çader-i ihrem

:

 

mec. kar.

çader-i tèrsâ

:

 

1) Hıristiyan kadınların bürün-dükleri bir çeşit örtü; 2) şafak ve güneşin aydınlığı-

çâh-ı zemzem

:

 

zemzem kuyusu.

çâh-ı zenahdân, çâh-ı zenah

:

 

(çene kuyusu) : çene çukuru.

çâiîk-bâz

:

 

(f. b. s.) : çelik-çomak oynayan kimse.

çâiye

:

چاءيه

(a. i.) : bot. çaygiller.

çâker-perverâne

:

چاكر پرورانه

(f. zf.) : köle okşayana, köle kayırana yaraşır yolda.

çâker-zâde

:

چاكر زاده

(f. b. i.) : [nezaket dilinde] kul veya kölenin çocuğu, yani konuşanın çocuğu.

çâliş-ger

:

چالشكر

(f. b. s.) : 1) salınarak yürüyen. 2) sevgiye, birleşmeye düşkün.

çâr-erkân

:

چار أركان

(f. b. i.) : mec. dört eleman.

çarh ı berîn

:

 

göğün en yüksek tabakası, 

çarh-ı nühüm

:

 

dokuzuncu gök.

çarh-ı rnînâ

:

 

mavi gök kubbe, 

çâr-rnısra

:

چارمصراع

(f. a. b. i.) : ed. rübâî nazım şeklinin başka bir adı. (bkz. : dü-beyt, terane).

çâr-yâı-ı güzîn

:

 

(bkz. : çihar-yâr-ı güzîn ).

çegâne-bâz

:

 

(f. b. s.) : çegâne denilen zilli maşayı çalan kimse.

çeh

:

چه

(f. i.) : (bkz. : çâh). 

çeh-i Bâbil

:

 

(bkz. : çâh-ı Bâbil ). 

çeh-i zemzem

:

 

(bkz. : çâh-ı zemzem).

çemâne

:

چمانه

(f. i.) : içki kadehi, şarap kadehi, (bkz. : piyâle).

çemânî

:

چمانى

(f. i.) : 1) salınıcı, naz edici. 2) (bkz. : mec. sâkî).,

çenâg-ı sipihr

:

 

mec. 1) Güneş; 2) Ay; 3) yıldızlar.

çenber-bâz

:

 

(f. b. s. ve i.) : çenberlerin arasından atlayıp geçen oyuncu.

çenber-i gerden

:

 

anat. boyun kemiği, çenber-i mînâ : gökyüzü.

çeneb

:

چنب

(f. i.) : sünnet.

Çeng-nâme

:

 

2) Ahmet Dâî'nin Yıldırım Ba-yezit'in oğlu Süleyman Çelebi adına kaleme aldığı manzum eseri.

çerde

:

چرده

(a. s.) : tüysüz, dazlak, 

çeşân

:

چشان

(f. i.) : gürz, topuz.

Çeşm-âşnâyî

:

چشم آشناي

(f. b. i.) : göz aşinalığı, tanışıklık.

çeşme-i âftâb

:

 

güneşin parıltısı.

çeşme-i âteş feşân

:

 

mec. Güneş, (bkz. : Âftâb Horşîd, Mihr).

çeşme-i germ

:

 

mec. Güneş, (bkz. : çeşme-i âftâb).

çeşme-i hurşîd

:

 

(bkz. : çeşme-i âftâb, çeşme-i germ ).

çeşme-i nûş

:

 

1) bengisu, (bkz. : âb-ı hayât); 2) sevilen erkeğin ağzı.

çeşme-i rûşen

:

 

(bkz. : çeşme-i hâverî).

çeşme-i sim-âb

:

 

(bkz. : çeşme-i rûşen).

çeşme-i tedbîr

:

 

1) dimağ, beyin; 2) düşünme kuvveti.

çeşm-i der îde

:

 

edepsiz, hayâsız. 

çeşm-i gâv, çeşm-i gâvmîş

:

 

bot. sığırgözü denilen bir çeşit iri papatya.

çeşm-i ğazâl

:

 

âhû gözü; mec. çok güzel göz. 

çeşm-i hâb-âlûde

:

 

uykulu, mahmur göz. (f. b; s.) : gözü kapa-

çeşm-i Ismail

:

 

kadere razı olan göz. [babası tarafından, kurban edilecek olan İsmail Peygamber' in gözü].

çeşm-i keşide

:

 

çekik göz.

çeşm-i penam

:

 

nazarlık [nazar değmesin diye yazılan muska].

çeşm-i süzen

:

 

1) iğne gözü; 2) çok pintilik.

çeşm-i şeb

:

 

(gecenin gözü) : mec. Ay ve yıldız

çeşm-pûş

:

چشم پوش

bakmayan.

çeşm-pûşî

:

چشم پوشي

(f. b. i.) : 1) göz yumma, görmemezlikten gelme. 2) affetme, bağışlama.

çetr-i ab-gûn

:

 

(gök çadırı, mavi çadır) : gökyüzü.

çetr-i rûz

:

 

(bkz. : çetr-i nûr, çetr-i seher).

çevgânî

:

چوگانى

(f. i.) : 1) cirit oyununa alışık at. 2) bir çeşit tatlı kavun.

çevgen

:

چوگن

(f. i.) : 1) değnek., 2) (bkz. : ç'evgân).

çîde (-)

:

چيده

toplanmış, devşirilmiş mânasına gelerek birleşik kelimeler yapar : Ber-çîde : çekilip toplanmış.

çihârâ-gazeyn

:

 

müz. Santurî Edhem'in ( 1855 -1926) adlandırdığı makam.

çihr

:

چيهر

(f. i.) : (bkz. : çehre, çihre).

çihre-perdâz

:

چيهره پرداز

(f. b. i.) : resim ve nakış yapan; ressam.

çille-i büzürg

:

 

zemherir, erbain.

çille-nişîn

:

چله نشين

(f. b. s.) : hücrede oturan, çile dolduran.

çîne-dân

:

چينه دان

(f. b. i.) : kuş kursağı, 

çin-seher

:

چين سحر

(f. a. b. i.) : alacakaran

Çunan

:

چونان

(f. zf.) : bunun gibi, bu şekilde