-ey (I) bk. -ay / -ey (I).
-ey (II) bk. -ay / -ey (II).
ey üni. 1. Kendisine söz söylenilen kimse veya kimselerin dikkati çekilmek istendiğinde adın başına getirilen ve uzatılabilen bir seslenme sözü: Ey arkadaş! 2. Usanç anlatan bir seslenme sözü: Ey, artık çok oluyorsun!
eyalet is. (eya:let) Ar. eyâlet 1. Çoğunlukla valilerce yönetilen ve yönetim bakımından bir tür bağımsızlığı olan büyük il. 2. tar. Osmanlı İmparatorluğunda en büyük sivil ve asker yönetim bölgesi.
eyer is. Binek hayvanlarının sırtına konulan, oturmaya yarayan nesne: "Gözlerini eyerin kuburlukiarıyla atın doru boynunda hasıl olan gölgeli çizgiye dikmişti." -Ö. Seyfettin. eyer boşaltmak 1) cirit oyununda hedef olmaktan kurtulmak için eyer Üzerinde sağa sola eğilmek; 2) saldırılan boşa çıkaracak önlemler almak, eyer kapatmak (veya kapamak) eyeri atın sırtına koyup bağlamak. (hayvana) eyer vurmak eyeri hayvanın sırtına koyup bağlamak, eyere de gelir, semere de her işe yarar, incesine de, kabasına da. (atın) eyeri boş kalmak binicisi ölmek.
→ eyer kaltağı, eyer kaşı
eyerci is. Eyer yapıp satan kimse.
eyercilik, -ği is. Eyer yapma veya satma işi.
eyer kaltağı is. Eyerin tahtadan yapılan kafes biçimindeki bölümü.
eyer kaşı is. Eyerlerin ön ve arka taraflarındaki çıkıntılı bölüm.
eyerleme is. Eyerlemek işi.
eyerlemek (-i) At üzerine eyeri koyup bağlamak, eyer vurmak.
eyerlenme is. Eyerlenmek işi.
eyerlenmek (nsz) Eyer vurulmak.
eyerletme is. Eyerletmek işi.
eyerletmek (-i) Eyerleme işi yaptırılmak.
eyerli sf. Eyer vurulmuş, sırtına eyer konulmuş (hayvan).
eyersiz sf. Eyer vurulmamış, sırtına eyer konulmamış (hayvan): "Hüseyin, yarı beline kadar çıplak, yanında duran eyersiz bir atı yelesinden tutmuş, duruyor." -M. Ş. Esendal.
eyitme is. Eyitmek işi.
eyitmek (-e) esk. Demek: "Kul Mustafa eydür coştum / Aşkın deryasına düştüm." -Kul Mustafa.
eylem is. 1. Eyleme işi, fiil, hareket, aksiyon: "Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilmez." -Anayasa. 2. Bir durumu değiştirme ve daha ileriye götürme yönünde etkide bulunma çabası, amel: "Eyleme beraber girersiniz, siz sonuca ulaşmayı düşünürsünüz, onlar ulaşmadan paylaşmayı." -A. İlhan. 3. dbl. Fiil: "Bize, iki yılda Fransızcanın iki yardımcı eylemini belletememişti." -M. Ş. Esendal. eylemde bulunmak bir harekete kalkışmak: "Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz." -Anayasa, eyleme geçmek tasarlanan bir işi uygulamaya başlamak.
→ eylem planı, ek eylem, olumlu eylem, olumsuz eylem, yardımcı eylem, yöneylem, tezlik eylemi, yakınlık eylemi, yaklaşma eylemi
eylemci is. Düşüncesini eylemi ile gerçekleştirmeye çalışan kimse.
eylemcilik, -ği is. 1. Eylemci olma durumu. 2. fel. İnsan hayatı ve düşüncesinde başlıca gerçekliğin etki ve eylem olduğunu öne süren öğreti ve dünya görüşü, etkincilik, aktivizm.
eyleme is. Eylemek işi.
eylemek (-i) Etmek, yapmak: "Arap atlar yakın eyler ırağı." -Dadaloğlu. ...-den eylemek yoksun bırakmak: "Yurdumdan yuvamdan eyledi beni / Yârsız dünya malı bana pul gibi." -Âşık Veysel.
eylemli sf. 1. Eylem durumunda olan, amelî, fiilî. 2. Kadrolu: Eylemli doçent.
eylemlik, -ği is. dbh Mastar.
eylemlilik, -ği is. Eylemli olma durumu.
eylem planı is. Bir işin amacına uygun bir biçimde gerçekleştirilebilmesi veya bir durumun daha ileriye götürülebilmesi için yapılan düzenleme.
eylemsi is. dbl Fiilimsi.
eylemsiz sf. Eylemi olmayan.
eylemsizlik, -ği is. Eylemsiz olma durumu.
→ eylemsizlik ilkesi
eylemsizlik ilkesi is. fiz. Bir kuvvet etki etmediği hâlde cismin durması veya düzgün doğrusal bir hareket yapması.
eylül is. Ar. eylül Yılın otuz gün süren, dokuzuncu ayı.
Eymir Öz. is. bk. Eğmür.
eytam ç. is. (eyta:m) Ar. eytâm esk. Yetimler.
→ eytam maaşı, darüleytam
eytam maaşı is. esk. Memur yetimlerine verilen aylık.
eytişim is. Diyalektik.
eytişimsel sf. Eytişimle ilgili.
eyvah ünl. (evya:h) Far. eyvah Beklenmedik, kötü, hoşa gitmeyen bir haber veya olay karşısında duyulan acınma, üzülme sözü: "Eyvah, ne yer ne yâr kaldı!" -A. H. Tarhan.
eyvallah is. (e'yvalla:h) "Allaha ısmarladık, öyle olsun" anlamlarında kullanılan bir seslenme sözü: "Benden eyvallah! Yarın erkenden yola çıkacağım, diyerek kalktı." -N. Cumalı. eyvallah demek hoş görerek kabul etmek veya edilmek: "Mersi denir. Sonra teşekkür edilir. Eyvallah denir, çok mersi denir." -S. F. Abasıyanık. eyvallah etmemek birinden yardım istememek, gönül borcu olmamak, boyun eğmemek: "Ben kimseye eyvallah etmeyeceğim, dedi. Bir gece amcasının konağından kaçtı." -Ö. Seyfettin. (bir kimseye) eyvallahı olmamak gönül borcu olmamak, boyun eğmemek.
eyvan is. Far. eyvan 1. Teras, sundurma, ayvan. 2. Bir tarafı dışarıya açık olan oda, ayvan.
eyyam ç. is. (eyyaım) Ar. eyyam esk. Günler: "O eyyam hükümetin ressamlar için tertiplediği yurt gezilerine katılmıştık." -B. R. Eyuboğlu. eyyam görmüş (veya sürmüş) iyi günler görmüş, mutlu zamanlar yaşamış. eyyam ola "havanın iyi olmasını dilerim" anlamında bir söz.
→ eyyam ağası, eyyam efendisi
eyyam ağası is. Her durum ve zamanda fırsat kollayarak büyüklere yaranan kimse.
eyyamcı is. Gününü dilediğince geçiren, gününü gün eden kimse.
eyyamcılık, -ğı is. Eyyamcı olma durumu.
eyyam efendisi is. Eyyam ağası.