Fr kim. Fransiyum elementinin simgesi.
fragman is. Fr. fragment sin. Tanıtma filmi.
frak is. Fr. frac Resmî törenlerde giyilen uzun etekli, eteğinin arkası beline kadar yırtmaçlı, siyah erkek ceketi ve takımı: "Babam Cumhuriyet Bayramı törenlerine frak ve silindir giyerek katılırdı." -Ç. Altan.
fraklı sf. Frakı olan: "İki kişilik bir sedirin üstünde siyah fraklı adamın karşısında oturuyor. " -H. E. Adıvar.
fraksiyon is. Fr. fraction sos. 1. Bir siyasi partinin politikasını parlamentoda, yerel yönetimlerde, çeşitli kuruluşlarda yürütmek için teşkilatlanmış grup, bölüntü, bölüngü. 2. Bir siyasi partinin içinde, partinin izlemekte olduğu ana siyasi çizgiye karşı olan, ayn bir teşkilat merkezi bulunan ve partinin çoğunlukla aldığı kararlara karşı savaşan parti içi grup.
francala is. (fra'ncala) İt. frangiula İyi nitelikli undan yapılan ince uzun ekmek: "Ayşe çayı demlemiş, düzgün dilimlerle francala kesiyordu." -C. Uçuk.
→ baston francala
francalacı is. Francala yapan veya satan kimse.
francalacılık, -ğı is. Francala yapma ve satma işi.
francalalık, -ğı sf. Francala yapmaya uygun olan (un).
frank, -gı is. Fr. franc esk. Fransa, İsviçre, Belçika vb. ülkelerin para birimi.
franklık, -ğı sf. Frank değerinde olan: "Vitrinlerde üç yüz elli franklık kitaba hasretle bakacaksın." -S. F. Abasıyanık.
Fransız öz. is. 1. Fransa'da yaşayan bir halk ve bu halkın soyundan olan kimse. 2. sf. Fransız halkına özgü olan, Fransa ile ilgili olan: Fransız ulusu. Fransız dili. Fransız kalmak 1) anlatılan bir konuyu anlayamamak; 2) herhangi bir konudan uzak kalmak.
Fransızca öz. is. (fransı'zca) 1. Hint-Avrupa dillerinden, Fransa ve Fransız uygarlığını benimsemiş ülkelerde kullanılan dil. 2. sf. Bu dille yazılmış olan: Fransızca kitap.
Fransızlaşma is. Fransızlaşmak işi.
Fransızlaşmak (nsz) Fransız olmak, Fransızlığı benimsemek.
Fransızlaştırma is. Fransızlaştırmak işi.
Fransızlaştırmak (-i) Fransız kimliğini kazandırmak.
Fransızlık, -ğı öz. is. Fransız olma durumu.
fransiyum is. Fr. francium kim. Atom numarası 87, atom ağırlığı 223 olan, aktinyumdan elde edilen radyoaktif element (simgesi Fr).
frapan sf. Fr. frappant Göz alıcı, göze çarpıcı, alımlı: Frapan kız. Frapan renk.
frape is. Fr. frappe Buzlu veya dondurulmuş olarak sunulan içki, meşrubat.
frekans is. Fr. freauence fiz. Ses, dalga vb.nin birim zamandaki titreşim sayısı, sıklık.
fren is. Fr. frein tek Bir makinenin, herhangi bir taşıtın hızını kesmeye veya onu durdurmaya yarayan mekanizma, fren yapmak bu mekanizmayı kullanarak taşıtın hızını kesmek veya taşıtı durdurmak, freni patlamak (veya tutmamak) 1) fren, görevini yapmamak; 2) mec. bir iş denetimden çıkmak.
→ fren mesafesi, havalı fren, el freni
frenci is. Tren yolu dönemecinde yol boyundaki frenlere kumanda eden görevli.
frengi (I) is. tıp Genellikle cinsel birleşmelerle bulaşan, tedavi edilmediğinde inme, körlük, delilik vb. sonuçlara kadar varan, döle de geçerek vücutça ve akılca sakat bir soyun yetişmesine yol açan hastalık, sifilis.
frengi (II) is. İt. veringola den. Gemi güvertelerinde, suların dışarıya akması için bordalara açılan delik.
frengili sf. Frengi hastalığına tutulmuş olan.
Frenk, -gi öz. is. Far. freng 1. Anglosakson, Cermen veya Latin ırklarının birinden olan kimse: "Frenklere mahsus, şen, latifeci bir ihtiyarla genç kadına doğru ilerledi." -P. Safa. 2. tar. Osmanlıların Avrupalılara, özellikle Fransızlara verdikleri ad.
→ Frenk asması, Frenk çileği, Frenk gömleği, Frenk inciri, Frenk lahanası, Frenk maydanozu, Frenk menekşesi, Frenk üzümü, tatlı su Frengi
Frenk asması is. bot. Asmagillerden, sonbaharda yapraklan güzel bir renk alan süs sarmaşığı (Ampelopsis).
Frenkçe öz. is. 1. Fransızca: "Yine aynı endişe ile bazı kelimelerin daima Frenkçelerini kullanır." -R. N. Güntekin. 2. sf. Frenklerin biçiminde ve Frenklere özgü olan. 3. sf. Avrupalı gibi.
Frenk çileği is. bot. Kokusuz, kırmızı iri meyve veren çilek türü.
Frenk gömleği is. Yakası kravat takmaya uygun, çoğu uzun kollu, ceket veya yelek altına giyilen erkek gömleği: "Muşamba hâline gelmiş katı Frenk gömleğimle o cendere gibi pantolonu bir dakika daha taşımaya tahammülüm kalmamıştı." -R. N. Güntekin.
Frenk inciri is. bot. 1. Kaktüsgillerden, yaprakları etli ve yayvan dikenli bir bitki, firavun İnciri, Hint inciri (Opuntia fıcusindica). 2. Bu bitkinin kalın, dikenli kabuğu olan tatlı yemişi.
Frenk lahanası is. bot. Ceviz büyüklüğünde bir lahana türü, Brüksel lahanası (Brassica oleracea gemmifera).
Frenkleşme is. Frenkleşmek işi.
Frenkleşmek (nsz) Frenge benzemek, Frenk gibi davranışlarda bulunmak: "İyice Frenkleşmiş olan Nizamettin Bey, tiyatro muhabbetinden bahsediyordu." -P. Safa.
Frenkleştirme is. Frenkleştirmek işi.
Frenkleştirmek (-i) Frenklere özgü yaşayış tarzı kazandırmak.
Frenklik, -ği is. Frenk gibi davranma.
Frenk maydanozu is. bot. Maydanozgillerden, salata ve salçalarda kullanılan bodur ve güzel kokulu bir bitki.
Frenk menekşesi is. bot. Turpgillerden, çiçekleri güzel kokulu bir süs bitkisi türü (Hesperis).
Frenk üzümü is. bot. 1. Taşkırangillerden bir çalı (Fibes nigrum). 2. Bu bitkinin genellikle şurubu yapılan, uzun salkım biçiminde, taneleri ufak, kırmızı ve mayhoş yemişi.
frenleme is. Frenlemek işi.
frenlemek (-i) 1. Bir taşıtm, mekanizmanın hareketini fren yardımıyla yavaşlatmak veya durdurmak. 2. mec. Bir gidişin, bir tutumun aşırılığını önlemek, gemlemek: "Adam fena sinirlendi. Ama durdu, düşündü, kendini iyi frenledi." -H. Taner.
frenlenme is. Frenlenmek işi.
frenlenmek (nsz) Frenleme işi yapılmak.
frenleyici sf. 1. anat. Bazı organların çalışmasını engelleyen: Frenleyici kalp sinirleri. 2. mec. Engelleyen, ilerlemeye, gelişmeye engel olan.
fren mesafesi is. Hareket durumundaki aracın frene basıldığında durana kadar aldığı yol uzunluğu.
frenoloji is. Fr. phrenologie Kafatasının biçimine bakarak insanın karakterini ve zihinsel yeteneğini inceleme.
frenolojik, -ği sf. Fr. phrenoîogiaue Frenoloji ile ilgili.
frer is. Fr. frere Yabancılara ait okullarda görevli papaz: "Mektepte arkadaşlarına hükmeden frerlerden hiç korkmadı." -Ö. Seyfettin.
fresk is. Fr.fresaue 1. Yaş duvar sıvası üzerine kireç suyunda eritilmiş madenî boyalarla resim yapma yöntemi. 2. Bu yöntemle yapılmış duvar resmi.
freze is. (fre'ze) Fr. fraiser tek. 1. Tornacılıkta, bir deliğin ağzını genişletmeye yarayan çelik alet. 2. Frezeleme işinde kullanılan takım tezgâhı.
frezeci is. 1. Teknik resme veya modele uygun her çeşit parçayı freze tezgâhında yapabilen işçi. 2. Freze işleri yapılan dükkân.
frezecilik, -ği is. Frezeci olma durumu.
frezeleme is. Frezelemek işi.
frezelemek (-i) Bir parçayı freze tezgâhında işlemek.
frigo is. (fri'go) Fr. frigo 1. Dondurulmuş krema. 2. argo Sevimsiz, soğuk kimse.
frigorifik, -ği sf. Fr. frigorigiaue Soğutma özelliği olan, soğutucu: Frigorifik vagon.
frijider is. Fr. frigidaire Buzdolabı.
frijidîte is. Fr.frigidite tıp Cinsel soğukluk.
frikik, -ği is. (fri'kik) İng. freekick 1. sp. Serbest vuruş. 2. argo Giysinin kazara açılmasıyla göğüs veya bacağın görünmesi, frikik vermek argo göğüs, bacak gibi vücudun belirli bölümlerini, bilerek veya bilmeyerek gereğinden fazla açarak göstermek, frikik yakalamak argo açık bacak görmek.
friksiyon is. Fr. friction Ovma, ovuşturma.
frisa is. (fri'sa) Yun. Tütünleme suretiyle kurutulmuş ringa balığı.
frişka is. (fri'şka) ît.fresco den. Yelkeni dolduramayacak kadar hafif rüzgâr.
fritöz is. Fr. friteuse Yiyecekleri özellikle patatesi kızartmaya yarayan özel kap.
friz is. Fr. frise 1. Tavandan İnerek sahnenin üst kısmını, sahne boyunca kaplayan kısa, dar perde. 2. mim. Eski Yunan ve Roma yapılarında taban kirişi ile çatı arasında kalan, üzeri boydan boya kabartmalarla süslü bölüm, efriz.
frize kaplama is. Ağacın yıl halkalarının kaplama yüzeyinde paralel çizgiler hâlinde görülmesiyle elde edilen bir kaplama çeşidi.
fruktoz is. Fr.fructosekim. Meyve şekeri.