eh ünl. 1. "Olur, peki veya fena değil" anlamlarında kullanılan bîr söz: "Eh! Bize gerekli olan da o; bütçemizi doğrultur, pansiyoner olmaktan vazgeçeriz." -A. İlhan. 2. Bezginlik anlatan bir söz: "Eh, dün geceki kafayla bu kadarı olacaktı elbet!" -N. Cumalı.
-e hâli bk. yönelme durumu.
ehem, -mmi sf Ar. ehemm esk. Çok önemli.
ehemmiyet is. Ar. ehemmiyyet önem: "Bu işlerde yaşın ne ehemmiyeti olurmuş?" -H. Taner, ehemmiyet vermek önem vermek, önemsemek: "Randevu saatlerine ehemmiyet verir misiniz?" -K. Tahir.
ehemmiyetli sf. Önemli: "Tekaütlük, hayatta düğünler, doğumlar, ölümler cinsinden ehemmiyetli bir gündür." -R. N. Güntekin.
ehemmiyetsiz sf. Önemsiz: "Ama en ufak, en ehemmiyetsiz şeyi derin derin düşünür." -Ö. Seyfettin.
ehemmiyetsizlik, -ği is. Ehemmiyetsiz olma durumu.
ehil, -hli is. Ar. ehl 1. Bir işte yetkili olan, bir işi yapan, erbap: O, bu işin ehlidir. 2. Sahip: Sanat ehli. Zevk ehli. 3. hlk. Kan kocadan her biri, eş: Bu adam ehliyle iyi geçinmiyor. 4. esk. Topluluk, cemaat, ehil olmak ustalaşmak, uzman olmak: "Dikkat ettim, bu adamda, her işte ehil olmak merakı var." -Y. Z. Ortaç.
→ ehlibeyit, ehlidil, ehlihibre, ehlikeyif ehlikitap, ehlisalip, ehlisünnet, ehlivukuf, ehlizevk, ırz ehli, keyif ehli, kitap ehli, söz ehli, sünnet ehli, tevhit ehli, zevk ehli
ehlî sf. (ehli:) Ar. ehli Evcil.
ehlibeyit, -yti is. (e'hlibeyt) Ar. ehl + beyt tar. ve din b. Hz. Muhammed'in kızı, damadı ve torunlarından oluşan ailesi.
ehlidil is. (e'hlidil) Ar. ehl + Far. dil esk. Gönül eri: "Ehlidildir diyemem sinesi saf olmayana. " -Nefi.
ehlihibre is. (e'hlihibre) Ar. ehl + hibre huk. esk. Bilirkişi.
ehlikeyif, -yfi is. Ar. ehl + keyf Rahatına düşkün kimse, keyif sahibi.
ehlikitap, -bi is. Ar. ehl + kitâb Kitap ehli.
ehlîleşme is. Evcilleşme.
ehlîleşmek (nsz) Evcilleşmek.
ehlîleştirilme is. Evcilleştirilme.
ehlîleştirilmek (-i) Evcilleştirilmek: "Elektrik ışığı, ehlîleştirilmiş yıldırımlardan başka nedir?" -A. Haşim.
ehlîleştirme is. Evcilleştirme.
ehlîleştirmek (-i) Evcilleştirmek.
ehlisalip, -bi is. (e'hlisaltp) Ar. ehl + şalib tar. Haçlılar.
ehlisünnet is. (e'hlisünnet) Ar. ehl + sünnet din b. Uz. Muhammed'in sünnetini yerine getirenler.
ehlivukuf is. (e'hlivukıv.f) Ar. ehl+ vukuf huk. esk. Bilirkişi.
ehliyet is. Ar. ehliyyet 1. Sürücü belgesi. 2. Ustalık, uzluk: "Üstat, ehliyetin son olgunluk merhalesini ifade ettiğinden yaş, baş ve sakal mefhumlarını da ihtiva ederdi." -A. Haşim.
→ ehliyetname, ağır vasıta ehliyeti
ehliyetli sf. 1. Yeterli. 2. Ehliyeti olan.
ehliyetname is. (ehliyetnaıme) Ar. ehliyyet + Far. nâme 1. Ehliyet, yeterlik belgesi. 2. Sürücü belgesi.
ehliyetsiz sf. 1. Yetersiz. 2. Ehliyeti olmayan.
ehliyetsizlik, -ği is. Ehliyetsiz olma durumu, yetersizlik.
ehlizevk is. (e'hlizevk) Ar. ehl + sevk esk. Güzel veya çirkin hükmünü verdiren duyguya sahip, zevkli kimse.
ehram is. (-raimi) Ar. ehram 1. Mısır firavunlarının piramit biçimindeki mezarları. 2-mat. esk. Piramit.
ehven sf. Ar. ehven esk. 1. Daha az kötü, yeğ, zararsız: Bütünlemeye kalmak, sınıfta kalmaktan ehvendir. 2. Ucuz. ehven kurtulmak ucuz kurtulmak.
ehvenişer is. (ehve'nişer) Ar. ehven + şerr esk. Birkaç kötüden en az kötü olanı, kötünün İyisi.
ehveniyet is. Ar. ehveniyyet esk. Ehvenlik: "Pansiyon sahipleri, kirada gösterdikleri bu ehveniyeti diğer hileli muamelelerinde kabartmanın yolunu bilirler." -H. R. Gürpınar.
ehvenlik, -ği is. Ehven olma durumu, ehveniyet.