ivaz is. Ar. 'ivaz esk 1. Ödün. 2. huk Edim. 3. Karşılık: "Bugün canım yolda koyanı, yarın ivazın veresin." -Yunus Emre.
ivazlı sf. 1. Ödünlü. 2. Karşılığı olan.
ivazsız sf. 1. Ödünsüz. 2. Karşılıksız.
→ garazsız ivazsız
ivdirme is. İvdirmek işi,
ivdirmek (-i) Hareket durumunda olan bir nesnenin hareketini çabuklaştırmak.
ivecen sf. Aceleci.
ivecenlik, -ği is. Acelecilik: "Gene gençliğinden olacak bir ivecenliği var." -N, Ataç.
ivedi sf. 1. Acele. 2. Acil.
ivedilenme is. İvedilenmek işi.
ivedilenmek (nsz) Tez canlılık etmek, acele etmek, istical etmek.
ivedileşme is. İvedileşmek işi.
ivedileşmek (nsz) İvedi duruma gelmek.
ivedileştirme is. İvedileştirmek işi,
ivedileştirmek (-i) İvedi duruma getirmek.
ivedili sf. Acil.
ivedilik, -ği is. Çabuk, hemen yapılma gerekliği, müstaceliyet, istical: "Yetki kanunları ... Türkiye Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülür. " -Anayasa.
ivedilikle zf Çabucak.
iveğen sf. 1. Aceleci: "Ben, dedim, iveğen değilim, düşünmekten de korkmam." -M. Ş. Esendal. 2. tıp Çabuk ilerleyen, akut: İveğen hastalık
ivesi is. zool. Beyaz vücutlu, kahverengi, kirli san veya siyah başlı, tek parçalı yuvarlak ve yağsız bir uçla son bulan yağlı kuyruklu, kaba karışık yapağılı, yaygın olarak Güneydoğu Anadolu'da yetiştirilen, süt verimi yüksek bir koyun türü.
ivgi is. hlk Ağaç oymaya yarar kesici araç.
ivinti is. Çabukluk, hız, sürat.
→ ivinüyeri
ivinti yeri is. coğ. Akarsuların, yataklanndaki çok eğimli bölgelerde köpürerek kaya döküntüleri arasından hızla aktıkları yer.
ivme ıs. 1. İvmek işi. 2.fiz. Hareket eden nesnenin kısa bir zaman içinde, hızında oluşan değişmenin bu zamana oranı: Ankara'da yer çekimi ivmesi 980 cm saniye karedir.
→ açısal ivme
ivmek, -er (nsz) Çabuk davranmak, acele etmek.
ivmeölçer is. Bir hareketin ivme niceliğini belirten, taşıtın hızlanmasından doğan sarsıntıları, titreşimleri gösteren araç, hızölçer, akselerometre.
ivmeyazar is. Bir hareketin ivmesini çizerek belirleyen araç, akselerograf.