blastula is. (blâ'stulâ) Fr. blastula biy. Yumurta hücresi embriyo olurken morulanın gelişerek içi boş yuvarlak biçime girmesi durumu, morula.
blender is. İng. blender bk. karıştırıcı.
blok is. (blok) Fr. bloc 1. Kocaman ve ağır kitle. 2. Birden çok bölümü bir araya getirilmiş olan, bir bütün oluşturan: Blok ders. 3. Politik çıkarları sebebiyle birlik kuran devletler topluluğu: Batı Bloku. Doğu Bloku. 4. İçine resim veya yazı kâğıtları konulan karton kap. 5. Birbirine bitişik büyük yapılar: "Yıkıntıların ortasında blok hâlinde yükselen yeni apartmanlara uzun uzun baktı. " -H. Taner. 6. sp. Voleybolda, file üstünde karşı oyuncunun topu sert vururken, önünde iki veya üç kişinin elleri ile oluşturdukları perde.
→ blok inşaat, bloknot, Batı Bloku, Doğu Bloku
blokaj is. (blokaj) Fr. blocage 1. Bloke etme işi. 2. Hareketine engel olma, hareketini durdurma. 3. Sivri taşların toprak zemine dikine çakılarak üzerine beton dökülmesiyle yapılan dolgu. 4. ekon. ve tic. Bankacılıkta bir varlığın yetkili otoritelerin izni olmadan sahibi tarafından kullanılamaması durumu.
bloke sf. (bloke) Fr. bloaue Kullanılması önlenmiş, el konulmuş, bloke etmek 1) kullanılmasını önlemek amacıyla el koymak: "Lübnan hükümeti Türk emlakini usulen bloke ettiğinden satış muamelesi durdurulmuş. " -R. H. Karay. 2) savaş durumundaki bir ülkenin dış ülkelerle ilişkisini engellemek; 3) kapatmak, durdurmak: "En sıkı ve katı bir merkeziyet sistemi, diğer faaliyet merkezlerini bloke edebilir." -B. Felek. 4) ekon. ödeme yapabilmek için banka tarafından müşteri hesabında belirli bir tutarı güvence altına almak; 5) ekon. ödenmeyen borç yüzünden veya şifreyi yanlış girmeden dolayı banka kredi kartının kullanılmasını engellemek; 6) sp. futbolda kaleci topu yakalamak.
→ bloke çek, bloke para
bloke çek is. Keşideci tarafından anlaşmazlığın çözümüne kadar ödemenin durdurulduğu çek türü.
bloke para is. ekon. Tutulmuş para.
blok inşaat is. Birbirine bitişik yapılan yapılar.
bloklaşma is. Bloklaşmak işi.
bloklaşmak (nsz) Blok durumuna gelmek.
bloknot is. (bloknot) İng. block note Yaprakları kolayca çıkartılabilecek biçimde yapılmış not defteri: "Bloknot sağda, takvim her zaman Önünde." -Y. Z. Ortaç.
bloksuz sf. Bağlantısız.
→ bloksuz ülkeler
bloksuzluk, -ğu is. Bloksuz davranma, bağlantısızlık.
bloksuz ülkeler ç. is. Bağlantısız ülkeler.
blöf is. İng. bluff 1. İskambil oyunlarında elindeki kâğıtları olduğundan başka gösterme davranışı: "Pokerde blöf yakalama meraklısı idi." -T. Buğra. 2. Karşısında kişiyi yanıltarak veya yıldırarak bir işten caydırmak için söylenen asılsız söz veya takınılan aldatıcı tavır, kurusıkı: "Bu, bana bir blöften ziyade bir şantaj gibi görünüyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu. blöf yapmak karşısındakini yanıltarak veya yıldırarak bir işten caydırmak için aslı olmayan söz söylemek veya aldatıcı tavır takınmak: "Komplo tertip edenlerin, meclise ve efkârıumumiyeye karşı, ordu ile yapmak istedikleri blöf meydana çıkarıldı." -Atatürk.
blöfçü is. Blöf yapan kimse.
blucin is. (blû'cin) İng. blue-jeans Kot (I).
blum is. (blum) İng. bloom Bir tür iskambil oyunu.
bluz is. (bluz) Fr. blouse Vücudun üst bölümüne giyilen, genellikle ince kumaştan yapılan veya iplikten örülen kadın giysisi: "Sarı renkte incecik bir örme bluz giymiş." -R. H. Karay.