ir

-ir bk. -ir/-ir vb.

irade is. (ira:de) Ar. irâde 1. Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü, istenç: "Korkunç bir irade kuvveti sarfıyla baş ucundaki lambayı yaktı." -S. F. Abasıyanık. 2. psikol İstenç. 3. esk. Buyruk: "Görülünce vurulması için irade bile var." -S. M. Alus. 4. esk. İstek, dilek.

irade beyanı, irade dışı, irade kaybı, irade yitimi, millî irade

irade beyanı is. huk. Bir sonuca yönelmiş irade açıklaması.

iradeci is.fel. İrade yanlısı kimse.

iradecilik, -ği is. psikol. İstenççilik.

irade dışı sf. psikol. İstençsiz.

irade kaybı is. psikol. İrade yitimi.

iradeli sf. psikol. İstençli: "Gözleri siyah kirpikleri içinde canlı ve iradeli koyu kurşuni ışıklarla yanıyordu." -H. E. Adıvar.

iradesiz sf. psikol îstençsiz: "O, artık bu adamın elinde iradesiz, cansız bir şey gibiydi. " -Y. K. Karaosmanoğlu.

iradesizlik, -ği is. İradesiz olma durumu, istençsizlik: "İşin içinden nasıl çıkacağım kestiremez, bir iradesizlik, bir bilgisizlik, bir bıkkınlık, canından bezginlik ile ayakta durabiliyordu."-M. Ş. Esendal.

irade yitimi is. psikol. Karar verme, dikkat, istekli kımıldama vb. zihin veya beden etkinliğine ilişkin işleri yapamamaktan doğan sinir yorgunluğunda görülen bir belirti, irade kaybı, abuli, istenç yitimi.

iradımesel is. (i:ra:dımesel) Ar. irâd + me.sel ed. Bir düşünceyi atasözleri, özdeyiş vb. ile güçlendirme.

iradi (ira:di:) Ar. iradi psikol. esk. İstençli.

iradiye is. (ira:diye) Ar. irâdiyye psikol. esk. İstenççilik.

İranist öz. is. Fr. iranist İran dili ve kültürü ile uğraşan kimse.

İranistik, -ği öz. is. Fr. iranistiaue İran dili ve kültürü araştırmaları.

İranlı öz. is. (1: 'ranlı) İran halkından veya bu halkın soyundan olan kimse, Acem.

irap, -bı is. (i:ra:p) Ar. i'râb esk. "Hiçbir değeri ve önemi yok" anlamındaki irapta mahalli yok deyimde geçen bir söz.

irat, -di is. (i:ra:t) Ar. irâd 1. Gelir: "Şenlik pansiyonerleri de ekseriyetle iratları düzgün kimseler değildir." -H. R. Gürpınar. 2. Gelir getiren mülk: "Zavallının iratlarında oturan kiracılarla uğraşarak kırmadığı koz, çevirmediği dolap kalmıyordu." -Ö. Seyfettin. 3. esk. Söyleme, irat etmek söylemek.

irca is. (irca:) Ar. irca' esk. 1. Eski biçimine sokma, çevirme. 2. Döndürme. 3. kim. ve mat. İndirgeme. İrca etmek 1) eski biçime sokmak, çevirmek, döndürmek; 2) kim. ve mat. İndirgemek.

irdeleme is. İrdelemek işi.

irdelemek (-i) Bir konunun incelenmesi ve eleştirilmesi gereken bütün yönlerini birer birer incelemek, araştırmak, tetkik ve tetebbu etmek, mütalaa etmek.

irfan is. (-fa:m) Ar. 'irfan 1. Bilme, anlama, sezme, kültür: "Zira onun irfan seviyesi hakkında malumatım pek azdır." -R. H. Karay. 2. Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, varış, vanşlılık.

iri sf. Olağandan daha hacimli, olağanı aşan büyüklüğü olan, ince karşıtı: "Onun getirdiği kızarmış eti, şarabı, iri ve sulu elmaları acele yuttu." -Ö. Seyfettin.

iribaş, iri iri, iri kıyım, iri laf, iri yapılı, iri yarı, irili ufaklı, genç irisi

iribaş is, zool. Kuyruksuz kurbağanın yumurtadan yeni çıkmış kurtçuğu.

irice sf. İriye yakın, biraz iri (kimse veya şey): "İrice vücudunu meydanın ortasında görerek beraberce yürüdük." -S. F. Abasıyanık.

iridyum is. (iri'dyum) Fr. iridium kim. Atom ağırlığı 193,1 atom numarası 77, yoğunluğu 22,4 olan ve platin filizlerinde bulunan değerli bir element (simgesi ir).

iri iri sf. Büyük, çok iri.

iri kıyım sf. 1. İri kıyılmış. 2. mec. İri yapılı: "Dış görünüm de önemlidir. İlle iri kıyım olmak şart değildir." -H. Taner.

iri laf is. Abartılı söz.

irileşme is. 1. İrileşmek işi. 2. tıp Bazı organların hastalık sonucunda olağan dışı büyümesi durumu.

irileşmek (nsz) İri bir duruma gelmek.

irilik, -ği is. İri olma durumu.

irili ufaklı sf. Büyük küçük karışık: "Günlük gazetelerimizin dilinden anlamak için yanımızda irili ufaklı lügat kitapları taşıyacağız. " -B. R. Eyuboğlu.

irin is. Organizmanın herhangi bir yerinde iltihaplanma sonunda ölmüş hücre artıklarından ve bozulmuş akyuvarlardan oluşan, mikroplu veya mikropsuz, genellikle sarımtırak renkte koyuca sıvı, cerahat.

irinlenme is. İrinlenmek işi, iltihaplanma, cerahatlenme.

irinlenmek (nsz) İrin oluşmak, iltihaplanmak, cerahatlenmek.

irinli sf. İrin toplamış, cerahatli.

irinti is. hlk. 1. Elek ve kalbur üzerinde kalan iri taneler. 2. Hayvanların beğenmeyerek yemedikleri iri saman.

iris is. (i'ris) Fr. iris anot. Saydam tabaka İle göz merceği arasında bulunan, ince, kasılabilen bir zardan oluşan, gözün renkli bölümü.

iri yapılı sf Uzun boylu ve etine dolgun (kimse), iri kıyım, iri yan.

iri yarı is. İri yapılı: "İriyarı, saçları ondüleli, mavi gözlü bir kadın." -Ç. Altan.

irkiliş is. İrkilme işi veya biçimi: "Seyircilerin irkilişi beni kendime getirdi." -H. Taner.

irkilme is. İrkilmek işi: "İlk girip çıktığım yere karşı mutlaka böyle bir huylanma ve irkilme krizine tutuluyordum." -Y. K. Karaosmanoğlu.

irkilmek (nsz) 1. Ürkerek geri çekilir gibi olmak: "Elimi omzuna koyuyorum. İrkiliyor, sertçe çeviriyor bakışım." -E. Bener. 2. Şaşırıp duraklamak. 3. biy. Vücudun bir yeri dışarıdan gelen bir uyarıcının etkisiyle kanlanıp şişmek, taharrüş etmek. 4. hlk. Akan bir şey, bîr engel karşısında duraklayıp birikmek.

irkiltici sf. İrkilmeye sebep olan: "Bunun da ölüm tehlikesi kadar irkiltici bir gerilim doğurması, onu şaşırtıyordu." -A. İlhan.

irkiltme is. İrkiltmek işi veya durumu.

irkiltmek (-i) İrkilmesine sebep olmak.

irkinti is. hlk. 1. Su birikintisi. 2. Ürperme, tiksinti: "Acaba, başımızdan geçen belalar, çektiğimiz mihnetler ve nihayet rahat, zengin bir memleketin batışını görmüş olmamız bizde, artık dünya nazlarına karşı bir nevi irkinti mi hasıl etmişti?" -Y. K. Karaosmanoğlu. 3. Korku, çekinme: "Yarın en büyük kuvvetlerin karşısında en ufak bir irkinti bile bana yaklaşamayacaktır." -A. Gündüz.

irkme is. İrkmek işi veya durumu.

irkmek, -er (nsz) hlk. 1. Birikmek. 2. Biriktirmek, toplamak. 3. Tiksinmek.

İrlandalı öz. is. (İrlâ'ndalı) İrlanda halkından olan kimse.

irmik, -ği is. Sert buğdaydan elde edilen, taneleri iri, glütence zengin un.

irmik helvası, Hint irmiği

irmik helvası is. İrmik, çam fıstığı, yağ ve şeker karışımıyla hazırlanan bir tatlı türü.

ironi is. Fr. ironie 1. ed. Gülmece. 2. Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme.

irrasyonalizm is. Fr. irrationalisme fel. Us dışıcılık.

irrasyonel is. Fr. irrationnel fel. Us dışı.

irrealist sf. Gerçek dışı.

irredantizm is. Fr. irredentisme Dil, gelenek, görenek ve çeşitli kültür değerleri bakımından bir birlik gösterdiği hâlde ana yurt dışında kalmış halkın yaşadığı toprakları ana yurt sınırları içine almak düşüncesi: "Geçmişin kaybettirdiklerinden, kolay bir irredantizm edebiyatı ile hisler avlamak için, yok yere kendisine, hükümetine ve devletine sorun icat etmezdi." -F, R. Atay.

irs is. Ar. irş biy. esk. Kalıtım.

irsal, -li is. (irsa:l) Ar. irsal esk. Gönderme, yollama.

irsaliye is. (irsadiye) Ar. irsâliyye Bir yere gönderilen eşyanın listesi, gönderme belgesi.

irsen zf (i'rsen) Ar. irsen esk. Kalıtım yoluyla.

irsî sf. (irsi:) Ar. irsi esk. Kalıtımsal.

irsiyet is. Ar. irşiyyet biy. esk. Kalıtım.

irşat, -di is. (irşa:t) Ar. irşâd esk. Doğru yolu gösterme, uyarma, irşat etmek doğru yolu göstermek, uyarmak.

irtibat is. (-battı) Ar. irtibat Bağlantı: "Adanın içlerine ilerleyen Öncülerle irtibat kesiliyor." -A. İlhan, irtibat kurmak bağlantı sağlamak.

irtibatlı sf. Bağlantılı.

irtibatsız sf. Bağlantısız.

irtibatsızlık, -ği is. Bağlantısızlık.

irtica is. (irtica:) Ar. irtica' Gericilik.

irticai sf. (irtica:i:) Ar. irticâ'i esk. Gericilikle ilgili, gerici (davranış, tutum).

irticai, -li is. (irtica:!) Ar. irticai ed. esk. Doğaç.

irticalen zf. (irtica:'len) Ar. irticalen İçine doğduğu gibi söyleyerek, doğaçtan: "Önünde tek kâğıt olmadan irticalen konuştu." -H. Taner.

irtifa is. (irtifa:) Ar. irtifa' 1. Yükseklik. 2. coğ. Yükselti.

vasati irtifa

irtifak is. (irtifa:k) Ar. irtifak esk. Dayanma.

irtifak hakkı, kat irtifakı

irtifak hakkı is. huk. Başkasının arsa, yol, bahçe vb. taşınmaz malından belirli bir yolda yararlanma hakkı.

irtihal, -li is. (irtiha:l) Ar. irtihal esk. Ölüm. irtihal etmek ölmek.

irtikâp, -bı is. (irükâ:p) Ar. irtikâb esk. 1. Kötü iş yapma, kötülük etme. 2. Yiyicilik. 3. Yalan söyleme, hile yapma.

irtisam is. (irtisa:m) Ar. irtisam esk. 1. Resmi çıkma, resmi çizilme. 2. mat. vefîz. İz düşümü.

irtişa is. (irtişa:) Ar. irtişa' esk. Rüşvet alma, rüşvet yeme.