fu

fuar is. Fr. foire Belli zamanlarda, belli yerlerde ticari mal sergilemek amacıyla açılan büyük sergi.

kitap fuarı

fuarcı is. Fuar işleriyle uğraşan kimse.

fuarcılık, -ğı is. Fuar düzenleme işi.

fuaye is. Fr. foyer Bir gösteri veya toplantı binasında, temsil ve toplantı aralarında kullanılan dinlenme yeri.

fuel oil is. İng. fuel oil bk. yağ yakıt.

fuhuş, -hşu is. Ar. fuhş 1. İçinde bulunulan toplumun kurallarına uymayan bir biçimde bir veya birkaç kişiyle para karşılığında cinsel ilişkide bulunma. 2. esk. Taşkınlık, aşırı davranış.

fujer is. Fr.fougere bot. Eğrelti otu.

fukara sf. (fukara:) Ar. fukara 1. Yoksul, fakir; "Biriktirdiği bütün parasını sadaka olarak fukaraya verir." -Y. K. Beyatlı. 2. is. Derviş: Bir Bektaşi fukarası. 3. mec. Zavallı: "Bu karışık ve çok fukara bir kumpanyaydı. " -H. E. Adıvar.

fukara babası, fakir fukara, keşkülüfukara, görgü fukarası

fukara babası sf. Yoksullara yardım etmeyi seven (kimse): "Fukara babası doktor; görmeden yan cebine konan paraya az, çok demeyen doktor." -R. N. Güntekin.

fukaralık, -ğı is. 1. Yoksulluk, fakirlik: "Keşke yengem, bizi, fukaralığımızı bu kadar duymadan sevse!" -Y. Z. Ortaç. 2. Güçsüzlük: "Ne fukaralıktan ne yaşlılığından şikâyet ediyorum." -R. N. Güntekin.

fukusgiller ç. is. Lat. T. bot. Su yosunlarından, gelgitli denizlerin kayalıklara yakın yerlerinde yetişen esmer bir yosun.

ful, -lü (I) is. Ar. ful bot. 1. Taşkırangillerden, birçok türleri bulunan ağaççık ve bunun güzel kokulu beyaz çiçeği (Casmin sambac). 2. Küçük taneli bir bakla türü.

Hint fulü, Mısır fulü

ful, -lü (II) sf. İng. full 1. Tam, bütün, eksiksiz. 2. is. İskambil oyununda benzer kâğıtların bir araya gelmesi.

fular is. (fular) Fr. fouîard 1. Genellikle boyna bağlanan, bir tür ince ipek kumaş. 2. İpek eşarp: "Boynuna bulut mavisi bir fular bağlamıştı." -A. İlhan.

fule is. Fr. foulee Adım aralığı: "Şimdi geniş fulelerle bayır aşağı koşarken, aferin be, hamlamamışız, diyordu." -H. Taner.

fullemek (-i) bk. doldurmak.

fulltime is. İng. fulltime bk. tam gün.

fulya is. (fu'lya) İt. foglia bot. Nergisgillerden, soğan köklü bir bitki ve bu bitkinin zerrin ve nergis adlarıyla da anılan güzel kokulu çiçekleri, zerrin (Narcissus jonauilla).

fulya balığı

fulya balığı is. zool. Fulya balığıgillerden, yan kanatları çok geniş, kuyruğu testere gibi dişli bir balık türü (Myliobatis aguila).

fulya balığıgiller ç. is. zool. Örnek hayvanı fulya balığı olan omurgalı hayvanlar sınıfı.

funda is. (fu'nda) Yun. bot. Süpürge otu.

funda sıçanı, funda tavuğu, funda toprağı

fundagiller ç. is. bot. Fundalar takımından, bayağı funda veya süpürge çalısı, açelya, yaban mersini, koca yemiş gibi çoğu her zaman yeşil birçok çalı ve ağaççığı içine alan bir bitki familyası.

fundalar ç. is. bot. Fundagillerle birlikte bunlara benzeyen daha başka familyaları da içinde toplayan bir bitki takımı.

fundalık, -ğı is. Funda İle kaplı yer: "Çok geçmeden bölük, arkasında ince bir toz bulutu bırakıp dikenli fundalıklar arasından tespih dizisi gibi aktı." -A. İlhan.

fundamentalist is. Fr. fondamentalizm Fundamentalizm yanlısı olan kimse.

fundamentalızm is. Fr. fondamentaîisme din b. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Amerika'da ortaya çıkan protestan kökenli dinî akım.

funda sıçanı is. zool. Şili ve Peru'da yaşayan, kemiriciler takımından bir memeli türü (Ectadon degus).

funda tavuğu is. zool. Avustralya'da yaşayan tavuksulardan bir kuş türü (Cathetfurus lathamî).

funda toprağı is. Funda yapraklarının çürümesiyle oluşan ve gübre olarak yararlanılan toprak.

furgon is. Fr. fourgon Yolcu katarlarına eklenen yük vagonu.

furya is. (fu'rya) İt.furia Olağandan çok fazla bulunma durumu: "O satış furyası içinde herkes birbirine kitabı okuyup okumadığım soruyor." -N. Cumalı.

fut is. İng.foot 30,480 cm'ye eşit olan İngiliz uzunluk ölçü birimi, ayak, kadem.

futa (I) is. (fu'ta) Far. jüte esk. İpekli peştamal: "Karşı kahvenin çırağı bacağındaki zıpkasını örten futasıyla dört kahve getirdi." -M. Ş. Esendal.

futa (II) is. //. fuota den. Dar, uzun ve hafif bir yarış kayığı, kik: "Kayıkhanelerin loş kemerinde kızağa çekilmiş kılıflar içinde futalar."-Y. Z. Ortaç.

futbol is. İng. football sp. Topu, kafa veya ayak vuruşları ile karşı kaleye sokma kuralına dayanan ve on birer kişilik iki takım arasında oynanan top oyunu, ayak topu: "Bir çayırlıkta futbol oynayan çocuklara hakemlik yaptım. " -S. F. Abasıyanık.

futbolcu is. Futbol oyuncusu: "Hele futbolcuları göklere çıkarmak ölçüsüzlük ve basitlikti. " -H. Taner.

futbolculuk, -ğu is. Futbolcu olma durumu.

fuzuli sf. (fuzu.li:) Ar. fuzûlî 1. Yersiz, gereksiz: "Hemşire tutmak fuzuli masraf, bizler ne güne duruyoruz?" -A. İlhan. 2. zf. Yersiz, gereksiz bir biçimde.