İy

İye is. Kendisinin olan bir şeyi, yasaya uygun olarak dilediği gibi kullanabilen kimse, sahip, iyesi olmak bir şeyi elinde bulundurmak, yasaya uygun olarak dilediğince kullanabilmek, sahip olmak.

iyelik, -ği is. Kendisinin olan bir şeyi yasa çerçevesi içinde istediği gibi kullanabilme hakkını taşıma durumu, sahiplik, mülkiyet.

iyelik eki, kalıplaşmış iyelik, katmerli iyelik

iyelik eki is. dbl. İsim soylu kelimeye eklenerek kime veya neye ait olduğunu bildiren ek: ev-im, ev-in, ev-i, ev-imiz, ev-iniz, evleri.

iyelikli tamlama is. dbl. İyelik eklerinden birini almış tamlama: Arkadaşımın ablası, not defteri.

iyi sf. 1. İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum." -F. R. Atay, 2. Bol, yararlı, kazançlı: İyi yağmur yağdı. 3. Çok: iyi para kazandı. 4. Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren: İyi haber. 5. Esen, sağlıklı: İyi misiniz? 6. Yerinde, uygun: İyi bir cevap. 7. Yeterli, yetecek miktarda olan: Bu yün, hırka için iyidir. "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum." -Y. K. Beyatlı. 8. is. Öğrencinin değerlendirilmesinde kullanılan orta ile pekiyi arasındaki not. 9. zf. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: İyi konuştu. "Bunun çocukları iyi çıktıktan için, ölünceye kadar babalarına bakmışlar." -M. Ş. Esendal. iyi etmek 1) iyileştirmek, hastalıktan kurtarmak; 2) uygun, yerinde bir davranışta bulunmak: "Saçma sapan şeylerle kafamı şişirmesen iyi edersin." -R. H. Karay. 3) argo soymak, parasını, malını almak, iyi gelmek 1) yaramak: Ağrılarıma bu ilaç iyi geldi. 2) giyecek, üstüne olmak, uygun olmak: Palto üstüne iyi geldi. 3) uğurlu gelmek, iyi gitmek 1) bir iş yolunda olmak; 2) yakışmak: Bu elbise size iyi gidiyor, iyi gözle bakmamak hakkında iyi düşünmemek, iyi hoş (ama) bir görüşe karşıt bir düşünceyi söylerken kullanılan bir söz. iyi iş (doğrusu) tkz. beğenilmeyen bir olay, bir durum karşısında şaşkınlığı anlatan bir söz. iyi (veya temiz) iş altı ayda çıkar doğru dürüst yapılması istenen iş uzun zaman ister, iyi ki güzel bir rastlantı olarak, ne mutlu: "iyi ki, o günkü acı ile ölmemişiz." -F. R. Atay. iyi olmak 1) hastalıktan kurtulmak, iyileşmek; 2) yerinde olmak; 3) uygun gelmek, iyi saatte olsunlar cin ve perilerden söz edilirken kullanılan bir söz: "Yuvarlak, şen yüzlü, zaman zaman ince ve alaylı ışıldayan bir tanesi iyi saatte olsunlar ile temasta olduğu zaman şaşılaşan kara gözlü, orta yaşlı bir kadın." -H. E. Adıvar. (biri için) iyi söylemek övmek, iyisi en doğru olanı: iyisi bu işe karışmamaktır, iyisi mi yapılacak en doğru, en uygun olan iş: "İyisi mi, yüz vermemeli ve hatta danslara iştirak etmesine müsaade etmemeli, demiş." -R. N. Güntekin. iyiye çekmek bir düşünce veya olayı olumlu yönüyle değerlendirmek, iyiye iyi, kötüye kötü demek hatır için söz söylememek, dürüst olmak.

iyi gün, iyi gün dostu, iyi hâl, iyi kalpli, iyi kötü, İyi niyet, iyi yürekli, iyiden iyiye, kafası iyi, pekiyi

iyice sf. (iyi'ce) 1. İyiye yakın: İyice bir ev. 2. zf. Çok, gereği gibi, neredeyse tamamen: "Şapkası iyice yana yıkılmıştı. " -Ç. Altan.

iyicene zf. (iyi'cene) Tam olarak, adamakıllı.

iyicil sf. 1. İyilik etmeyi seven, hayırhah: "Şaban, şimdi Zeyno'yu sokakta yalnız görürse çok iyicil bir sesle, ona hemen Haso çocuktan haber veriyor." -H. E. Adıvar. 2. Sonu iyi, tehlikesiz, kötücül olmayan (hastalık).

iyiden iyiye zf. Adamakıllı, çok iyi, gereği gibi: "Altıncı kata vardığımızda soluğu iyiden iyiye kesilmiş." -R. H. Karay.

iyi gün is. Refah ve huzur içinde geçen zaman.

iyi gün dostu

iyi gün dostu is. Dostlarının sıkıntılı zamanlarında onlardan kaçan kimse, iyi gün dostu olmak sadece iyi günlerde görünmek.

iyi hâl, -lî is. Bir kimsenin yaşayışında kötü ve sakıncalı bir durum olmama hâli, hüsnühâl.

iyi hâl belgesi

iyi hâl belgesi is. Bir kimsenin yaşayışında kötü bir şey bulunmadığını veya sabıkasız olduğunu göstermek üzere resmî kuruluşlarca verilen belge, hüsnühâl kâğıdı.

iyi kalpli sf Başkaları için hep iyilik düşünen, iyi yürekli.

iyi kalplilik, -ği is. İyi kalpli olma durumu.

iyi kötü zf. Ne çok uygun ne de çok aykırı, şöyle böyle: "iyi kötü paramın ereceği bir şey almalı. " -H. Taner.

iyileşme is. İyileşmek işi.

anlam iyileşmesi

iyileşmek (nsz) 1. İyi duruma gelmek: Hava iyileşti. 2. Hastalıktan kurtulmak, sağlığı yerine gelmek, salah bulmak: "İyileşmek için en küçük bir gayret göstermiyorsun." -N, Cumalı.

iyileştirme is. İyileştirmek işi, ıslah.

iyileştirmek (-i) 1. İyileşmesini sağlamak, sağlığına kavuşturmak, tedavi etmek. 2. Eksikliğini, bozukluğunu gidermek, ıslah etmek.

iyilik, -ği is. 1. İyi olma durumu, salah. 2. Karşılık beklenilmeden yapılan yardım, kayra, lütuf, kerem, ihsan, inayet: "Borcumu ödesem de iyiliğini ödeyemem," -N. Cumalı. 3. Sağlığı yerinde olma durumu, esenlik: İyilik haberlerinizi aldım. 4. Yarar veya elverişlilik, nimet: Okumanın şu iyiliği de var ki... iyilik bilmek kendisine yapılan iyiliği unutmamak, iyilik etmek (veya yapmak) yararlı işler yapmak, yardımcı olmak: "Maksadım onlara, hem de kendime iyilik etmekten başka bir şey değildi." -R. N. Güntekin. iyilik görmek maddi, manevi yardım görmek, iyiliği dokunmak yararlı olmak, yararını görmek.

iyilikbilir, iyilikbilmez, iyilik güzellik, iyilik perisi, İyilik sağlık, iyiliksever

iyilikbilir sf Değerbilir, kadirşinas.

iyilikbilirlik, -ği is. Değerbilirlik, kadirşinaslık.

iyilikbilmez is. Değerbilmez.

iyilikbilnıezlik, -ği is. İyilikbilmez olma durumu.

iyilikçi sf. Herkesin iyiliğini isteyen, herkese iyilik etmesini seven, hayırhah, hayırsever.

iyilikçilik, -ği is. İyilikçi olma durumu.

iyilik güzellik ünl. İyilik sağlık.

iyilikle zf. (iyili'kle) Tatlı dille, iyi davranışla.

iyilik perisi sf. Maddi, manevi yardımda bulunan (kimse).

iyilik sağlık ünl. Nasılsınız sorusuna karşılık olarak sağlıklı ve iyi durumda olunduğunu anlatan bir söz, iyilik güzellik.

iyiliksever sf. Hayırsever.

iyilikseverlik, -ği is. Hayırseverlik.

iyimser sf. Genellikle her düşünce ve işi iyi olarak değerlendiren, kötümser karşıtı,-nikbin, optimist: "İstanbul'a vardığımızda eş dost bizi lüzumundan fazla iyimser bulmuştu. " -Y. K. Karaosmanoğlu.

iyimserlik, -ği is. 1. Genellikle her düşünce ve işi iyi olarak değerlendiren bir tutum veya kişilik özelliği, nikbinlik, optimizm: "Ona eşlik eden iyimserlik havası, bir an olsun bulutlanmasın istiyorduk." -H. Taner. 2. Her şeyi en iyi yanından gören, her durumda iyi bir çıkış yolu uman dünya görüşü, nikbinlik, optimizm: "Ümit, hayal ve iyimserlikten yoğrulan bu altın çağ." -F. R. Atay. 3. fel. İnsanlığın ilerlemesine, bütün durum ve şartların iyiye gideceğine inanan öğretilerin genel adı, optimizm.

iyi niyet is. Herhangi bir kimse veya konuda hiçbir kötü düşünce beslememe, hüsnüniyet: "Bu gibi durumlarda, bütün iyi niyetine rağmen başka türlü harekete imkân bulamıyordum. " -Y. K. Karaosmanoğlu.

iyi niyetli sf. İyi niyet sahibi.

iyi niyetlilik, -ği is. İyi niyetli olma durumu.

iyi yürekli sf. İyi kalpli.

iyi yüreklilik, -ği is. İyi yürekli olma durumu.

iyodoiyodür is. Fr. iode-iodure kim. îyot ve potasyum iyodür bileşimi.

iyodür is. Fr. iodure kim. İyodun bir element veya bir birleşikle verdiği birleşim.

iyodoiyodür

iyon is. Fr. ion fiz. ve kim. Bir veya daha çok elektron kazanmış veya yitirmiş bir atom veya bir atom grubundan oluşmuş elektrik yüklü parçacık, yükün.

iyon yuvan

iyonik, -ği sf. Fr. ionique fiz. ve kim. İyonlardan oluşan, iyonlarla ilgili.

iyonlanma is. fiz. ve kim. İyonlaşma.

iyonlaşma is. fiz. ve kim. Moleküllerin parçalanmasıyla, atomlara, moleküllere, molekül gruplarına elektron katılması.veya çıkarılmasıyla iyonların oluşması.

iyonlaştırma is. İyonlaştırmak işi.

iyonlaştırmak (nsz) Bir ortamda iyonlar oluşturmak.

iyon yuvarı is. astr. Yer atmosferindeki atom ve moleküllerin güneş ışınlarıyla iyonlaştığı 80-400 km yükseklikler arasındaki katman.

iyot, -du is. Fr. iode kim. Atom numarası 53, atom ağırlığı 126,92 olan, tabiatta, deniz suyunda sodyum iyodür durumunda rastlanılan, bazı deniz bitkilerinde de çokça birikmiş olarak bulunan, mavimtırak esmer renkte katı bir element (simgesi I).

iyotlama is. kim. 1. İçme sularındaki mikropların iyot etkisiyle giderilmesi. 2. Organik bir birleşikte hidrojenin iyotla yer değiştirmesi.

iyotlu tuz is. kim. Homojen karıştırılmış en az % 0,007 iyot içeren yemek tuzu (NaCl).