cu

-cu bk. -cı / -ci vb.

Cu kim. Bakır elementinin simgesi.

cudam is. hlk. Beceriksiz, güçsüz, görgüsüz kimse: Adam değil, cudam!

-cuk bk. -cık / -cik vb.

cuk zf "Tam yerine denk gelmek, uygun gelmek, yakışmak" anlamlarındaki cuk oturmak deyiminde geçen bir söz.

cukka is. hlk. Hayvan ve insan memesi. cukkayı yutmak oyunda ütülmek.

-cul bk. -cıl / -cil vb.

cuma is. (cuma:) Ar. cum'a 1. Haftanın altıncı günü, perşembe ile cumartesi arasındaki gün. 2. din b. Cuma namazı.

cuma gecesi, cuma namazı

cuma gecesi is. hlk. Dinî açıdan ayn bir önemi olan, perşembeyi cumaya bağlayan gece.

cuma namazı is. din b. Cuma günü öğle vaktinde cemaatle kılınan namaz: "Onu bu haliyle gören, cuma namazına hazırlanan bir tapu memuru sanabilirdi." -H. Taner.

cumartesi, -yi is. (cumaı'rtesi) Haftanın yedinci günü, cuma ile pazar arasındaki gün. cumartesi kibarı gibi süslenmek özentili fakat zevksiz süslenmek.

cumba is. (cu'mba) mim. 1. Yapıların üst katlarında, ana duvarların dışına, sokağa doğru çıkıntı yapmış balkon: "Yola uzanan cumbaların altındaki destekler büyük annelerimizin sarkık gerdanlarına benzerdi." -A. Ş. Hisar. 2. Eski evlerde pencere hizasından sokağa doğru çıkıntısı olan kafesli bölüm: "Nihayet dün gece komşu kadın cumbadan seslendi." -M. C. Kuntay.

cumbadak is. (cu'mbadak) Suya düşen bir cismin çıkardığı ses: Cumbadak denize düştü.

cumbalak, -ğı is. hlk. Takla.

cumbalama is. Cumbalamak işi.

cumbalamak (-i) Bir parçanın dar kenarındaki testere izi vb. girinti ve çıkıntıları düzeltmek.

cumbalatma is. Cumbalatmak işi.

cumbalatmak (-i) Cumbalama işini yaptırmak.

cumbalı sf. Cumbası olan (yapı): "Üsküdar'ın servileri, birbirine bakan cumbalı evleri, insana bir mistik tesir yapar." -B. Felek.

cumbasız sf. Cumbası olmayan (yapı): "Kimi cumbalı, kimi cumbasız, küçük ahşap evler." -Ç. Altan.

cumbul cumbul zf. "Cumbul" diye ses çıkararak: "Şimdi, seyyar bir fıçı çalkantısı ile Sirkeci'deki lokantaya doğru, cumbul cumbul yürüyorum." -Y. Z. Ortaç.

cumbuldama is. Cumbuldamak işi.

cumbuldamak (nsz) Bir kabın içinde çalkalanıp ses çıkarmak.

cumbuldatma is. Cumbuldatmak işi.

cumbuldatmak (-i) Bir sıvıyı kabm içinde çalkalamak.

cumburdama is. Cumburdamak durumu.

cumburdamak (nsz) "Cumburtu" sesi çıkarmak.

cumburlop is. Ağır bir cismin suya düştüğü zaman çıkardığı ses.

cumburtu is. Suya düşen ağır bir cismin veya çalkalanan suyun çıkardığı ses.

cumhur is. (-hu.ru) Ar. cumhur esk. 1. Halk. 2. Topluluk: "Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi." -Y. K. Beyatlı. cumhura muhalefet kuvveihatadandır halkın tuttuğu bir davaya karşı çıkılmaz.

cumhurbaşkanı, cumhur cemaat, cumhur reisi, reisicumhur

cumhurbaşkanı is. Cumhuriyetle yönetilen ülkelerde devlet başkanı, reisicumhur, cumhur reisi.

cumhurbaşkanlığı is. 1. Cumhurbaşkanı olma durumu. 2. Cumhurbaşkanının makamı. 3. Cumhurbaşkanı ve diğer görevlilerin bulunduğu bina.

cumhurca zf. (cumhu'rca) Toplu olarak, hep birlikte: "Bu çocuk kafilesi ... Allah deyü deyü, ilahisini cumhurca ırlayarak yola düzüldüler. " -Y. K. Beyatlı.

cumhur cemaat zf. Cümbür cemaat: "Oyuncakçı dükkânından satın alınmış, çocuk işi teneke bir makine ile dün gece cumhur cemaat rulet oynamıştık." -R. H. Karay.

cumhuriyet is. (cumhu.riyet) Ar. cumhüriyyet Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi: Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'tür.

Cumhuriyet Bayramı, Türk Cumhuriyetleri

Cumhuriyet Bayramı öz. is. 29 Ekim 1923'te kurulan cumhuriyeti kutlamak üzere yasayla kabul edilmiş olan resmî bayram.

cumhuriyetçi is. Cumhuriyet yanlısı olan kimse; "Bir cumhuriyetçi şuuruyla duyduğum hayreti ifade etmiştim." -Y. K. Karaosmanoğlu.

cumhuriyetçilik, -ği is. Cumhuriyet yanlısı olma durumu.

cunıhuriyetperver sf. Ar. cumhüriyyet + Far. -perver esk. Cumhuriyetçi, cumhuriyet yanlısı: "Türkiye'nin münevver ve cumhuriyetperver evladı!" -Atatürk.

cumhur reisi is. Cumhurbaşkanı.

cunda is. İt. zonta den. Yatay serenlerin her iki başı.

cunta is. (cu'nta) İsp. junta Bir ülkede yönetime el koyan kimselerden oluşan kurul.

cuntacı is. Cunta üyesi.

cuntacılık, -ği is. Cuntacı olma durumu.

cup is. Suya düşen bir şeyin çıkardığı ses: Cup diye denize düştü.

cuppadak is. (cuppadak) Cumbadak.

cura is. 1. Mızrap ile çalınan İki veya üç telli halk sazı. 2. hlk. Bir çeşit küçük atmaca. 3. sf. hlk. Ufak tefek, gelişmemiş.

cura zurna

curacı is. Cura yapan veya çalan kimse.

cura zurna is. Bir çeşit küçük zurna.

curcuna is. (curcu'na) 1. Gürültülü, karışık durum: "Adnan yatağına uzanmış, dün geceki curcunayı düşünüyordu." -M. C. Kuntay. 2. Alaturka müzikte hızlı bir usul: "Sonra bir curcuna havası söyledi ve üç yabancı da dâhil olduğu hâlde salondakilerin hepsini oynattı." -P. Safa. (bir yeri) curcunaya çevirmek (veya döndürmek veya vermek) ortalığı karışık, gürültülü duruma sokmak.

curcunalı sf. Gürültülü, patırtılı, şamatalı (yer, ses, hava): "Çok kıvrak, oynak, çok curcunalı ahenge hafif bir fasıla verilip..." -O. C. Kaygılı.

curcunasız sf Gürültüsüz, şamatasız.

curnal, -li is. hlk. bk. jurnal.

curnata is. (curna'ta) Bıldırcın sökünü.

cuşiş is. (cuışiş) Far. cuşiş esk. Coşkunluk: "Yürüdükçe gönlündeki cuşiş artıyor." -Y. K. Karaosmanoğlu.

cuşuhuruş is. Far. cüş + hurüş esk. Coşkunluk: "İçeriye hatıraların cuşuhuruşuyla girerdim. " -R. E. Ünaydın.