gr

graben is. Alm. Graben coğ. Çöküntü hendeği.

grado is. (gra'do) İt. kim. 1. Bir sıvının içindeki alkol derecesi: "Muhasebeci, yerden temennalar, gevrek kahkahalar arasında bir vesile ile, kuru üzümden iki çekilmiş yirmi iki grado sert rakısını methetti." -Y. K. Karaosmanoğlu. 2. mec. Derece, gradosu düşmek argo İtibarı azalmak, derecesi düşmek: "Kızda insanlığın ve her türlü kabiliyetlerinin gradosu seneden seneye düşerken, böyle sevginin aslındaki temizlikle devam etmesine imkân yoktu." -R. N. Güntekin.

grafik, -ği is. Fr. graphiaue 1. Bir olayın, niceliğin çeşitli durumlarını göstermeye veya birkaç şey arasında karşılaştırma yapmaya yarayan çizgilerden oluşmuş şekil, çizge. 2. Biçim, desen veya çizgilerle gösterme: Grafik sanatlar.

grafit is. Fr. graphite jeol. Kurşun kalemi ve bazı araç parçalarının yapımında kullanılan, yumuşak, kolay toz durumuna gelebilen, gri siyah renkli, yapay olarak billurlaşabilen bir çeşit doğal karbon.

grafolog, -ğu is. Fr. graphoîogue Yazı uzmanı.

grafoloji is. Fr. graphologie 1. Yazı bilgisi. 2. Yazı bilimi.

grafolojik, -ği sf. Fr. graphologique Grafoloji ile ilgili.

grafometre is. (grafome'tre) Fr. graphometre esk. Planların yapımında, arazi üzerindeki açıları ölçmekte kullanılan araç.

gram is. Fr. gramme Kilogramın binde biri değerindeki ağırlık ölçüsü birimi.

gramağırlık, gramkuvvet, gramsantimetre

gramağırlık, -ğı is.fiz. Gramkuvvet.

gramaj is. Fr. gramme + -age Ekmek ve kâğıt için ağırlık ölçüsü.

gramatikal, -İi sf. Fr. grammatical Dil bilgisi, dil bilgisi kurallarına uygun.

gramer is. Fr. grammaire 1. Dil bilgisi. 2. Dil bilgisi kitabı: "Yıllar yılı gramere bakmadan üç kelime yazmadığını kendi itiraf eder." -H. Taner.

gramerci is. Dil bilgisi uzmanı olan kimse.

gramkuvvet is. Fr. gramme + Ar. kuvvet fiz. Bir gram kütleye 45° enlemindeki deniz yüzeyinde yerin uyguladığı kuvvet, gramağırlık.

gramofon is. Fr. gramophone Önceden özel bir madde üzerine tespit edilmiş sesleri, İstenildiğinde tekrar eden alet, sesyazar, fonograf: "Bu gramofonda, haftada bir, izahlı müzik dinliyorduk." -H. Taner.

gramsantimetre is. Fr. gramme + centimetre fiz. Bir gram ağırlığında bîr cismin 1 cm yer değiştirmesini sağlayan enerji birimi, kilogrammetrenin yüz binde biri.

granat is. jeol. bk. grena.

grandi is. (gra'ndi) İt. grande den. Geminin baştan ikinci direği.

grandük is. (gra'ndük) Fr. grandduc 1. Büyük bir düklüğün egemenine verilen ad. 2. Çarlık Rusyası'nda prenslere verilen unvan.

granit is. Fr. granite jeol. Kuvars, feldspat, ortoklaz ve mika minerallerinden birleşmiş türlü renkte, billursu, çok sert bir tür kayaç. granit gibi güçlü, dayanıklı, sert.

granitleşme is. jeol. İç kuvvetlerin etkisiyle yer yuvarlağı içindeki kayanın granite dönüşmesi.

granül is. Fr. granule 1. Bir maddenin en küçük tanesi. 2. Sitoplazmada bulunan küçük tanecikler.

granülin is. Fr. granuline jeol. Opalin türü.

granülit is. Fr. granulite jeol. Kuvars, feldspat, granit, Moskof camı vb. maddelerden birleşmiş billur kayağan taş kütlesi.

gravür is. Fr. gravüre 1. Ağaç, taş, metal bir levhanın oyularak işlenmesi ve bunun bir yüzeye basılması tekniği. 2. Bu teknikle yapılmış resim.

gravürcü is. Gravür yapan sanatçı.

gravürcülük, -ğü is. Gravürcünün İşi veya mesleği: "Beni benden iyi tanıyan tek insandır, dediği ablası Aliye'yi gravürcülüğe teşvik etti." -H. Taner.

gravyer is. Fr. gruyere İsviçre'de yapılan bir çeşit sarı, yağlı peynir.

gravyer peyniri

gravyer peyniri is. Gravyer.

Grek öz. is. Fr. grec, grecaue 1. Eski Yunan. 2. sf. Eski Yunanlarla ilgili, eski Yunanlara özgü olan: Grek kültürü.

Grekçe öz. is. (gre'kçe) 1. Eski Yunan dili. 2. sf. Bu dille yazılmış olan.

grekoromen is. (grekoromen) Fr. grecoromain sp. Yüze, boğaza dokunmama, belden aşağısını tutmama, ayaklarla oyun yapmama vb. kuralları olan güreş türü.

gren is. Fr. grain Kâğıdın yüzeyinin pürüzlülük derece ve tipinin bir izlenimi.

grena is. Fr. grenat min. 1. Nar çiçeği renginde bir süs taşı. 2. Alüminyum silikat ile kalsiyum, magnezyum, demir, manganez vb. madenlerden birinin birleşmesinden oluşmuş çeşitli renkteki mineral.

gres is. Fr. graisse Rafine edilmiş bir yağlama yağı ile bir sabunun, istenen kıvama göre değişen oranlarda iyice karıştırılmasından elde edilen yarı koyu yağlama yağı, makine yağı, gres yağı.

gres pompası, gres yağı

gres pompası is. Makine aksanımı gresle yağlamak için kullanılan pompa.

gres yağı is. Gres.

grev is. Fr. greve İş bırakımı: "Başka bir gidişinde Cenova'da dok işçileri grevdeydi." -N. Cumalı. grev yapmak işi bırakmak.

grev gözcüsü, grev kırıcı, grev kırıcılığı, genel grev, açlık grevi, oturma grevi

grevci is. İş bırakımcı.

grevcilik, -ği is. Grevci olma durumu.

grev gözcüsü is. Grevin seyrini kollayan kimse.

grev kırıcı is. Grevi kırma girişiminde bulunan kimse.

grev kırıcılığı is. Grevin etkisini azaltmak veya tamamıyla yok etmek amacıyla greve uğrayan işverenin veya ona yardımcı olan bir başkasının yasalara göre yasaklanmış hareketlerde bulunması.

grev sözcüsü is. Grev süresince grevle İlgili açıklamalarda bulunmakla görevli kimse.

greyder is. İng. grader Altında bulunan ve değişik açılarda çalışabilen bıçağı ile toprağı kesen veya yayan yol makinesi.

greyderci is. Greyder kullanan, yapan veya satan kimse.

greyfurt is. İng. grapefruit bot. 1. Turunçgillerden sıcak bölgelerde yetişen bir meyve ağacı (Citrus decumana). 2. Bu ağacın portakaldan daha iri, kanarya sarısı renginde, tadı acımsı meyvesi.

gri is. Fr. gris 1. Kül rengi, boz renk. 2. sf. Bu renkte olan.

gri pasaport, açık gri, koyu gri, gümüş grisi, kum grisi, kurşun grisi

gril is. Fr. grille Izgara.

grimsi sf. Rengi griyi andıran, griye benzeyen, grimtırak.

grimtırak, -ğı sf. Grimsi.

grip, -bi is. Fr. grippe tıp Yorgunluk, kırıklık, kas ağrıları, ateş vb. belirtileri olan, bulaşıcı, salgın hastalık, paçavra hastalığı, enflüanza.

gri pasaport is. Belli bir görev için yurt dışına çıkanlar için verilen geçici pasaport.

gripli sf. Grip hastalığına yakalanmış (kimse): "Belki onu alelade bir gripli sanıyordu, aceleye lüzum görmüyordu." -P. Safa.

grizu is. Fr. grisou kim. Normal sıcaklık ve basınçta kömür ocaklarında açığa çıkan ve büyük bölümü saf metandan oluşan, kolayca tutuşabilen gaz: Grizu patlamasını önlemek için lambaların alevi ince tel örgü içine alınır.

grizumetre, grizuölçer

grizumetre is. Fr. grisoumetre Grizuölçer.

grizuölçer is. Maden ocaklarında havanın grizu oranını ölçmeye yarayan cihaz, grizumetre.

grogi is. İng. groggy 1. Boksta rakibinin yumruklarıyla çok sarsılmış ancak hâlâ ayakta durabilen boksör. 2. sf. Sendelemiş.

grosa is. İt. grossa On iki düzine.

grossmarket is. Alm. Grossmarket bk. büyük mağaza.

groston is. İt. den. Bir geminin kullanılan bölümünün ton birimi cinsinden karşılığı.

grostonluk, -ğu sf. Herhangi bir groston ölçüsünde olan.

grotesk is. Fr. grotesque 1. Eski Çağ Roma yapılarında bulunan tuhaf, gülünç figürlerden oluşmuş süsleme üslubu. 2. tiy. Kaba gülünçlüklerden, tuhaf ve olmayacak şakalaşmalardan yararlanan, karşıt görüntüleri, bağdaşmaz durumları şaşırtıcı biçimde birleştiren güldürü biçimi.

grup, -bu is. Fr. groupe 1. Küme: "Bir kadın grubu gözleri komutanın penceresine dikili duruyor." -H. E. Adıvar. 2. Ortak özellikleri olan varlıklar, nesneler bütünü: Lehçeler grubu. 3. mec. Görüşleri, çıkarları bir olan kimseler bütünü, ekip. 4. ask. Çeşitli sınıf veya birliklere bağlı elemanların, belirli bir taktik görevi gerçekleştirmek üzere, tek komutanın emri altında birleştirilmesinden oluşan kıta topluluğu: Savaş grubu. Yürüyüş grubu. Savunma grubu.

birincil grup, ikincil grup, mekân grupları, amino grubu, bağlaç grubu, baskı grubu, belirtme grubu, edat grubu, isnat grubu, kan grubu, oturma grubu, özne grubu, sıfat-fiil grubu, zarf-fiil grubu

gruplandırma is. Gruplandırmak işi.

gruplandırmak (-i) 1. Gruplara ayırmak. 2. Dağınık olan şeyleri toplayarak grup oluşturmak.

gruplanma is. Gruplanmak işi veya durumu.

gruplanmak (nsz) Grup grup olarak bulunmak.

gruplaşma is. Gruplaşmak işi.

gruplaşmak (nsz) Grup oluşturmak, gruplara ayrılmak.

grup mobilya is. Benzer yapı ve görünüşteki elemanların kendi aralarında üst üste veya yan yana konulmasıyla elde edilen bir sistem mobilya.