ıv

ıvır zıvır sf. Küçük, önemsiz: "Muharrem artık ıvır zıvır işlere pek bakmamaya başladı. " -S. F. Abasıyanık.

ıydiye is. Ar. 'iydiyye esk. 1. Bayram kutlaması. 2. ed. Bayramlarda din ve devlet büyüklerine sunulan kaside.

-ız (I) Fiilden isim türeten ek: tık-ız vb.

-ız / -iz, -uz / -üz (II) İsim soyundan yüklemlere, fiillerin türlü kip ve zamanlarına eklenen çokluk birinci kişi eki: iyi-y-iz, üzgünüz, yorgun-uz; al-ır-ız, bîl-ir-iz, gid-iyor-uz, gör-ür-üzvb.

ızgara is. (ızga'ra) Yun. 1. Metal çubukların, ağaç dallannın aralıklı sıralanmasıyla yapılan parmaklık veya kafes biçiminde araç. 2. Pisliklerin su yollarını tıkamasını önlemek veya havalandırmak amacıyla su yollannın havalandırma çıkışları üzerine konulan kafesli veya parmaklıklı demir. 3. Et, balık, köfte vb. yiyecekleri pişirmekte kullanılan araç, gril: "Izgaranın sokağa verilen bacasından, kızardıkça yağları eriyen köftelerin kokusu vuruyordu dışarıya." -N. Cumalı. 4. sf. Bu araç üstünde pişmiş: "Gün batmadan çok evvel işlerini bitirdikleri için bu saatte meze ve ızgaralardan başka bir şey kalmaz. " -R. N. Güntekin. 5. sp. Futbol ayakkabısının altında bulunan iri başlı kabara: "Ötekisinde altından hâlâ ızgaraları sallanan bir futbol ayakkabı eskisi vardı." -S. F. Abasıyanık.

ızgara demiri, ızgara köfte, ızgara parmaklığı, ızgara yatağı, gemi ızgarası

ızgara demiri is. den. Kazan ızgarasını meydana getiren demir çubuklardan her biri.

ızgara köfte is. Kıyma ve özel baharatların karıştırılması ve yoğrulması ile hazırlanan, ızgarada pişirilen bir tür köfte.

ızgaralı sf. Izgarası olan: "Haliç tarafındaki altları ızgaralı, ahşap iki deniz hamamı kuyudan farksız. " -S. M. Alus.

ızgaralık, -ğı sf. Izgara yapmaya elverişli (et).

ızgara parmaklığı is. Yüzen cisimleri ve yaprakları tutmak İçin, bir barajda, yükleme odasında basınçlı boru ağzının önüne eğik olarak yerleştirilen demir parmaklık.

ızgarasız sf. Izgarası olmayan.

ızgara yatağı is. Katı yakıtlı madenî bir ocağın, içine ızgaranın yerleştirildiği kısmı.

ızgın is. bot. Tohumlarından yağ çıkarılan bir bitki (Eruca cappadocica).

ızrar is. (ızra:r) Ar. ürür esk. Zarar verme, zarara sokma.

ıztırap, -bı is. bk. ıstırap.

ıztırar is. (ıztıra.r) Ar. iztırür bk ıstırar: "Fethi Bey hükümeti, meri olan bu maddeyi tatbik ettiği için kürsüden izahat vermek ıztırarında kalıyor. "-Y. K. Beyatlı.