal molibden oksit.
molla is. Ar. mevlâ tar. 1. Büyük kadı: Mısır mollası. 2. Medrese öğrencisi. 3. Büyük bilgin. 4. mec. Dini yönü ağır basan kimse.
mollalık, -ğı is. Molla olma durumu.
molotofkokteyli is. (Sovyet siyaset adamı Molotov'un adından) Bir şişeye birtakım yanıcı maddeler doldurularak yapılan fitilli bir tür yangın bombası.
moloz is. Yun. 1. Toprak ve kireçle karışık taş kırıntıları, yapı döküntüsü. 2. mec. Değersiz, işe yaramaz şey veya kimse.
→ moloz duvar, moloz taş
moloz duvar is. Moloz taşlarla yapılan duvar.
molozluk, -ğu is. 1. Molozla dolu toprak yığını. 2. mec. Değersizlik, işe yaramaz olma durumu.
moloz taş is. Kaba, pürüzlü taş.
moment is. Alnı. Moment fiz. Kuvvetin, bir cismi bir nokta veya bir eksen yörüngesinde döndürme etkisini belirleyen vektör niceliği.
momentum is. Lat. momenttim fiz. 1, Bir cismin hareket miktarı, kütlenin sürat ile çarpımı. 2. Hız, hızlılık.
monadizm is. Fr. monadismefel. Monatçılık.
monarşi is. Fr. monarchie sos. Siyasi otoritenin genellikle miras yolu ile bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni veya rejim, tek erklik.
monarşisi is. Fr. monarchiste Monarşizme ilişkin, bu rejimi benimseyen ve savunan kimse, tek erkçi.
monarşizm is. Fr. monarchisme sos. Monarşi yanlılarının siyasi doktrini, tek erklik.
monat, -di is. Fr. monadefel. 1. Eski Yunan felsefesinde bölünmez birlik. 2. Leibniz'in felsefesinde artık bölünemez bir birlik olan sonsuz sayıdaki cevherlerin her biri.
monatçılık, -ğı is. fel. Evrenin monatlardan oluştuğunu ileri süren Leibniz'in öğretisi, monadizm.
monden sf. Fr. mondain 1. Toplum yaşamı ile ilgili. 2. Yüksek sosyete yaşamını seven: "agoralarından birini yakmaya davranmıştı; Abdi Bey, monden bir telaşla, ateş yetiştirdi." -A. İlhan.
Mongolist öz. is. Moğol dili ve kültürü ile uğraşan kimse.
Mongolistik, -ği öz. is. Moğol dili ve kültürü araştırmaları.
monist is. Fr. moniste fel. Tekçi.
monitör is. Fr. moniteur 1. Her tür çalışmalarda yetiştirici: Beden eğitimi monitörü. 2, fiz. Işının yeğinlik düzeyini algılayıp ölçen alet. 3. fiz. Ses dalgası iletiminde, iletimi bozmadan ve kesmeden niteliğini denetleyen alet. 4. tek. Televizyon, bilgisayar vb.nde görüntü ile sesin niteliğini eşleme, görüntü seçimini gerçekleştirme, görüntüyü yayımlama gibi işlerin denetlenmesinde kullanılan alet.
monizm is. Fr. monismefel. Tekçilik.
monogam sf. Fr. monogame Tek eşli.
monogami is. Fr. monogamie sos. Tek eşlilik.
monografi is. Fr. monographie Bilimsel alanlarda özel bir konu veya sorun üzerine yazılan inceleme.
monokl, -lü is. Fr. monocle Tek gözde kaş ile yanak arasına sıkıştırılan, çerçevesiz ve tek camlı gözlük.
monolog, -ğu is. Fr. monologue tiy. 1. Bir oyunda, kişilerden birinin kendi kendine yaptığı konuşma. 2. tiy. Bir kişinin dinleyicilere anlattığı, genellikle güldüren olay. 3. mec. Çevresindekilere fırsat vermeden bir kimsenin yaptığı konuşma.
monopol, -lü is. Fr. monopole Tekel.
monoray is. Fr. monorail Tek bir raydan oluşan demir yolu.
monoteist is. Fr. monotheiste sos. Tek tanrıcı.
monoteizm is. Fr. monoîheisme sos. Tek tanrıcılık.
monotip, -bi is. Fr. monotype Harfleri ayrı ayrı dizip döken dizgi makinesi.
monoton sf. Fr. monotone Tekdüze.
monotonlaşma is. Monotonlaşmak işi veya durumu.
monotonlaşmak (nsz) Monoton duruma gelmek.
monotonlaştırma is. Monotonlaştırmak işi.
monotonlaştırmak (-i) Monoton duruma getirmek.
monotonluk, -ğu is. Tekdüzelik.
monsenyör is. Fr. mon seigneur esk. 1. Hristiyan prenslerine verilen unvan. 2. Hristiyanlıkta yüksek aşamalı din adamlarına verilen unvan.
mont is. Kumaştan veya deriden yapılan, genellikle belden kemerli, üstünde cepleri bulunan, gömlek, hırka vb. üzerine giyilen kısa, hafif giysi.
montaj is. Fr. montage sin. 1. Kurgu. 2. Bir makine veya cihazın sökülmüş parçalarını yerli yerine takmak.
montajcı is. Kurgucu.
montajcılık, -ğı is. Kurguculuk.
montaj lama is. Kurgulama.
montaj lamak (-i) Kurgulamak.
monte is. Montaj.
montgomer is. (İngiliz General Montgomery'nin adından) Mont.
mor is. 1. Kırmızı ile mavinin karışmasından oluşan renk, menekşe renginin kırmızıya çalanı. 2. sf. Bu renkte olan: Mor patlıcan.
→ mormenekşe, mor ötesi, mor salkım
moral, -li is. Fr. morale Bir insanın ruhsal gücü, manevi güç, yürek gücü, maneviyat: Morali bozuk bir insan, moral vermek bir kimsenin ruhsal direnme gücünü artırmak, cesaretlendirmek, yüreklendirmek, morali bozulmak ruhsal yönden direnme gücünü yitirmek, içine korku düşmek, moralini bozmak bir kimsenin ruhsal yönden direnme gücünü azaltmak, sarsmak.
→ moral çöküntüsü, moral eğitimi, moral eğitim merkezi
moral çöküntüsü is. Manevi dirençsizlik, ruhsal yönden direnememe, cesareti yitirme: "Güneybatı Anadolu ekicileri arasında umutsuzluk belirtileri, moral çöküntüsü cıcıktı. " -N. Cumalı.
moral eğitimi is. Ruhsal gücü, maneviyatı güçlendirme işi.
moral eğitim merkezi is. Kurum ve kuruluşlarda moral eğitiminin verildiği yer.
moralizm is. Fr. moralisme fel. Ahlakçılık.
morarış is. Morarma işi veya biçimi.
morarma is. Morarmak işi.
morarmak (nsz) 1. Mor bir renk almak. 2. Herhangi bir sıkıntı, darbe veya hastalıkla vücudun bir yeri mor renk almak: "Parça parça morarmış yüzüyle ateş püskürüyordu." -A. Ş. Hisar. 3. mec. Herhangi bir söz ve davranıştan bozulmak. 4. mec. Mahcup olmak.
morartı is. Morluk.
morartma is. Morartmak işi.
morartmak (-i) 1. Morarmasına sebep olmak, mor renk vermek. 2. mec. Herhangi bir söz ve davranışla karşısındakini bozmak.
moratoryum is. (morato 'ryum) İng. moratorium ekon. 1. Çok bunalımlı dönemlerde bir ülkede, bölgede, bir bölüm veya tüm borçlardaki Ödeme zorunluluğunun geri bırakılması. 2. Resmî geciktirme: Taraflar, Kıbrıs üzerindeki askerî uçuşlarda moratoryuma gidilmesini müzakere edecek. moratoryuma gitmek tüm borçların ödeme zorunluluğunu geri bırakmak, resmî olarak geciktirmek.
moren is. Fr. morainejeot. Buzul taş.
morfem is. Fr. morpheme dbl. Kelimelere dil bilgisi bakımından biçim veren çoğu ek hâlinde olan kelime parçalan, biçim birimi.
morfin is. Fr. morphine kim. Afyonda % 10 oranında bulunan, uyuşturucu özelliği olan önemli bir alkaloit.
→ baz morfin
morfinlenme is. Morfinlenmek işi.
morfinlenmek (nsz) Morfinle uyuşturulmak.
morfinman is. Fr. morphinomane Morfin kullanma alışkanlığı olan kimse, morfin tiryakisi.
morfoloji is. Fr. morphologie dbl. 1. Yapı bilgisi, yapı bilimi. 2. bot. ve zool. Biçim bilimi.
morfolojik, -ği sf. Fr, morphologique Morfoloji ile ilgili, morfolojiye ilişkin.
morg is. Fr. morgue 1. Hastanelerde veya mezarlıklarda ölülerin belirli süre için saklandıkları soğuk ortam. 2. Adliyede kovuşturmayı gerektiren olaylar sonucu veya birdenbire ve şüpheli ölümlerde, ölüm sebebinin ve ölünün kim olduğunun belirlenmesi için ölülerin konulduğu ve incelendiği yer. morga kaldırmak ölüleri morga götürmek.
→ morg raporu
morg raporu is. ölülerin muayene ve otopsisinden sonra düzenlenen rapor.
morina is. (mori'na) İng. morina zool. Mezgitgillerden, kuzey denizlerinde yaşayan, eti yenilen, karaciğerinden yağ çıkarılan bir balık (Gadus morrhua).
→ mersin morinası
Moritanyalı öz. is. Moritanya halkından olan kimse.
mor karaman is. zool. Kızıldan mora kadar değişen renklerde, göz, ağız, burun etrafı daha açık, baş ve ayaklar vücuduna göre daha koyu renkte, kaba karışık yapağılı Doğu Anadolu bölgesi ile kuzeydoğu İllerimizde yetiştirilen bir tür koyun.
morlaşma is. Morlaşmak işi.
morlaşmak (nsz) Mor duruma gelmek.
morluk, -ğu is. 1. Mor olma durumu. 2. Vurma ve çarpma sonucu vücutta oluşan çürük, morartı.
mormenekşe is. bot. Rengi mora çalan bir tür menekşe.
mor ötesi is. fiz. Gözle görülmeyen, dalga boyları yaklaşık 4000 angströmle 200 angström arasında olan, mor ışının ötesinde yer alan, yapay olarak da elde edilip tıpta kullanılan bir ışınım, ultraviyole.
mors is. Fr. morse zool. Morsgillerden, Kuzey Atlantik'te yaşayan, 4 m uzunluğunda, derisi, dişi ve yağı için avlanan bir memeli hayvan (Odobenus rosmarus).
Mors öz. is. İng. morse 1. Nokta ve çizgilerden oluşan bir alfabe kullanan telgraf dizgesi. 2. Bu işaretleri almaya ve göndermeye yarayan alet. 3. mec. Gizli işaret: "Ya iflah olmaz bir utangaçlığın, ya da ondan beter bir budala kurnazlığın Mors'udur bunlar." -T. Buğra.
→ Mors alfabesi
Mors alfabesi is. Telgrafçılıkta kullanılan, nokta ve çizgilerden oluşan alfabe.
mor salkım is. bot. Baklagillerden, salkım durumunda mavi, mor, beyaz, pembe renkli çiçekler açan, 20 m'ye kadar uzayabilen çok yıllık bir sarmaşık (JVisteria sinensis).
morsgiller ç. is. zool. Memeliler sımanın yüzgeç ayaklılar alt takımına giren bir familya.
mortadella is. (mortadellâ) ît. mortadella Bir tür İtalyan sucuğu ve böreği.
mortgage is. (morgıç) ing. mortgage bk. tutulu satış.
mortlama is. Mortlamak işi veya durumu.
mortlamak (nsz) argo Ölmek.
morto is. (mo'rta) ît. morto Ölü. mortoyu çekmek argo ölmek.
mortocu is. (mo'rtocu) 1. Hristiyanlarda cenaze taşımak için tutulan kimse. 2. mec. Cenazelerde ağıt okuyarak geçimini sağlayan kimse. 3. argo İmam.
moruk, -ğu is. Erm. argo Yaşlı erkek, baba: "Bizim moruk ertesi güne devrisi der de ondan dilim alışmış." -S. F. Abasıyanık.
moruklaşma is. Moruklaşmak işi veya durumu.
moruklaşmak (nsz) argo Yaşlanmak, ihtiyarlamak.
morula is. (morulâ) Fr. morula biy. Yumurta hücresinin embriyo oluşurken gelişerek aldığı ilk biçim, blastula.
morumsu sf. Mora çalan, moru andıran.
morumtırak, -ğı sf. Morumsu.
moskof sf. Rus. Acımasız, zalim.
Moskof öz. is. Rus. hlk. Rus.
→ Moskof camı, Moskof gâvuru, Moskof toprağı
Moskof camı is. min. Bir tür beyaz mika.
Moskof gâvuru is. argo Rus.
moskofluk, -ğu is. Acımasızca davranış.
Moskofluk, -ğu öz. is. Moskof olma durumu.
Moskof toprağı is. min. Maden parlatmak için kullanılan sarı renkte bir tür gevrek taş.
mosmor sf. (mo'smor) Her yanı mor, koyu mor. mosmor kesilmek herhangi bir sebeple morarmak, mosmor olmak kötü duruma düşmek, bozulmak, mahcup olmak.
mostra is. (mo'stra) İt. mostra örnek, göstermelik, model, mostra olmak argo kendini gülünç bir duruma sokmak.
mostralık, -ğı is. (mo'stralık) 1. Göstermelik. 2. argo Kötü veya yersiz davranışlarıyla göze batan kimse.
motamot sf. Fr. mot â mot 1. Kelimesi kelimesine, aynen. 2. zf. Hiç değiştirmeden.
→ motamot çeviri
motamot çeviri is. Aslına bağlı kalınarak yapılan çeviri.
motel is. İng. motel Motorlu taşıtlarla yolculuk edenlerin barınmalarını, arabalarını park etmelerini ve başka gereksinimlerini karşılamak için işlek kara yolları üzerinde yapılmış otel.
motelci is. Motel işleten kimse.
motelcilik, -ği is. Motel işletme işi.
motif is. Fr. motif 1. Yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve kendi başlarına birer birlik olan öğelerden her biri: Halı motifi. Danteldeki motifler. 2. ed. Bir eserde sık sık tekrarlanan süsleyici öge. 3. muz. Bestenin bir parçasına çeşitli yönlerden birlik sağlayan belirleyici küçük birim: Melodi motifi.
→ ana motif
motifli sf. Motifi olan: "Daha önce kahvaltıyı gül motifli, basma örtülü küçük masaya dizmişti." -H. Taner.
motifsiz sf. Motifi olmayan.
motivasyon is. Fr. motivation psikol. Güdülenme.
motopomp is. Fr. motopompe Motorlu tulumba.
motor is. Fr. moteur 1. Herhangi bir enerjiyi mekanik enerjiye dönüştüren düzenek; "Taşındıkları kamyon önünde durunca motorun patırtısı kesildi." -N. Cumalı. 2. Akaryakıtla işleyen deniz aracı: "Rıhtıma varabildiği zaman vapura gidecek olan son motor kalkmak üzere idi." -F. R. Atay. 3. hlk. Motosiklet, motoru bozmak bağırsakları bozulmak, ishal olmak.
→ motorbot, motorkros, motor yağı, deniz motoru, jet motoru
motorbot is. İng. motor-boat Motorla çalışan küçük deniz taşıtı.
motorcu is. Deniz motoru işleten kimse.
motorculuk, -ğu is. Deniz motoru işletmeciliği.
motorin is. Fr. motorine kim. Mazot.
motorize sf. Fr. motorise ask. Motorlu taşıtlarla donatılmış (kıta veya birlik).
motorkros is. İng. motor - cross sp. Kırlarda ve engebeli arazilerde motosikletle yapılan yarış.
motorkrosçu is. Motorkros yarışçısı.
motorlu sf. Motorla çalışan: "Fethi Bey'in çift kanatlı, tek motorlu uçağı ile uçuşunu izledik." -N. Cumalı.
→ motorlu taşıt, motorlu tren, çift motorlu
motorlu taşıt is. İnsan ve yük taşıyan, iki veya daha çok dingilli, motor gücüyle hareket eden araçlara verilen genel ad.
motorlu tren is. Bir termik motorla çalışan, kısa mesafeler arasında işleyen demir yolu taşıtı, mototren.
motor yağı is. Motorlarda sürtünmeyi azaltarak aşınmayı önlemeye yarayan bir tür yağ.
motosiklet is. Fr. motocyclette Motor silindirinin hacmi 125 cm3 den büyük olan, iki tekerlekli motorlu taşıt, motor.
→ sepetli motosiklet
mototren is. Fr. mototrain Motorlu tren.
motris is. Fr. motrice Birkaç arabalı bir katarda elektrik motoru veya patlamalı motorla çalışan ve öbür arabaları çekmeye yarayan taşıt.
moymul is. zool Atmaca ve doğana benzeyen bir tür yırtıcı kuş.
mozaik, -ği is. Fr. mosdique 1. Türlü renklerde, küçük küp biçiminde mermer, taş veya pişmiş toprak parçalarının yan yana getirilmesiyle yapılan resim ve bezeme işi. 2. Bu iş için kullanılan mermer parçalan. 3. Tatlı bisküvi parçalarıyla yapılan kakaolu pasta. 4. İnce kum, çimento ve küçük mermer parçalarından oluşan karışımla döşeme sıvası. 5. sf. Bu sıvayla yapılan (döşeme, merdiven vb.). 6. mec. Değişik dillere ve kültürlere sahip insan topluluğu: "Adları bize kadar gelenlerin bünyelerine dikkat edilirse gerçekten acayip bir mozaik elde edilir." -A. H. Tanpınar.
→ mozaik döşeme, mozaik plaka, cam mozaik
mozaikçi is. 1. Mozaik yapan veya satan kimse. 2. Yapılarda mozaik işlerini düzenleyen kimse.
mozaikçilik, -ği is. Mozaikçi olma durumu.
mozaik döşeme is. Mozaik karışımı yapılan yer döşemesi.
mozaik plaka is. Mozaikle yapılmış kalıp döşeme maddesi.
mozak, -ğı is. hlk. Domuz yavrusu.
mozalak, -ğı is. hlk. Olgunlaşmamış, eğri büğrü meyve.
mozerella is. (mozerellâ) İt. mozzarella İnek sütünden yapılan, küçük, yağlı, yuvarlak biçimde kızartılarak da yenilen bir tür peynir.
mozole is. Fr. mausolee Büyük, gösterişli mezar, anıtkabir.