lök (I) is. hlk. Yedi yaşından büyük erkek boz deve. lök gibi oturmak (veya çökmek veya dikilmek) bir yere bütün heybetiyle, ağırlığıyla oturmak (veya çökmek, dikilmek): "Cabi Efendi, lök gibi karşılarına dikilmişti." -Ö. Seyfettin.

lök (II) is. hlk. Kireç, zeytinyağı, pamuk ve yumurta akının karıştırılması yoluyla, kırık çanak çömlekleri, künkleri birleştirmekte kullanılan macun, lökün.

lökleme is. Löklemek işi.

löklemek (-i) hlk. Lökle yapıştırmak.

lökoplast is. (lökoplâst) Fr. leucoplaste bot. Bitki hücrelerinde veya bazı kamçılılarda sitoplazma içinde bulunan ve genellikle nişasta taneciğini oluşturan cisimcik.

lökosit is. Fr. leucocyte anat. Akyuvar.

lökoz is. Fr. leucose tıp Lösemi durumu.

löp sf. İri ve yumuşak.

löp löp

löp löp sf. İri ve yumuşak: "Delikanlı şişman, löp löp yanaklı, kara bıyıklı, güzel sesli idi." -S. F. Abasıyanık.

löpür is. Bir şeyi yerken veya yutarken çıkan ses.

löpür löpür

löpür löpür zf. "Löpür" sesi çıkararak.

lös is. Alm. Löss jeol. En çok vadilerde, yamaçlarda bulunan, kil ve kum karışımı, sarı renkli verimli balçık.

lösemi is. Fr. leucemie tıp Kan kanseri.

lösemit is, Fr. leucemide tıp Lösemilerde görülen deri belirtileri.

Lr kim. Lorentiyum elementinin simgesi.