iguana is. îsp. iguana zool. İguanagillerden, 1-2 m boyunda, Amerika'nın tropikal bölgelerinde yaşayan, sırtında dikenli çıkıntılar bulunan, pullu, büyük sürüngen, Hint kertenkelesi (iguana tuberculara).
iguanagiller ç. is. zool. Sürüngenler sınıfından, örnek hayvanı iguana olan bir familya.
iğ is. 1. Pamuk, yün vb.nden iplik eğirmekte kullanılan, ortası şişkin, İki ucu sivri ve çengelli olan, ağaçtan yapılmış araç, eğirmen, kirmen. 2. biy. İğ iplik. 3. hlk. Araba okunun ekseni. 4. hlk. Değirmen taşının ortasında bulunan ve yukarıdaki üst taşa geçen demir eksen.
→ iğ ağacı, iğ iplik, akromatik iğ iplik
iğ ağacı is. bot. Ana yurdu Asya'nın dağlık bölgeleri olan, bazı türlerinde yapraklan kışın dökülen, odunu tornacılık ve kaplamacılıkta kullanılan, kömürü ile kara kalem resim yapılan küçük bir ağaç (Euonymus).
iğbirar is. (iğbira:r) Ar. iğbirar esk. Gücenme, güceniklik, kırgınlık.
iğci is. İğ kullanan, yapan veya satan kimse.
iğde is. bot. 1. İğdegillerden, kokulu, san çiçekleri olan, çalı biçiminde bir ağaç (Elaeagnus). 2. Bu ağacın zeytin biçiminde, kabuğu kırmızıya çalan sarı renkte, beyaz unlu, tadı mayhoş yemişi.
→ kuş iğdesi
iğdegiller ç. is. bot. İki çeneklilerden, örneği iğde olan bitki familyası.
iğdemir is. hlk. Marangozlukta ağaç delmek için kullanılan çelik araç.
İğdir öz. is. tar. Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri.
iğdiş sf. Far. ikdiş Erkeklik bezleri çıkarılarak veya burularak erkeklik görevini yapamayacak duruma getirilmiş (hayvan ve özellikle at), iğdiş etmek hayvanlarda erkeklik bezlerini çıkarmak veya körletmek, burmak, enemek.
iğfal, -li is. (iğfa:l) Ar. iğfal 1. Bir kadını aldatma, baştan çıkarma. 2. esk. Aldatma, ayartma, kandırma, baştan çıkarma, iğfal etmek 1) esk. aldatmak, kandırmak, baştan çıkarmak; 2) ırzına geçmek, tecavüz etmek: "Bir genç kızı izdivaç vaadiyle iğfal etmiş bir adamın mesuliyetini, vicdan azabını ve nihayet hicabım duyuyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu.
iğ iplik, -ği is. biy. Mitoz bölünme sırasında oluşan iğ biçimindeki uzantı.
→ akromatik iğ iplik
iğlik, -ği sf. İçinde herhangi bir sayıda iğ bulunan: Altı bin iğlik bir fabrika.
iğne is. 1. Dikiş dikmeye yarayan, ince, ucu sivri, bir ucunda iplik geçecek deliği bulunan çelik araç. 2. İki şeyi birbirine tutturmaya yarar ince, uzun, ucu sivri, metal araç: Çengelli iğne. Toplu iğne. 3. Toplu iğnenin süs olarak kullanılan, iri başlı, renkli bir türü. 4. Genellikle kadınların süs olarak elbiselerinin göğüs, yaka vb. yerlerine taktıkları süs eşyası. 5. Bazı araçların ucu sivri parçaları: Pusula iğnesi. 6. Şırınga. 7. Zerk yolu ile vücuda verilen ilaç: Hekim hastaya hap yerine iğne verdi. 8. Vücuda bu yolla ilaç verme işi: "Eczacının yaptığı bir adrenalin iğnesinden sonra gözlerim açtı." -H. Taner. 9. Bazı böceklerin kendilerini savunmak için kullandıkları organ: Arının iğnesi. Akrebin iğnesi. 10. Oltanın ucundaki küçük çengel. 11. mec. Dokunaklı söz. 12. bot. Bitkilerde yumurtacıkla tepecik arasındaki sapçık, iğne atsan yere düşmez çok kalabalık: "Sabah sabah davullar vurulup meydan kurulur. Aman öyle bir kalabalık olur ki iğne atsan yere düşmez." -E. C. Güney. iğne ile kuyu kazmak yetersiz araçlarla, sürekli ve sabırlı bir biçimde çalışıp çok güç olan veya çok ağır yürüyen bir işi başarmaya çalışmak: "İğne ile kuyu kazmak gibi bir şeydi oymacılık." -Ç. Altan. iğne üstünde oturmak diken üstünde oturmak. iğne yapmak (veya vurmak) İğne ile vücuda sıvı bir ilaç vermek: "Ölecek miyim? iğne yap bana doktor diyordu." -S. F. Abasıyanık. iğne yutmuş ite (veya maymuna) dönmek argo zayıf ve bitkin duruma gelmek: "Birbirimizle kavga etmekten, bekârlıktan, biraz açlıktan, iğne yutmuş ite dönmüştük." -M. Ş. Esendal. iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır hoşlanılmayan bir davranışı başkalarından önce kendinde denemek.
→ iğne ardı, iğne deliği, iğne iplik, iğne oyası, iğne yaprak, iğne yastığı, çatal iğne, çatallı iğne, çengelli iğne, kancalı iğne, karaiğne, mıknatıslı iğne, toplu iğne, ağ iğnesi, çengel iğnesi, çobaniğnesi, deniziğnesi, dikiş iğnesi, insülin iğnesi, kravat iğnesi, mercaniğnesi, mercan iğnesi, olta iğnesi, şeytaniğnesi, yelken iğnesi, yılaniğnesi, yorgan iğnesi
iğne ardı is. İğneyi, çıkış noktasının gerisinden saplayıp daha ileriden çıkararak yapılan aralıksız dikiş veya nakış türü.
iğneci is. İğne yapan kimse.
iğnecik, -ği is. zool. 1. Bazı omurgasız hayvanlarda rastlanan silis veya kalkerden oluşmuş, iğne biçiminde küçük çıkıntı. 2. den. Deniz teknelerinde dümen menteşesi.
iğnecilik, -ği is. İğnecinin yaptığı iş.
iğne deliği is. İğnenin arkasında İplik geçirilen delik, iğne deliği gibi küçücük, iğne deliğinden Hindistam seyretmek küçük bir olaydan büyük anlamlar çıkarmak, iğne deliğine girmek kimsenin bulamayacağı bir biçimde gizlenmek, saklanmak.
iğnedenlik, -ği is. İğnelik: "Elimdeki iğnedenliği etajerin alt gözüne bırakıyorum." -S. F. Abasıyanık.
iğne iplik, -ği sf. Çok zayıf, iğne ipliğe dönmek çok zayıflamak: "Sabun toprakta eridikçe insanın düşmanı da oturduğu yerde erir, iğne ipliğe dönermiş." -R. N. Güntekin. iğneden ipliğe kadar ne kadar eşya varsa, her şey: "Sandık, sepet, bavul, çekmece, dolap ne varsa, iğneden ipliğe kadar aradım." -A. Gündüz.
iğneleme is. İğnelemek işi.
iğnelemek (-i, -e) 1. İğne İle tutturmak: "Hanım ipek peçesini açmış, çarşafının üzerine iğnelemiş." -H. R. Gürpınar. 2. (-i) mec. Üstü kapalı olarak onur kırıcı, üzüntü verici söz söylemek: "Onlara karşı minnet altında olmaktan doğan bir kızgınlıkla Şinasi'yi her fırsatta iğnelerdi." -H. E. Adıvar.
iğnelenme is. İğnelenmek işi.
iğnelenmek (-e) 1. İğneleme işi yapılmak veya iğneleme işine konu olmak. 2. (nsz) İğne batar gibi acı duyulmak.
iğneletme is. İğneletmek işi. iğneletmek (-i) İğne vurdurmak.
iğneleyici sf. 1. Kırıcı, dokunaklı (söz veya davranış). 2. zf Kinci bir biçimde.
iğneleyiş is. İğneleme işi veya biçimi.
iğneli sf. 1. İğnesi olan. 2. İğne ile tutturulmuş, iğnelenmiş. 3. mec. Kinci, gücendirici, dokunaklı, onur kırıcı, kinayeli: "Kızının buna benzer iğneli laflarını işiten Saffet, gerçekten sigarayı bıraktı." -H. E. Adıvar.
→ iğneli fıçı, iğneli söz
iğneli fıçı is. Çok sıkıntı ve üzüntü veren durum veya şey.
iğnelik, -ği is. Üzerine iğne saplanan küçük yastık, iğnedenlik, iğne yastığı.
iğneli söz is. Dokunaklı, kırıcı söz.
iğne oyası is. İğneyle değişik biçimli veya düğümlü ilmekler oluşturularak ve bunlar birleştirilerek yapılan oya.
iğne yaprak, -ğı is. bot. Çam türlerinde görülen, ince uzun, sivri uçlu yaprak.
iğne yapraklılar ç. is. bot. Kozalaklılar.
iğne yastığı is. İğnelik.
iğrenç, -ci sf. İnsanda iğrenme duygusu uyandıran, tiksindiren, müstekreh: "Yazık, güzelleşmek istiyorsunuz, hâlbuki iğrenç kılıklara giriyorsunuz." -P. Safa.
iğrençlik, -ği is. İğrenç olma durumu.
iğrendirme is. İğrendirmek işi.
iğrendirmek (-i) İğrenmesine yol açmak: "Bazen genç, güzel, bazen insanı ürkütecek, iğrendirecek kadar çirkin kadın..." -S. F. Abasıyanık.
iğrengen sf. hlk. Her şeyden iğrenme huyu olan.
iğrengenlik, -ği is. İğrengen olma durumu.
iğrenilme is. İğrenilmek işi veya durumu.
iğrenilmek (-den) İğrenme işi yapılmak.
iğreniş is. İğrenme işi veya biçimi.
iğrenme is. İğrenmek işi: "Güzelliği görmekten, çirkinliğe bakıp da iğrenmeye vakit bulamaz."-Y. K. Beyatlı.
iğrenmek (-den) 1. Bir şeyi tiksindirici bulmak, istikrah etmek: "Asıl iğrendiğim, ürktüğüm elleriydi." -R. H. Karay. 2. Aşağılık, bayağı bulmak, tiksinmek: "Bayağılaşmış gibi kendimden iğreniyordum." -R. H. Karay.
iğrenti is. İğrenme.
iğreti is. bk. eğreti.
iğtinam is. Ar. iğtinâm esk. Ganimet yoluyla alma, yağma.
iğ yağı is. Yüksek hızlı ve az yüklü parçaların yağlanmasında kullanılan, düşük viskoziteli bir yağ.