-gu bk. -gi / -gi vb.
guaj is. Fr. gouache 1. Bir çeşit zamklı, mat sulu boya. 2. Bu boya ile yapılan resim.
guano is. İsp. Özellikle deniz kuşlarının pisliklerinin bir yerde uzun süreden beri birikip yığılmasıyla oluşan, azot ve fosfat bakımından zengin, gübre olarak kullanılan madde.
guarani is. Fr. guarani Paraguay para birimi.
Guatemalalı öz. is. Guatemala halkından olan kimse.
guatr is. Fr. goitre tıp Boyundaki troit bezinin aşırı büyümesiyle beliren hastalık, guşa, cedre.
-guç bk. -gıç / - giç vb.
gudde is. Ar. gudde anot. esk. Beze.
gudubet sf. (gudu:bet) Ar. gudubet Yüzüne bakılmayacak kadar sevimsiz ve çirkin.
gudubetlik, -ği is. Gudubet olma durumu.
gufran is. (gufra:n) Ar. gufran esk. Bağışlama.
gugu çiçeği is. bot. Hüsnüyıısuf.
guguk, -ğu is. "Tek başına kalmak veya oturmak" anlamında kullanılan guguk gibi kalmak veya guguk gibi oturmak deyimlerinde geçer.
gugukgiller ç. is. zool. Omurgalı hayvanların kuşlar sınıfının bir familyası.
guguk guguk ünl. Birisiyle eğlenmek ve onu kızdırmak için çocukların çıkardıkları ses.
guguk kuşu is. 1. zool Gugukgillerden, genellikle Avrupa'da yaşayan, dişileri başka kuşların yuvasına yumurtlayarak yavrularının bakım işini onlara gördüren, sırtı gri, karnı kahverengi beyaz çizgili, 35 cm boyunda, böcekçil bir kuş (Cuculus canorus). 2. ünl. Birisiyle eğlenmek ve onu kızdırmak için çocukların çıkardıkları ses.
guguklu is. Guguklu saat: "Bu saatlerin bazıları guguklu olur." -A. Ş. Hisar.
→ guguklu saat
guguklu saat, -ti is. Açılan küçük kapıdan veya pencereden bir guguk kuşunun çıkması ve Ötmesiyle saat başlarını ve buçukları bildiren saat.
gulaş is. Mac. gulyâs Etli, salçalı bir Macar yemeği.
gulden is. esk. Florin.
gulet is. Fr. goelette den. İki direkli, yelkenli savaş gemisi.
gulgule is. Ar. ğulğule esk. Gürültü, şamata: "Kürekçilerin zincir gürültüleri saz ve hanendenin çıkardığı seslerle birbirine karışır, ortalığı büyük bir gulgule kaplar." -S. Birsel.
gulu gulu is. Hindinin çıkardığı ses.
gulyabani is. (gulyaba:ni:) Ar. gül + Far. yâbân + Ar. -i esk. Karanlık ve ıssız yerlerde, insanın gördüğünü sandığı korkunç hayalet.
-gun bk. -gın / -gin vb.
gurbet is. Ar. gurbet Doğup yaşanılmış olan yerden uzak yer, gurbetlik: "Ben gurbetle değilim / Gurbet benim içimde." -K. Kamu. gurbet acısı doğup yaşanılan yerden uzak olmanın verdiği üzüntü, sıkıntı: "İçinde gurbet acısına benzer bir sızı duyuyordu." -H. Taner, gurbet çekmek doğup yaşadığı yerleri özlemek, gurbete (veya gurbet ellere) düşmek aile ocağından uzak bir yere gitmek, gurbete çıkmak doğup yaşanılan yerden uzaklaşmak.
→ gurbet eli, diyarıgurbet
gurbetçi is. Gurbete çıkan, geçimini gurbette kazanan kimse.
gurbetçilik, -ği is. Gurbetçi olma durumu: "Ohoo, Kemah nere, İstanbul nere? Çalışmaya çıktınız öyle ya, gurbetçilik!" -A. İlhan.
gurbet eli is. Bir kimsenin doğup büyüdüğü yerden başka yer: "Kendi kendimi gurbet eline sürmekten maksadım nedir?" -Y. K. Karaosmanoğlu.
gurbetlik, -ği is. hlk. Gurbet.
gurbetzede is. Ar. gurbet + Far. -zede Gurbete düşmüş.
gurk is. 1. Kuluçka. 2. Erkek hindi, gurk etmek tavuk kuluçkaya yatmak isterken veya yavrularını çağırırken "gurk gurk" diye ses çıkarmak, gurk olmak kuluçkaya yatmaya hazırlanmak, gurka yatmak tavuk civciv çıkarmak için yumurta üzerine oturmak.
gurklama is. Gurklamak işi.
gurklamak (nsz) 1. Kuluçka olmak. 2. Erkek hindi kabarmak.
gurlama is. Gurlamak işi.
gurlamak (nsz) Guruldamak.
gurme is. Fr. Damak zevki olan ve yiyeceklerini titizlikle seçen kimse.
guru is. (Sanskritçe'den) 1. Brahmacı eğitimde, yüksek kasttan gençleri ve öğrencileri yetiştiren kimse. 2. Herhangi bir sanat dalında veya işte en üst derecede değerlendirilen usta, pir.
guruldama is. Guruldamak işi.
guruldamak (nsz) Sindirim yollarından bir sıvı geçerken "gur gur" diye ses çıkarmak.
gurultu is. Guruldama sesi: "Bunlar nargile seslerinin gurultusu arasında derin uykulara dalar." S. Birsel.
gurup, -bu is. (guruıp) Ar. ğurüb esk. 1. Ay, güneş, yıldız vb. gök cisimlerinin ufkun altına inmesi. 2. Güneşin batması, batış: "Git bu mevsimde gurup vakti Cihangir'den bak." -Y. K. Beyatlı. gurup etmek güneş, batmak: "Gurup etti güneş dünya karardı." -Niğdeli Hikmet.
→ gurup rengi
gurup rengi is. 1. Turuncuya çalan kırmızı. 2. sf. Bu renkte olan.
gurur is. (guru:r) Ar. ğurür 1. Kendini beğenme, büyüklenme, kibir: "Aynı gururu, aynı gülünç itimadı aşkta da gösterirler." -H. C. Yalçın. 2. Onur, şeref. 3. Övünme. 4. Kurum, çalım, gurur duymak gururlanmak: "Bu acıya kendi sebebiyet verdiğini hissetmekten gurur duyuyordu." -H. E. Adıvar. (birine) gurur gelmek hlk. kurumlanmak. gururuna ağır gelmek kişiliğine zor gelmek, büyüklüğünün zedelendiğini düşünmek, gururuna dokunmak kişiliği zedelenmek, onuru kırılmak, gururunu ayakaltına almak her türlü fedakârlığı göze alıp taviz vermek, ilkelerden vazgeçmek. gururunu okşamak yüzüne karşı değerlerini belirterek bir kimseyi duygulandırmak: "Genç, güzel bir kızın kendisinden hoşlandığını görmek, gururunu okşuyor." -N. Cumalı.
gururlanma is. Gururlanmak işi.
gururlanmak (nsz) Kendini beğenmek, büyüklenmek, kurumlanmak.
gururlu sf. 1. Kendi kişiliğine önem veren, onurlu, mağrur. 2. Kurumlu, çalımlı. 3. Kibirli.
gururluca sf. (gururlu'ca) 1. Gururlu bir biçimde olan. 2. zf. Gururlu bir biçimde.
gusletme is. Gusletmek işi veya biçimi.
gusletmek, -der (nsz) Ar. ğusl + T. etmek Gusül abdesti almak.
gusto is. (gu'sto) İt. gusto Beğeni: "Klasikler bir kültür, bir gusto, bir seviye ölçütüdür." - H. Taner.
gusül, -slü is. Ar. ğusl Boy abdesti.
→ gusletmek, gusülhane
gusülhane is. (gusülha:ne) Ar. ğusl + Far. hâne esk Eski evlerde, içinde yıkanılabilir biçimde yapılmış küçük bölme.
guşa is. tıp esk. Guatr.
gut is. Fr. goutte tıp Organizmadaki ürik asidin atılmayarak vücudun bazı yerlerinde, özellikle ayak başparmağında, topuk ve eklem yerlerinde birikmesinden ileri gelen, ağrı ve şişlerle ortaya çıkan hastalık, damla hastalığı, nikris.
guttasyon is. biy. Kök basıncı ile yapraktan damlalar hâlinde dışarı su atılması.
guvernör is. Fr. gouverneur 1. ekon. Devlet bankasını yöneten kimse: Merkez Bankası guvernörü. 2. Bir kamu veya özel kuruluşu yöneten kimse.