hödük, -ğü sf 1. Görgüsüz, kaba, anlayışı kıt (kimse). 2. hlk. Korkak, ürkek.
hödükçe zf. (hödü'kçe) Hödük gibi, görgüsüzce.
hödükleşme is. Hödükleşmek biçimi.
hödükleşmek (nsz) Hödükçe davranmak.
hödüklük, -ğü is. 1. Hödük olma durumu. 2. Hödükçe davranış, hödüklük etmek görgüsüzce ve kaba davranmak.
höl is. hlk. Nem.
höllük, -ğü is. hlk. Bazı yerlerde kundak çocuklarının altına bez yerine konulan toprak: "Eledim eledim höllük eledim / Aynalı beşikte bebek beledim." -Halk türküsü.
höpürdetme is. Höpürdetmek işi, hopurdatma.
höpürdetmek (-i) Bir şey içerken "höpür" diye ses çıkarmak, hopurdatmak.
höpürtü is. Höpürdetme biçimi ve tarzı.
hörgüç, -cü is. 1. Devenin sırtındaki tümsek, çıkıntı. 2. mec. Hörgüce benzeyen tümsek, çıkıntı: "Yüksek yaylalara hörgüçler gibi çökmüş dağları ile ufkumuzu kapladı." -R. E. Ünaydın.
hörgüçlü sf. Hörgücü olan (deve): İki hörgüçlü deve.
höst ünl. 1. At, katır, sığır vb. hayvanları, özellikle öküzü durdurmak için kullanılan bir seslenme sözü: "Höst, höst, diye bağırdı. At oralı olmadı." -A. Sayar. 2. hkr. Bir kimseyi uyarmak için kullanılan bir seslenme sözü.
höşmerim is. hlk. Tuzsuz taze peynir, nişasta, pirinç unu konularak yapılan bir çeşit tatlı.
höt ünl. Korkutmak veya dikkati kendi üzerine çekmek için söylenen bir söz. höt demek gözdağı vermek, korkutmak.
höykürme is. din b. hlk. Tarikattaki kimselerin dua ederken kendilerinden geçerek hep bir ağızdan yüksek sesle bağrışmaları.
höykürmek (nsz) Heyecanlı bir biçimde bağırarak konuşmak.
höyük, -ğü is. 1. Tarih boyunca türlü sebeplerle yıkılan yerleşme bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve çoğu kez içinde yapı kalıntılarının gömülü bulunduğu yayvan tepe. 2. Toprak yığını, küçük tepe.