klakson is. (klâ'kson) Fr. klaxon Korna, klakson çalmak korna çalmak.
klan is. (klan) Fr. elan (Keltçeden) sos. Boy (II).
klapa is. (klâpa) Alm. Klappe Yakanın göğse doğru inen devrik bölümü.
klarnet is. (klarnet) Fr. elarinette müz. Tahtadan, metal perdeli, orkestrada önemli yeri olan bir üflemeli çalgı.
→ basklarnet
klarnetçi is. Klarnet çalan kimse.
klarnetçilik, -ği is. Klarnetçi olma durumu.
klas is. (klâs) Fr. elasse 1. sos. Sınıf. 2. sf. mec. Üstün nitelikli, üstün yetenekli: Klas oyuncu.
klasik, -ği sf. (klâsik) Fr. classique 1. Eski Yunan ve Roma çağı dili ve sanatı ile ilgili olan: "Klasik eserlerin oynandığı bir millî tiyatroları yok " -H. Taner. 2. XVII. yüzyıl Fransız dili, sanatı ve yazarları ile ilgili olan: Racine bir Fransız klasik yazarıdır. 3. Üzerinde çok zaman geçtiği hâlde değerini yitirmeyen, türünde örnek olarak görülen (eser veya sanatçı): Leyla ile Mecnun klasik Türk eserlerinden biridir. 4. Sanatta kuralcı. 5. Alışılmış olan, yenilik getirmeyen, geleneksel: "Klasik şiirin yıkıldığından beri, şiiri, bin kişi bin türlü tarif ediyor." -Y. K. Karaosmanoğlu, 6. is. Eski Yunan, Roma ve XVII. yüzyıl Fransız sanatıyla ilgili sanatçı veya eser: Yunan klasikleri. Fransız klasikleri.
klasikleşme is. Klasikleşmek işi.
klasikleşmek (nsz) 1. Herhangi bir sanat, sanatçı, eser klasik duruma gelmek, zamana karşı değerini yitirmemek. 2. Alışılmış durumda kalmak, bir yenilik, özellik getirmemek.
klasikleştirme is. Klasikleştirmek işi.
klasikleştirmek (-i) Klasik duruma getirmek.
klasiklik, -ği is. Klasik olma durumu.
klasisizm is. (klâsisizm) Fr. elassicisme Eski Yunan, Roma sanatından, edebiyatından kaynaklanan, XVII. yüzyılda Fransa'dan yayılan sanat ve edebiyat çığırı.
klasman is. (klasman) Fr. classement Bölümleme, sınıflama, tasnif.
klasör is. (klasör) Fr. classeur Yazılı kâğıtları düzenli ve sıralı bir biçimde korumak için kullanılan mukavva veya plastikten telli kap, cilbent, sıralaç.
klavsen is. (klavsen) Fr. clavecin müz. Klavyeli ve telli bir çalgı, çembalo.Orkestralarda çalınan iki yuvarlak yüzeyden oluşmuş metal vurmalı çalgı,
klavsenci is. Klavsen çalan kimse.
klavye iç. (klavye) Fr. clavier Parmaklarla hareket ettirilen piyano, org vb. çalgılarda veya yazı ve hesap makinelerinde değişmez bir eksen çevresinde inip kalkabilen, istenilen işe göre düzenlenmiş bazı mekanizmaları çalıştıran kaldıraç kollarının, tuş sıralarının bütünü.
klavyeli sf. Klavyesi olan.
klavyesiz sf. Klavyesi olmayan.
kleptoman is. Fr. Meptomane tıp Kleptomaniye yakalanmış kimse.
kleptomani is. Fr. Meptomanie tıp Dayanılmaz bir ruhsal dürtüyle, kişinin hırsızlık yapma gereksinimi duyması ile beliren hastalık.
klerikalizm is. Fr. clericalisme sos. Dinin ve din kurumlarının toplum hayatının çeşitli kesimlerindeki yerini güçlendirmeyi amaçlayan toplumsal, ekonomik akım.
klik, -ği is. Fr. cligue Hizip.
klikçi is. Hizipçi.
klikçilik, -ği is. Klikçi olma durumu.
klikleşme is. Hizipleşme.
klikleşmek (nsz) Hizipleşmek.
klima is. Fr. climat Soğuk veya sıcak hava vererek kapalı bir yerin havasını değiştiren elektrikli araç, iklimleme cihazı.
klimatolog, -ğu is. Fr. climatologue İklim bilimci.
klimatoloji is. Fr. climatologie İklim bilimi.
klimatolojik, -ği sf. Fr. climatologique İklim bilimi ile ilgili.
klinik, -ği is. Fr. cîinique tıp 1. Hastanın bakıldığı, muayene edildiği yer: "Onu, anlamını yitiren kliniğe ayaklarının alışkanlığı götürüyordu." -T. Buğra. 2. Hekim olacak öğrencilerin hasta başında uygulamalı olarak ders gördükleri hasta koğuşu. 3. sf. Vücut muayenesinde görülen (hastalık belirtisi): Klinik belirtiler çoğu kez bir hastalığın teşhisi için yetmeyebilir.
→ klinik vaka
klinik vaka is. 1. Hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi gereken hastalık. 2. Üzerinde durulması, araştırılması gereken konu, 3. mec. Ruhsal rahatsızlığı olan kimse.
klinker is. İng. clinker Çimento yapımında fırından ezilmeden çıkan pişirme ürünü.
klinometre is. Fr. clinometre Eğimölçer.
klip, -bi is. İng. dip Genellikle televizyonda gösterilmek üzere hazırlanan, bir müzik parçasını görüntü eşliğinde veren film.
klips is. İng. elips Yaylı bir pensle tutturulmuş küpe, iğne vb.
kliring is. İng. elearing tic. Takas.
klişe is. Fr. eliche 1. Baskıda kullanılmak amacıyla, üzerine kabartma resim, şekil, yazı çıkarılmış metal levha: "Klişecilik sanatım usta bir klişeci kadar bildiği, hatta kendisi de klişe yaptığı için, siyah ve beyazın tonlarım son derece hünerle kaynaştırır." -Y. Z. Ortaç. 2. sf. mec. Basmakalıp (söz, görüş vb.): "Söylediği sözün klişe olduğunu, bir yazarın klişelerle yazmamak zorunda olduğunu kabul etmez o." -N. Cumalı.
→ klişehane, dişi klişe
klişeci is. Klişe yapan kimse.
klişecilik, -ği is. Klişe yapma işlemi veya sanatı: "Klişeciliğin henüz tek renkten öteye gidemediği o günlerde, taş baskı ile renk verilirdi resimlere." -Y. Z. Ortaç.
klişehane is. (küşeharne) Fr. eliche + Far. hâne esk. Klişe yapılan yer.
klişeleşme is. Klişeleşmek işi.
klişeleşmek (nsz) Klişe durumuna gelmek, kalıplaşmak.
klitoris is. Fr. clitoris anat. Bızır.
klon is. İng. elone biy. Aynı canlıdan eşeysiz olarak üreyen canlı.
klonlama is. Klonlamak işi.
klonlamak (nsz) biy. Aynı canlıdan eşeysiz olarak üremek.
klor is. Fr. chlore kim. Atom numarası 17, atom ağırlığı 35,5 olan, normal sıcaklıkta gaz durumunda bulunan, halojenlerden bir element (simgesi Cl).
→ klor hidrat, klor hidrik asit
klor hidrat is. Fr. chlorhydrate kim. Azotlu organik bir baz ile hidroklorik asitten türeyen tuz.
klor hidrik asit, -di sf. Fr. chlorhydrişue kim. Klor île hidrojen bileşiği (simgesi HCl).
klorik, -ği sf Fr. chloriaue kim. Klorik asit,
→ klorik asit, hidroklorik asit
klorik asit, -di is. kim. Klordan türemiş oksijenli asit (HCIO3).
klorlama is. Klorlamak işi, klor katma.
klorlamak (-i) kim. 1. Mikroplardan arındırmak amacıyla suya düşük oranda klor katmak. 2. Özellikle yünlü kumaşlara, ipliklere parlaklık vermek için klor gazına tutmak, 3. Savaşta insanlara, hayvanlara ve bitkilere zararlı olması, öldürmesi için klor püskürtmek. .
klorlanma is. Klorlanmak işi.
klorlanmak (nsz) Klorlama işi yapılmak: Hastalıklardan korunmak için sular klorlanıyor.
klorlu sf. Birleşiminde klor bulunan: Klorlu su.
klorofil is. Fr. chlorophylle bot. Güneş ışığını soğurarak bitkilerde karbon özümlemesini sağlayan ve bitkilere yeşil renklerini veren madde: "Yeşil alanların, parkların, koruların klorofili kirli havayı süzer, temizler." -H. Taner,
kloroform is. Fr. chloroforme kim. 1. Renksiz, hoş kokulu, genellikle anestezide kullanılan, yatıştırıcı ve uyuşturucu birleşik (CHCI3). 2. Bir tür organik yağ çözücü.
klorometri is. Fr, chlorometrie kim. Klorölçer.
kloroplast is. (kloroplâst) Fr. chloroplaste bot. Yeşil bitkilerde hücrelerin içinde bulunan, klorofil moleküllerinden oluşan, karmaşık yapılı kromoplast.
kloroz is. Fr. chlorose 1. tıp Kanda alyuvar sayısının azalmasından ileri gelen, genellikle genç kızlarda görülen kansızlık, 2. bot. Yaprakların sarımtırak bir renk aldığı bitki hastalığı, saranna hastalığı, sarıcalık,
klorölçer is. kim. Bir sıvının içindeki erimiş bulunan klor miktarım ölçmeye yarayan alet, klorometri.
klorür is. Fr. chlorure kim. Klorun, oksijen ve flor dışındaki element veya birleşiklerle yaptığı birleşik.
→ kalsiyum klorür, magnezyum klorür, potasyum klorür, sodyum klorür
klorürlendirme is. Klorürlendirmek işi.
klorürlendirmek (-i) kim. Klorla birleştirmek, klorüre dönüştürmek.
klorürleştirme is. Klorürleştirmek işi.
klorürleştirmek (-i) kim. Bir organik moleküle, hidroksil OH grubu yerine klorür Cl getirmek.
klostrofobi is. Fr. claustrophobie tıp Kapalı yer korkusu.
kloş sf. Fr. cloche Alt tarafi çan biçiminde genişleyen (etek): "O zaman kloş eteklerin modası yeni çıkmıştı." -A. İlhan.
klozet İng. closet Alafranga tuvalet,
klüz is. Fr. cluse coğ. Kanyon.