kr

Kr kim. Kripton elementinin simgesi, kraça is. (kra’ça) zool. İstavrit balığının küçüğü.

kraft kâğıdı is. Dayanıklı ambalaj kâğıdı, kral is. SI. 1. En yüksek devlet otoritesini, biittin devlet başkanlığı yetkilerini kalıtım veya soylularca seçilme yoluyla elinde bulunduran kimse: İngiliz kralı. 2. mec. Herhangi bir alanda başkalarından üstün, başarılı olan kimse: Satranç kralı. 3. mec. Çok başarılı ve zengin iş adamı: "Şimdiki adı konserve kralı olan birisi ile tanıştım." -A. Gündüz. 4. sf. mec. Üstün, çok iyi: "Finızağa'da şirin, kutu gibi, manzarası çok kral bir çatı katma taşındı." -A. İlhan, kraldan çok kralcı olmak birinin davasını ondan çok savunur olmak, krallara layık çok üstün nitelikli şeyleri belirtmek için kullanılan bir söz. taçsız kral

kralcı is. Krallık yanlısı kimse, kralcılık, -ğı is. Krallık yanlısı olma, kraliçe is. (krali'çe) SI. 1. Kral karısı veya krallığı yöneten kadın, ece: İngiltere kraliçesi. 2. mec. Kendi cinsleri arasında herhangi bir bakımdan üstünlüğü olan kadın: Güzellik kraliçesi. Dans kraliçesi. 3. argo İngiliz sterlini, kraliçe gibi gösterişli ve ağır giyinmiş, güzel (kadın).

ana kraliçe, güzellik kraliçesi

kraliçelik, -ği is. Kraliçe olma durumu.

kraliyet is. SI. + Ar. -iyyet Krallık.

krallık, -ğı is. 1. Kral olma durumu veya görevi, kraliyet. 2. Kral tarafından yönetilen devlet ve bu devletin toprağı.

kramp is. Fr. cranıpe tıp Bir veya birkaç kasın irade dışı, ağrılı ve geçici olarak kasılması, kasınç, kramp girmek kasılmak, krampon is. Fr. crampon 1. sp. Futbol ayakkabılarının altındaki, çimende rahat hareket etmeyi sağlayan, deri veya sentetik kabara, tutmalık. 2. sp. Futbol ayakkabısı: "Gözü kızmış gole gideni engeller, çoğu zaman da kramponu karınlarına onlar yerler." -H. Taner. 3. İki parçayı sıkıca tutup sıkmaya yarayan metal parçası. 4. mim. Tuğla bacaların sağlamca durması için çevresine sarılan kuşak.

kraniyoloji is. Fr. craniologie Kafatasının içgüdü ve yeteneklerle olan ilgisini inceleyen bilim kolu.

kraniyolojik, -ği sf. Fr. craniologigue Kraniyoloji ile ilgili.

krank is. İng. crank tek. 1. Bir motorda bilyelerin almaşık hareketini dairesel harekete çeviren dingil. 2. Sac, çinko, dökme demir, bakır vb. borunun yönünü değiştirmeye yarayan kıvrım.

krater is. Fr. cratere jeol. Yanardağ ağzı.

krater gölü

krater gölü is. coğ. Kraterde oluşmuş göl. kravat is. Fr. cravate Bir ucu ince, diğer ucu daha geniş, gömlek yakasının altından geçirilerek önde üçgen biçiminde bağlanan, özel kumaştan yapılan giysi aksesuarı, boyun bağı: "Muallim Bey, kravatınızın rengi gömleğinize uymamış, dedi, suratıma güldü." -F. R. Atay.

kravat iğnesi, papyon kravat

kravat iğnesi is. Kravatın sağa sola hareketini engellemek amacıyla kravatla gömleği birbirine tutturan aksesuar: "Titrek elleriyle pırlanta kravat iğnesini düzeltiyordu." -P. Safa.

kravatlı sf. Kravat takmış olan.

kravatsız sf. Kravat takmamış olan.

kravl is. İng. crawl sp. Dizleri bükmeksizin bacakları hızla hareket ettirerek kulaçla yüzme: "Sen önce kravl yüzüşünü düzeltmelisin." -F. R. Atay.

kreasyon is. Fr. creation 1. Yaratma işi. 2. Yaratım. 3. Bir terzinin veya modaevinin yarattığı her türlü yeni model.

kreatör is. Fr. createur Yaratımcı.

kredi is. Fr. credit ekon. 1. Borç ödemede güvenilir olma durumu: Piyasada kredisi var. 2. ekon. Ödünç alınan veya verilen mal, para: "Kredi almada, senet ödemede, şunda bunda oldum olası kolaylık göstermişlerdir." -A. İlhan. 3. mec. Güven, saygınlık, itibar. 4. eğ/. Belli bir öğrenimin tamamlanması için öğrencilerden istenen her türlü kuramsal ve uygulamalı çalışmalar göz önünde tutularak bir yarıyıl veya bir öğretim yılı okutulan herhangi bir dersin, okul programı bütünlüğü içindeki değerini nicelik olarak gösteren birim, (birine) kredi açmak 1) birine peşin para istemeden belirli bir ölçüye kadar mal vermeyi kabul etmek; 2) ödünç para vermek, kredisi düşmek güvenilirliği, saygınlığı yitmek.

kredi anlaşması, kredi kartı, kredi limiti, kredi mektubu, kredi sözleşmesi, açık kredi, bağlı kredi, dış kredi, emlak kredisi, kabul kredisi, konut kredisi, acil ihtiyaç kredisi

kredi anlaşması is. ekon. Kredi alınması için yapılan anlaşma: "Doktor tarla kiralıyor, kredi anlaşmalarıyla ortak oluyordu ekicilerle. " -N. Cumalı.

kredi kartı is. ekon. Bankamatikten nakit çekmede, günlük satın almalarda nakit para veya çek yerine kullanılan manyetik plastik kart.

kredileme is. Kredilemek işi.

kredilemek (-i) Kredi açmak.

kredilendirme is. Kredilendirmek işi.

kredilendirmek (-i) Kredileme işi yaptırmak.

kredili sf. 1. Kredisi olan. 2. mec. Güvenilir, itibarlı.

kredi limiti is. ekon. Açılan kredinin en üst miktarı.

kredili satış is. tic. Peşin olmayan ve kredi açma esasına dayanan vadeli satış.

kredi mektubu is. ekon. Bankaların veya mali kuruluşların müşterilerine ticari işlemlerle ilgili kredi hesabı açtırmak için şubelerine veya muhabirlerine gönderdikleri yazı, akreditif.

kredisiz sf. 1. Kredisi olmayan. 2. mec. Güvenilmeyen, itibarsız.

kredisizlik, -ği is. Kredisiz olma durumu.

kredi sözleşmesi is. ekon. Banka veya mali kuruluşların kredi açarken müşteriyle yaptıkları sözleşme.

krem is. Fr. erime 1. Tene yumuşaklık vermek veya güneş, yağmur vb. dış etkilerden korunmak için sürülen koyu kıvamlı madde. 2. sf. Bu kıvamda hazırlanmış olan: Krem deterjan. 3. Açık saman rengi. 4. sf. Bu renkte olan: "Vücutlarının yumuşaklığım gösteren açık renk, krem veya beyaz elbiseler içinde..." -A. Ş. Hisar,

nemlendirici krem, patakreın, toparlayıcı krem, göz altı kremi, güneş kremi, tıraş kremi

krema is. (kre'ma) İt. crema 1. Bir çeşit yumurtalı süt tatlısı. 2. Sütün yüzünden toplanan yağlı katman. 3. Kevgirden geçirilmiş, krema veya sütle koyulaştırılmiş çorba.

pasta kreması

kremalı sf. Kreması olan: Kremalı pasta.

kremasız sf. Kreması olmayan.

krematoryum is. Fr. crematorîum Ölülerin yakıldığı yer.

kremleme is. Kremlemek işi.

kremlemek (-i) Krem sürmek.

kreozot is. Fr. creosote kim. Çeşitli katranların damıtılmasından elde edilen ve hekimlikte kullanılan, keskin kokulu bir sıvı.

krep (I) is. Fr. crepe Çok bükümlü iplikle dokunmuş bir çeşit ince kumaş: "Başına kenarları yeşil oyalı mor bir gaz boyaması krep bağlıyordu." -O. C. Kaygılı.

krep (II) is. Fr. crepe Yumurta, süt, un ile tavada kızartılarak yapılan, küçük yuvarlak tatlı veya tuzlu yiyecek.

krepdöşin is. Fr. crepe de Chine Çin krepi.

kreplin is. Fr. crepeline Çok ince bir tür ipekli kumaş.

krepon is. Fr. crepon 1. Kıvrımları olan yün, pamuk veya ipek kumaş. 2. Krepon kâğıdı.

krepon kâğıdı

krepon kâğıdı is. Süslemede kullanılan, çabuk yırtılmayan, esnek bir tür kâğıt.

krepsaten is. Fr. crepe satin İpekli, parlak ve kaygan bir tür ince kumaş: "Sırtında geniş, beyaz omuzlarım açık bırakan, mavi krepsatenden kısacık bir kombinezon vardı." -C. Uçuk.

kreş is. Fr. ereehe Çocuk yuvası.

kreşendo is. İt. muz. Çalgılar giderek daha yüksek ses verecek biçimde çalınma durumu.

kretase is. Fr. cretace jeol. Genellikle alt bölümü killi ve kumlu, üst bölümü tebeşir olan İkinci Çağın son dönemi.

kreten is. Fr. eritin tıp Kretenizme tutulmuş kimse.

kretenizm is. Fr. cretinisme tıp Tiroit bezinin kana yeterince salgı vermemesi sonucu oluşan, fiziksel, ruhsal ve duygusal gelişimin duraklamasıyla beliren hastalık.

kreton is. Fr. cretonne Bir tür keten, patiska veya basma.

krezol, -Iü is. Fr. cresol kim. Tolüenden türeyen üç fenol izomerinden biri, lizol.

kriket is. İng. cricket sp. On birer kişilik iki takım arasında, küçük ve ağır bir topu, ucu kıvrılmış sopalarla vurarak karşı kaleye sokmak amacıyla oynanan bir oyun.

kriko is. (kri'ko) İt. cricco tek. Ağır bir yükün kaldırılmasını veya alt tarafında yapılacak bir çalışmada otomobil vb. taşıtların yerden yükseltilmesini sağlayan alet, kaldırıcı.

krikocu is. Kriko yapan, onaran veya satan kimse.

krikocu hık, -ğu is. Krikocunun işi veya mesleği.

kriminolog, -ğu is. Fr. criminoiogue Kriminoloji ile uğraşan kimse.

kriminoloji is. Fr. criminologie Toplumsal bir olgu olarak suç ve suçluluğu inceleyen bilim.

kriminolojik, -ği sf. Fr. criminologique Kriminoloji ile ilgili.

kripto is. Fr. crypto 1. Siyasi inancını gizleyen kimse, 2. Gizlilik taşıyan belge.

kriptolog, -ğu is. Fr. cryptologue Kriptoloji uzmanı.

kriptoloji is. Fr. cryptologie Gizli yazılar, şifreli belgeler bilimi veya incelemesi.

kriptolojik, -ği sf. Fr. cryptologique Kriptoloji ile ilgili.

kripton is. Fr. krypton kim. Atom numarası 36, atom ağırlığı 83,8 olan, atmosferde yarım milyonda bir oranında bulunan, renksiz, kokusuz bir soy gaz (simgesi Kr).

kristal, -li is. Fr. cristal 1. Billur. 2. sf. Billurdan yapılmış.

kristal cam, kristal mavisi

kristal cam is. Potasyum, kireç ve silisin yüksek ısıda ergitilerek hamur durumuna getirilip sonra da biçimlendirilmesi ile elde edilen cam.

kristallendirilme is. Kristallendirilmek işi.

kristallendirilmek (nsz) Kristal duruma getirilmek.

kristullendirme is. Kristallendirmek işi.

kristallendirmek (-i) Kristal duruma getirmek.

kristallenme is. Kristallenmek işi.

kristallenmek (nsz) Kristal duruma gelmek.

kristalleşme is. Billurlaşma.

kristalleşmek (nsz) Billurlaşmak.

kristal mavisi is. 1. Kristalin yansıttığı açıklık ve parlaklıktaki mavi rengi. 2. sf. Bu renkte olan.

kristaloit, -di sf. Fr. cristalloîde Billursu.

kriter is. Fr. critere Ölçüt, kıstas.

kritik, -ği sf. Fr. critique 1. Tehlikeli, endişe veren (durum). 2. is. ed. Eleştiri. 3. is. Eleştirmen, kritik etmek 1) eleştirmek: "Orhan'ın apartmanım kritik etmek için ince bahaneler arıyordu." -P. Safa. 2) incelemek, araştırmak.

kritisizm is. Fr. criticismefel. Eleştiricilik.

kriyoskopi is. Fr. ctyoscopie fiz. Tuzlu eriyiklerin donma yasalarım inceleyen fizik kolu.

kriz is. Fr. crise 1. tıp Bir organda birdenbire ortaya çıkan fizyolojik bozukluk: "Krizler sıkıştırdığı zaman özel Miniklerde yatmaya gidiyordu." -Ç. Altan. 2. Bir kimsenin yaşamında görülen ruhsal bunalım. 3. Bir şeyin çok kıt bulunması durumu. 4. Bir şeye duyulan ani ve aşırı istek. 5. mec. Bir toplumun, bir kuruluşun veya bir kimsenin yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran: "Krizin ne kadar sürdüğünü bilmiyorum. " -F. R. Atay. kriz geçirmek 1) bir organda birdenbire fizyolojik değişiklik olmak: Bir kalp krizi geçirdi. 2) mec. bunalım içinde bulunmak.

kriz masası, kriz yöneticisi, kriz yönetimi, kalp krizi

krizalit, -di is. Fr. chrysalide biy. Kelebek olmadan önce bir böceğin, koza veya kozasız olarak geçirdiği başkalaşma durumu.

krizantem is. Fr. chrysantheme bot. Kasımpatı.

kriz masası is. Bir afetin zararlarını belirlemek ve yardım çalışmalarını yürütmek amacıyla geçici bir süre için uzmanlardan oluşturulan kurul.

krizolit is. Fr. chrysolite min. Zebercet.

kriz yöneticisi is. Zorda kalan işletmeye belirli bir sürede yardım ederek sorunu çözen deneyimli kimse.

kriz yönetimi is. İşletmelerde hatalı üretim, ham madde, kalite düşüklüğü, pazarlama vb. sebeplerle ortaya çıkan sorunlu dönemde işbaşına getirilen yöneticilerin davranışı.

kroki is. (kro'ki) Fr. croguis Bir konu veya nesnenin başlıca özelliklerini yansıtacak biçimde hazırlanmış taslağı: "Bu mektuba, korunun bir de küçük krokisini ilave ettim." -P. Safa.

krokodil is. Fr. crocodile 1. İşlenmiş timsah derisi. 2. sf. Bu deriden yapılmış olan.

krom is. Fr. chrome kim. 1. Atom numarası 24, atom ağırlığı 52,01, yoğunluğu 6,92 olan, 1514 °C'de eriyen, ısıya dayanıklı, havada oksitlenmeyen bir element (simgesi Cr). 2. sf. Bu elementten yapılmış: Krom kaplama.

kromaj is. Fr. chromage 1, Metal yüzeyleri kromla kaplama işlemi. 2. Bu işlemle kaplanmış yer.

kromatik, -ği sf. Fr. chromatigue 1. fiz. Renkser. 2. b'ıy. Kromozomlarla ilgili, 3. müz, Yarım tonlardan oluşan (ses dizisi).

kromatik iplik

kromatik iplik, -ği is. biy. Karyokinez sırasında kromatin maddesinin iplik biçimindeki durumu.

kromatin is. Fr. chromaûne biy. Hücre çekirdeğinde küçük tanecikler, düzensiz kitleler veya ağ biçiminde bulunan, soya çekim olaylarını sağlayan, bazı boyalarla hemen boyanabilen madde,

kromatit is. Fr. chromatüe biy. Bir kromozomun uzunlamasına iki yarısından her biri.

kromatofor is, Fr. chromatophore biy. Plazması pigment tanecikleriyle dolu, çokgen veya yıldız biçiminde, belirli uzunlukta veya kısalabilir uzantıları bulunan hücre.

krome sf. Fr. chrome Kromdan yapılmış veya krom kaplama: "Kolundaki krome saate göz attı."-R. H.Karay.

kromlu sf. Birleşiminde krom bulunan.

kromoplast is. (kromoplâst) Fr. chromopîaste biy. Değişik renkler taşıyan kromatofor.

kromosfer is. Fr. chromosphere astr. Renk yuvan.

kromotropizm is. Fr. chromoîropisme Canlı bir varlığın, belli renkte bir nesneye doğru yönelme hareketi.

kromozom is. Fr. chromosome biy. Karyokinez bölünme sırasında hücre çekirdeğinin içinde beliren ve kromatin ipliklerinin parçalara ayrılmasıyla oluşan, bazı yeteneklerin yeni bireylere geçmesine yarayan, kıvrık çubuk biçimindeki cisim: İmanda kromozom sayısı üç çifttir.

homolog kromozom

kronısu sf. Kromu andıran, kroma benzeyen, krom gibi.

kron is. Çek para birimi.

kronaksi is. Fr. chroncaie biy. Bir elektrik akımının bir sinir veya kasla uyarım oluşturabilmesi için gereken kısa süre.

kronik, -ği is. Fr. chroniam 1. Olayların birbiri ardınca sıra ile yazıldığı tarih, vekayiname, 2. sf. Müzmin: Kronik bir hastalık. 3. sf. mec. Uzun süredir bir çözüm getirilmemiş: Kronik işsizlik.

kronikçi is. Kronik yazarı: "Çok ilginç dönemlerin yakın tanığı olarak Türk toplumunun seviyeli bir kronikçisi olabilirdi." -H. Taner.

kronikleşme is. Kronikleşmek işi.

kronikleşmek (nsz) Kronik bir durum almak.

kronograf is. Fr. choronographe Süreyazar.

kronoloji is. Fr. chronologie 1. Zaman bilimi. 2. Zaman dizini.

kronolojik, -ği sf. Fr. chronologique Zaman bilimsel.

kronometre is. Fr. chronometre Süreölçer.

kros ıs. İng. cross sp. Kırlarda ve ormanlarda, hendeklerden, yükseltilerden, çukurlardan ve akarsulardan geçerek yaya yapılan koşu.

kroşe is. Fr. croche sp. Boksta bir yumruk vuruş biçimi.

krupiye is. Fr. croupier Bir kumarhanede veya oyun oynanan bir yerde oyunu yöneten kimse: "Uzakta bir krupiyenin kaim sesi işitiliyordu." -H. C. Yalçın.

krupiyelik, -ği is. Krupiye olma durumu veya krupiyenin işi.

kruton is. Fr. croûton Yağda veya fırında kızartılan küçük küp biçimindeki ekmek parçası.

kruvasan is. Fr. croissant Ay çöreği.

kruvaze sf. Fr. croise Ön parçaları birbiri üzerine gelecek biçimde yapılmış olan (ceket, yelek): "Bir kruvaze yelek giymiş: Ön cepleri büyük." -S. F. Abasıyanık.

kruvaziyer ıs. Fr. croisiere den. Büyük gezinti gemisi.

kruvazör is. Fr. croiseur ask. Deniz yollarını gözetmek, deniz ve hava filolarına kılavuzluk etmek amacıyla, topla silahlandırılmış hızlı savaş gemisi: "Zırhlıları ile kruvazörleri ile İngiliz donanması orada idi." -F. R. Atay.