dâderâne

:

دادرانه

(f. b. s.) : adaletli, doğru, (bkz. : âdil ).

dâd rast

:

داد راست

(f. zf.) : kardeşçe.

dâd-res

:

 

2) i. hâkim, * yargıç.

dâd-sitân

:

دادستان

(f. b. s.) : 1) imdada yetişen, yardım eden, yardımcı. 2) intikam alan. 3) i. fetva.

dâd-ver

:

دادور

(f. b. s.) : (bkz. : dâd-râst).

dâfia

:

دافعه

(a. s.) : (bkz. : dâfi"). 

dafîre

:

 

(a. i.) : (bkz. : zafîr).

dahâme

:

ضحامه

(a. i.) : biy. irileşme, fr. hypertrophie.

dâhile

:

 

2) *önek, fr. prémisses.

dâhilen mersûm dâire

:

 

geo. içdaire, fr. cercle inscrit.

dâhilen mersûm mudalla'

:

 

geo. iç *çokgen, fr. polygon inscrit.

dâhilen mütebâdil

:

 

geo. *içters [açı].

dâhiyane

:

داهيانه

(a. f. zf.) : dahîce, dâhiye yakışır bir yolda.

dahve-i kübrâ

:

 

kaba kuşluk.

dâ-i Dalton

:

 

fels. Dalton hastalığı, fr. Daltonisme.

dâî-i dîrîne

:

 

eski duacı.

dâî-i mazarrat

:

 

zarar getiren şey. 

dâî-i şübhe

:

 

şüphe uyandıran şey.

dâimiyyet

:

داءميت

(o. i.) : devamlılık, devam edicilik.

dâire i arz

:

 

astr. paralel.

daire i sadâret

:

 

sadaret dairesi, vekâlet, *bakanlık.

dâire i tenvîr

:

 

astr. aydınlık dairesi, 

dâire-i dahilî

:

 

mat. iç-daire, iç-*teğet daire.

dâire-i faside

:

 

fasit daire, *kısırdöngü.

dâire-i husuf

:

 

astr. tutulma dairesi.

dâire-i muhîtiyye

:

 

bot. *çevreteker, fr. péricycle.

dâire-i müstevî

:

 

astr. yörünge düzlemi.

dâire-i şâkûlî

:

 

astr. *düşey daire, fr. cercle vertical.

dakayık-ı edebiyye

:

 

ed. edebiyatın incelikleri.

dakayık-ı fenniyye

:

 

fennin incelikleri, ince noktalar.

dakik

:

 

3) dikkatli, ölçüfti davranan kimse.

dalâl

:

 

2) fels. sapınç, fr. aberration.

dâlî

:

دالى

(a. i.) : anat. deltamsı. (bkz. : dâliyye).

dâllîn

:

ضالين

(a. s. dalâlet'den) : doğru yolu şaşırmış, günaha girmiş.

dâmen

:

دامن

(f. i.) : etek. (bkz. : daman).

dâmen-derâz

:

دامن دراز

(f. b. s.) : "eteği uzun" : niée, ahmak.

dâmen-huşk

:

دامن خشك

(f. b. s.) : "eteği kuru" : mec. namuslu kadın.

dâmen-i cânân

:

 

sevgilinin eteği.

dâmen-i hurşîd

:

 

(güneşin eteği.) : 1) dördüncü gök; 2) güneşin parıltısı.

dâmgâh-ı dîv

:

 

mec. [bu] dünya.

dâmî

:

دامى

(f. i.) : 1) tuzakçı. 2) avcı. 

dâm-yâr

:

داميار

(f. b. i.) : (bkz. : dâmî). 

dân-çe

:

دانﭺه

(f. b. a.) : mercimek.

dânedân

:

دانه دان

(f. b. i.) : 1) ambar.2) tohum atılmış tarla. 3) tohumluk. 4) s. tane tane, dağınık.

dar

:

ضار

(a. i.) : (bkz. : darr).

dâr üt-tedrîs

:

 

(a. b. i.) : ilk defa açılmış olan sağır ve dilsizler okulu.

darâat-nâme

:

ضاراعتنامه

(a. f. b. i.) : zelil bir şekilde yazılmış olan yazı, mektup.

daraban

:

ضربان

(a. i.) : biy. vuru, fr. battement.

dârçînî

:

دارﭺينى

(f. s.) : tarçın renginde olan.

dâr-ı cihan

:

 

[bu] dünya.

dâr-ı pilpil

:

 

(bkz. : dâr-ı fülfül).

dâr-ı şeşder

:

 

(bkz. : dâr-ı cihan, dâr-ı dünyâ).

darr

:

ضر

(a. i.) : sıkıntı, belâ. Serrâ ve darra : tatlı ve acı günler, rahatlık ve sıkıntı, 

dâr-ül-cihâd

:

 

(bkz. : dâr-ül harb). 

dâr-ül-kemâl

:

 

(olgunluk evi.) : İstanbul şehri, 

dâr-ül-kıyâm

:

 

(kıyamet evi.) : öteki dünya, âhiret.

dâr-üt-ta'lîm

:

دارالتعليم

(a. b. i.) : medreseye göre daha kolay ve pratik bir arapça öğretmek üzere evvelce açılmış bulunan bir *ortaokul.

dâsâr

:

داسار

(f. i.) : tellâl, simsar.

dâstâr

:

داستار

(f. ¡.) : tellâl, simsar.

dâverî-gâh

:

داورى گاه

(f. b. i.) : 1) mahkeme. 2) savaş meydanı.

da'vî

:

دعوى

(a. ¡.) : bir kimsenin hakkını araması, (bkz. : da'vâ).

day'a

:

ضيعه

(a. i.) : (bkz. : zay'a).

debdân-behâ

:

 

(f. b. i.) : diş kirası.

debdâb

:

دبداب

(a. i.) : davul.

debîr-i ç'arh

:

 

(feleğin kâtibi.) : Utarit gezegeni, (bkz. : debîr-i felek).

deccâl

:

 

(a. s.) : 2) yabancı, sahtekâr; 3) Hüseyin Rifat tarafından İstanbul'da" yayımlanmış haftalık siyasî, edebî, mizahî bir dergi,.

def'-! ganim

:

 

gamı, kederi, tasayı giderme, 

defter-i yevmi

:

 

günlük defter.

dehâh-ı istihza

:

 

(alay ağzı) : alay eden, alaycı söz.

dehalet

:

دخالت

(a. i.) : (bkz. : dahâlet). 

dehen güşâ

:

دهن گشا

(f. b. s.) : ağzını açan, geveze.

dehhâş

:

دهاش

(a. s.) : çok dehşetli, çok korku veren.

dehşet-bahş

:

دهشت بخش

(a. f. b. s.) : dehşet veren, korkutan, yıldıran.

delbiyye

:

دلبيه

(a. i.) : zool. *sansargiller.

delîl-i cedelî

:

 

huk. konuşma, münakaşa neticesinde bulunan delil.

delkıyye

:

دالقيه

(a. i.) : zool. sansargiller.

dem-bestegî

:

دمبستگى

(f. b. i.) : sessizlik, susmuşluk.

dem-gâh

:

دمگاه

(f. b. i.) : 1) kuyumcu veya demirci ocağı. 2) külhan. 3) nefes alacak yer.

dem-i şiryânî

:

 

biy. temiz kan.

dem-i teslim

:

 

1) mec. ruhu teslim edecek zaman; 2) susma; 3) söz dinleme, emre itaat etme.

dem-i verîdî

:

 

biy. kirli kan.

dendân-gîr

:

دندانگير

(f. b. i.) : 1) kürdan. 2) ısırgan otu;

derây

:

دراى

(f. i.) : çıngırak.

derâz-nefes

:

دراز مفس

(f. b. s.) : "uzur. soluklu" : mee. geveze.

derâz-zèbân

:

دراز زبان

(f. b. s.) : 1) mec. güzel söz söyleyen kimse. 2) dili uzun, kavgacı.

der-beçe

:

دربچه

(f. b. i.) : kapı yavrusu, küçük kapı.

derbend-ât

:

دربندات

(f. a. b. i. derbend'in a. c.) : derbehtler, boğazlar, dar geçitjer.

derdeme

:

دردمه

(f. i.) : astr. yedi gezegen,

derd-i şikem

:

 

hek. karın ağrısı, 

derece i mirkad

:

 

merdiven basamağı, 

derece-i hâmsztyyet

:

 

kim. asitlik derecesi, 

derece-i intizâ'

:

 

kim. çözüşme derecesi, 

derece-i mhilâl

:

 

kim. *dağ'ılım derecesi, fr. degré de dispersité.

derece-i nihâye

:

 

son derece.

Dergâh

:

 

3) Mustafa Nihat tarafından istanbul' da yayımlanmış on beş günlük ilim ve sanat dergisi.

derûn-bîn

:

درونبين

(f. b. i.) : insanın boğaz, burun ve benzeri yerlerin içine bakmaya yarayan alet, fr. endoscope.

derûnî murakabe

:

 

fels. *içebakış, fr. introspection.

derya yi rahmet

:

 

(rahmet denizi.) : Allah'ın rahmeti .

deryâ-yi ebyaz

:

 

Akdeniz.

deryâ-yî esved

:

 

Karadeniz.

deryâ-yi hâmile

:

 

mec. inci çıkarılan deniz.

deryâ-yi kulzum

:

 

Bahr-i ahmer, Şap denizi, Kızıldeniz.

deryûze-gerân

:

دريوزه گران

(f. b. i. ve s. deryûze-ger'in c.) : dilenciler.

deryûze-gî

:

دريوزه گي

dilencilik, derz-i lâmi : biy. lâmbda dikiş, fr. lambdoîde.

desîse-bâz

:

دسيسه باز

(a. f. b. s.) : hileci, oyuncu, (bkz. : desîse-kâr).

dessâm

:

دسام

(a. i.) : kapakçık, kapacık.

dessâmât-ı sîmyye

:

 

biy. sigma kapacıkları.

dessâme

:

دسامه

(a. i.) : anat. kapakçık, fr. valvule.

dessâm-ı sû-selâset iş-şerâfe

:

 

anat. üçlü kapacık, fr. valvule tricuspids.

dessâm-i dekkak-ı âverî

:

 

anat. kör-ince kapacığı, fr. valvule iiccoccecal.

dessâm-i iklîlî

:

 

anat. ikili kapacık, fr. valvule mitrale.

dest ber-bâlâ-yı dest

:

 

el elden üstündür.

dest Mûsî

:

 

Güneş, (bkz. : Aftâb, Hûrşîd, M hr, Şems ).

destaran

:

دستاران

(f. b. i. destâr'ın c.) : bahşişler, ücretler. 2) sarıklar, tülbentler.

destâr-bendân

:

دستار بندان

(f. b. i. destâr-bend'in c.) : sarık saranlar, sarıklılar sınıfı.

dest-bâz

:

دستباز

(f. i.) : 1) satranç, tavla ve benzeri oyunlarda eline çabuk olan oyuncu.hokkabaz.

dest-bend

:

دست بند

(f. b. i.) : 1) incik boncuktan yapılan kol bileziği. 2) elele tutuşup oynanılan bir oyun, raks. 3) insan veya hayvandan meydana gelen halka.

dest-geh

:

دست گه

(f. b. i.) : (bkz. : dest-gâh).

destî

:

 

2) bilezik; 3) elinden tutma, yardım., 

dest-i Hakk

:

 

Allah'ın eli..

dest-i istibdâd

:

 

istibdadın el', istibdadın ver-, diği-azap.

destine

:

 

2) kol bağı; 3) el ile yazılan mektup; 4) padişah fermanı; 5) mahkeme ilamı; 6) mektubun sonuna konulan imza veya tarih.

dest-nemâz

:

دست نماز

(f. b. i.) : abdest.

devalib-i ihtiyâlât

:

 

hile dolapları, düzen dolapları.

deveran t kebir

:

 

biy. büyük * dolaşım,

deverân-ı lenf

:

 

biy. lenf (akkan) * dolaşımı.

deverânî

:

دورانى

(a. s.) : mai. * dönel, fr. roîatoire.

devr-hân

:

دور خوان

(f. b. i.) : Kur'an'ı tekrar tekrar aralıksız okuyan kimse, hafiz. 

devr-i âlem

:

 

dünya seyahati; dünya gezisi.

devr-i bâtıl

:

 

mant. *kısırdöngü, fr. cerclevicieux.

devrî cünûn

:

 

fels. döner delilik, fr. folie circulaire.

devr-i dâim

:

 

durmadan, durmamacasına dönüp dolaşma.

devrî rüzgâr

:

 

coğr. *dönemli yel, fr. vent périedique.

devr-i saltanat

:

 

bir hükümdarın hüküm sürdüğü devir.

devr-i tefrih

:

 

biy. kuluçka devri..

deyr-i teng

:

 

(dar kilise) : mec. [bu] dünya.

dıbâbiyye

:

ضبابيه

(a. i.) : zool. (bkz. : zıbâbîyye).

dıbkıyye

:

دبقيه

(a. i.) : bet. *ökseotugiller.

dıl'-ı kaim

:

 

geo. dikkenar. '

dıl'-ı mücessem

:

 

mat. *ayrıt, fr. arête.

dı'mâr

:

 

(a. i.) : helak, mahv.

dıraht

:

درخت

(f. i.) : (bkz. : diraht).

dırsî, dırsıyye

:

ضرسى ، ضرسيه

(a. s.) : azı dişine ait, azı dişi ile *ilgili.

dîdân i şerîtiyye

:

 

zool. şeritler.

dîdebân ân

:

ديده بانان

(f. b. i. dîde-bân'ın c.) : 1) gözcüler, gözleyiciler, bekçiler, kolcular, nöbetçiler. 2) [evvelce] gümrük kolcuları.

dîdebân-ân-ı âlem

:

 

yedi gezegen, mec. gezegenler.

dîdebân-ân-ı çihârüm

:

 

Güneş (bkz. : Aftâb, Hûrşid, Mihr, Şems).

dîde-dâr

:

ديده دار

(f. b. s.) : gözetici, gözcü, (bkz. : dîde-bân).

dîde-gâh

:

ديده گاه

(f. b. i.) : gözcünün bulunduğu yer.

dîdei gâv

:

 

(öküz gözü) : 1) sığırgözü deniten çiçek; 2) bir çeşit üzüm.

dîde-i hurûs

:

 

(horoz gözü) : mec. kırmızı şarap.

dii-i nâ-şâd

:

 

kederli, gamlı gönül.

dii-küşte

:

دلكشته

(f. b. s.) : gönlü ölmüş, her şeyden elini eteğini çekmiş.

dîk-ül-arş

:

ديك العرش

(a. b. i.) : "sidret-ül-müntehâ" da bulunduğu söylenen tavus şeklinde bir melek ol.up ses yle Cennet'teki meleklere namaz vakitlerini bildirirmiş.

dildil-künân

:

دلدالكنان

(f. b. i. c.) : 1) inleyenler, inléyiciler. 2) ıztırap çekenler.

dil-fürûz

:

 

2) müz. adı 1909 da yayınlanmış anonim bir güfte dergisinde geçen makam.

dil-güşâde

:

دلگشاده

(f. b. s.) : gönlü ferah, yüreği rahat.

dil-hurrem

:

دلخرم

(f. b. i.) : gönlü şen, yüreği sevinçJK

dil-keş

:

 

2) müz. adı 1500'de yazılmış manzum bir edvarda terkipler arasında geçen, makam.

dimağ- çe

:

دماغﭺه

(a. f. b. i.) : anat. beyincik.

dîn-fürûş

:

دين فروش

(a. f. b. s.) : iki yüzlü, (bkz. : mürâî).

dîrûz

:

ديروز

(f. i.) : dün.

dîvân

:

ديوان

(f. i. dîv'in c.) : devler,

dîvân-ı haysiyyet

:

 

onur *kurulu.

dîvân-ı kebîr

:

 

(büyük divân) : Hz. Mevlânâ' nın divânı, (bkz. : Şems-ül-Hakayık);

dîvân-ı riyaset

:

 

*başkanlık *kurulu.

dîvân-ı temyîz-i askerî

:

 

Askerî Yargıtay.

dîv-sâz

:

ديوساز

(f. b. s.) : 1) dev gibi. 2) kötü, korkunç tabiatlı.

dûd-i hadîs

:

 

zool. krizalit, fr. chrysalide.

dûd-i mükeyyes

:

 

zool. keçeli kurt, fr. systicerque.

dûd-i müsellâh

:

 

zool. sığır şeridi,

dûd-i şa'rî

:

 

zool. trişin.

dûd-mân i Bektâşlyye

:

 

1) Bektaşi ocağı; 2) Yeniçeri ocağı.

dûd-mân-ı Osmânî

:

 

Osmanlı Hanedanı.

dufayda'

:

ضفيدع

(a. i.) : zool. iribaş, fr. têtard.

duhânî

:

دخانى

(a. s.) : kim. dumanlı, fr. fumant. 

duhter-i aftâb

:

 

(güneşin kızı) : mec. şarap. 

Duhter-i Hindu

:

 

Abdülhak Hâmid'in 1875'te basılmış bir tiyatrosu.

Duhter-i hum

:

 

(küp kızı) : mec. şarap.

dûn-ân

:

دونان

(a. f. dûn'un c.) : dûnlar, alçaklar, aşağılık kimseler.

dûr-şenîd

:

دور شنيد

(f. b. s.) : uzak işitir,telefon. ' ' .

Durûb-ı Emsâl-i Osmâniyye

:

 

Şinâsî'nin 1863' te basılmış Türk atasözleri ve *deyimlerini içine alan bir eseri.

dühenî

:

دهنى

(a. s.) : kim. kaypak, fr. onctueux, [aslı : "dühnî" dir].

dühnî, dühniyye

:

دهنى ، دهنيه

(a. s.) : sürünecek yağ ile *ilgili.

dür

:

در

(a. i.) : (bkz. : dürr).

dürdâriyye

:

درداريه

(a. i.) : bot. kar'a-' ağaçgiller, fr. ulmacées.

dürd-hâr, dürd-hor

:

درد خوار

(f. b. s.) : şarap içen, şarabı son damlasına kadar içen. (bkz. : dürd-aşâm, dürd-keş).

dürr-i semîn

:

 

kıymetli inci.

dürr-i yekta

:

 

eşsiz inci.

dü-tâ

:

 

2) ed. bir tarih mısraının sene adedinin ik katlı olması ki asıl tarih bu sayının ikiye bölünmesiyle elde edilir. ,