ca'd i şütür

:

 

(deve kıvırcığı) : mec. vücudu çok tüylü olan kimse.

ca'd-ı gîrih-gîr

:

 

kıvırcık ve dolaşık saç; arapsaçı.

ca'd-ı kalem

:

 

1) kalemde kalan mürekkep bulaşığı; 2) güzel söz; 3) yarım daire.

ca'fer-i zü-l-cenâheyn

:

 

(bkz. : ca'fer 1) . ca'lî : 2) fels. yapma, fr. artifice.

câliş-ger

:

جالشگر

(f. b. i.) : 1) yalniz şehvet duyguları için yaşayan kimse. 2) naz ve gamze ile salınan güzel.

ca'liyye

:

جليه

(a. s.) : ["ca'lî" nin müen.]. (bkz. : ca'lî).

câm i rûşen

:

 

parlak kadeh, 

câme-âlûd

:

جامه آلود

(f. b. s.) : kirli elbise.

câme-gâh

:

جامه گاه

(f. b. i.) : çamaşır yeri, çamaşır odası, soyunup giyinilecek yer.

câme-i ihram

:

 

hacıların giydiği dikişsiz elbise.

câme-i mûyî

:

 

(kıllı elbise) : mec. kürk.

câm-ı aşk

:

 

tas. (bkz. : câm").

câm-ı cihan bîn

:

 

(cihanı gösteren kadeh) : bkz. : câm-ı cihân-nümâ)

câm-ı gurur

:

 

gurur veren içki kadehi, 

câm-ı leb-rîz

:

 

ağzına kadar dolu kadeh, 

câm-ı mevt

:

 

ölüm kadehi, (bkz. : câm-ı merg). 

câm-ı mey

:

 

şarap kadehi.

câm-ı mînâ

:

 

açık mavi, gök renkli kadeh, 

câm-ı musaffa

:

 

parlak kadeh, 

câm-ı neşât

:

 

neş'e, sevinç veren kadeh, 

câm-ı sabûhî

:

 

sabah içkisi içilen kadeh, 

câm-ı sahbâ

:

 

kırmızı şarap içilen kadeh, 

câm-ı sîm

:

 

(gümüş kadeh) : mec. sevgilinin çenesi.

câm-ı şarâb

:

 

şarap kadehi.

camia

:

 

2) fiz. *toplaç, fr. collecteur.

câmi-ül-Fâris

:

 

adı bilinmeyen bir zat tarafından I. Ahmet adına düzenlenen Farsçadan Türkçeye *sözlük.

Câmi-ün-Nasâyih

:

 

(nasihatleri toplayan) : Ünlü Türk bilgini İbni Kemal'in didaktik bir eseri.

câmi-ün-Nezâir

:

 

Eğridirli Hacı Kemal'in, XV., yüzyıl şairlerinin birbirlerine yazdıkları nazireleri toplayan mecmuası.

cân

:

جان

(f. i.) : (bkz. : cânn). 

cânân

:

 

3) tas. Allah.

cândârû

:

جاندارو

(f. b. i.) : tiryak, 

câne

:

 

2) ruh, can.

câ-nemâz

:

جانماز

(f. b. i.) : "namaz yeri" : seccade.

canibi

:

 

2) jeol. , mant. *yanal, fr. latéral.

caniye

:

جانيه

(a. i.) : cânî kadın, 

câri

:

 

2) sosy. geçer, fr. courant.

câr-ullah

:

جارالله

(a. b. i.) : Mekke'ye çekilip orada oturan.

câsim

:

جاثم

(a. s.) : yüzü koyun, göğsü üstüne yatmış kimse.

câvidân-serây

:

جاردانسراى

cennet (bkz. : adn, behişt, firdevs)

cây-i buse

:

 

öpülecek yer.

cây-i meşakkat

:

 

(sıkıntı yeri.) : mec. [bu] dünya.

câzibe-dâr

:

 

2) psik. *duygudaşlı, fr. sympathique.

câzibe-i arz

:

 

fiz. * yerçekimi, 

cebrî

:

 

2) mat. *cebirsei.

cebriyye

:

جبريه

(a. s.) : (bkz. : cebrî).

ced

:

جد

(a. i.) : (bkz. : cedd).

cedí

:

جدى

(a. i.) : astr. oğlak. (bkz. : cedy ).

Cedvel-i sîm

:

 

(gümüş kanalı) : 2) Lâle devrinde Kâğıthanede açılmış sun'î bir derei

cefâ perver

:

جفاپرور

(a. f. b. s.) : cefayı benimseyen kimse.

Cehd

:

 

2) Abdullah Cevdet tarafından İstanbul'da yayımlanmış ayl'ık iktisadî, içtimaî, edebî bir dergi.

Cem

:

 

5) Cem tarafından İstanbul'da yayımlanmış haftalık bir gazete.

cemâdiyyet

:

جماديت

(a. i.) : cansızlık, ruhsuzluk, donukluk.

cemeliyye

:

جمليه

(a. i.) : zool. devegiller. 

cem'î

:

 

2) sosy. ortaklaşa, fr. collectif.

cem'iyyet-geh

:

جمعيتگه

(a. f. b. i.) : (bkz. : cem'iyyet-gâh ).

cem'iyyet-i hatır

:

 

akıl ve fikir topluluğu.

cemşîd-i mâhî-gîr

:

 

1) Hz. Süleyman; 2) Hz. Yunus; 3) mec. güneş : 

cem'ü telfîk

:

 

(toplama ve birleştirme) : ed. (bkz. : tenâsüb).

cenâb-ı Mevlevî

:

 

Hz. Mevlânâ.

cendal

:

جندال

(f. s.) : bayağı, aşağılık, adî [kimse].

cender

:

جندر

(f. i.) : eşya ve elbise gibi şey.

cenîn i tâmm-ül-hilka

:

 

hek. uzuvları tamamen teşekkül etmiş cepîn ( = karındaki çocuk> döl).

centıyanıyye

:

جنطيانيه

(a. i.) : bot. centiyangiller.

cenûben

:

جنوبا

(a. zf.) : cenup, güney yönünden.

cerabe

:

جرابه

(a. i.) : dağarcık,

cerâbe-i hafiyye

:

 

biy. bot. , zool. üreme dağarcığı, fr. conceptacle.

cerâsîm

:

جراثم

(a. i. cürsûme'nin c.) : dipler, kökler, tomurcuklar; mikroplar, hasta tohumlar.

cerâsîm i mütenâsile

:

 

bot. yeşil yosun hücreleri, fr. gonidies.

cereyân-ı elektrîkî

:

 

elektrik *akımı. 

cereyân-ı galvânî

:

 

fiz. volt. 

cereyân-ı mütemadi

:

 

fiz. doğru *akim. 

cerî

:

جري

(a. i.) : (bkz. : cery).

cerr

:

جر

(a. i.) : (bkz. : cer), [aslı : "cerr" dir].

cerşeft

:

جرشفت

(f. i.) : ed. hiciv.

cevâb ale-l-cevâb

:

 

cevaba cevap.

cevâb-ı bâ-savâb

:

 

-doğru cevap.

Cevâhir-ül-Ahbâr

:

 

(iyiliklerin cevherleri.) : sofi bilginlerden Antakyalı Şeyh Isaoğlu Şeyh Kası.m'ın, önce Arapça olarak yazıp sonra Türkçeye çevirdiği din ve ahlâk bilgileri veren eseri.

cevânân

:

جوانان

(f. i. cevan'ın c.) : (bkz. : civânân).

cevânî

:

جوانى

(f. i.) : (bkz. : civânî). 

cevâz-ı istihdam karârı

:

 

*atanabilme kararı, 

cevdet-i zihn

:

 

zihnin tazeliği, 

cevf-i batnî

:

 

anat. karın boşluğu, 

cevf-i galsamî

:

 

biy. solungaç kovuğu, 

cevf-i hicâbî

:

 

biy. *gozevi, fr. orbite, 

cevf-i nihâî

:

 

anat. omurilik kovuğu, 

cevf-i sadrî

:

 

anat. göğüs kovuğu, 

cevher-i ebyâz

:

 

biy. akmadde, fr. substance blanche.

cevher-i lâsık

:

 

biy. aglütinin.

cevher-i mücerred

:

 

mutlak cevher, madde hâlinde olmayan ve' kâinatın ruhunu meydana getiren nesne.

cevher-i sincabi

:

 

biy. bczmadde, fr. substance grise.

cevheriyye

:

جوهريه

(a. i.) : fels. cevhercilik, *tözcülük, fr. substantialisme. (bkz. : cevheri).

cevî

:

جوى

(f. i.) : bir arpa ölçüsündeki ağırlık.

cevşen-güzar

:

جوشن گذار

(f. b. s.) : zırh delen. 

cevz-i mâsil

:

 

bot. tatula.

cevz-ül-hind

:

 

bot. Hindistan cevizi.

cexr-i müsbit

:

 

bot. tutunma kökü, fr. racinefixatrice.

cezaî müeyyide

:

 

ceza baskısı.

cezâir-i halidât

:

 

Kanarya adaları.

cezâir-i saadet

:

 

(saadet adaları) : Kanarya adaları.

cezbe yâb

:

جذبه ياب

(a. f. b. s.) : cezbeye tutulmuş, kendinden geçmiş.

cezbe-dârâne

:

جذبه دارانه

(a. f. b. zf.) : cezbeye tutulmuş gibi.

cezbe-dârî

:

جذبه داراى

(a. f. b. i.) : cezbeye tutulma hâ'i.

cezbiyye

:

جذبيه

(a. i.) : çekme, çekicilik.

cezî'

:

جذيع

(a. i.) : bot. küçük tomurcuk.

cez'-i adûdi-i re'sî

:

 

anat. kolbaş *anadamarı. 

cezîrei bürkâniyye

:

 

coğr. yanardağ adası, 

cezM tâiî

:

 

bot. *ikincîl kök.

cezr i murabba'

:

 

mat. karekök. 

cezr-i aslî

:

 

bot. anakök.

cezr-i ekmal

:

 

coğr. büyük *gidim, fr. morteseaux.

cezr-i hamız

:

 

kim. asit kökü 

cezr-i mihver

:

 

mat. kuvvet *ekseni. 

cezr-i mik'ab

:

 

mat. *küpkök. 

cezr-i muzâaf

:

 

mat. iki kök.

cezr-i şârî

:

 

anat. *kılkök.

ciger-hâr

:

جگر خوار

(f. b. s.) : kederli, sıkıntılı [kimse].

ciger-hâre

:

جگر خواره

(f. b. s.) : 1) çok eziyet çeken kimse. 2) merhametsiz, gaddar. 3) i. büyücü.

ciger-feşne

:

جگر تشنه

(f. b. s.) : mec. Çok özleyen.

cihât-ı asüyye

:

 

2) coğr. *anayöhler. 

cihâz-ı asabî

:

 

anat. sinir sistemi. 

cihâz-ı basarı

:

 

anat. görme *aygıtı. 

cihâz-ı hazmî

:

 

biy. *sindirim *aygıtı. 

cihâz-ı muharrik

:

 

biy. hareket sistemi, * devinim düzeni, fr. système locomotrice.

cihâz-ı müfriğ

:

 

biy. boşaltım aygıtı, 

cihâz-ı tenasül-i şeybiyye

:

 

bot. apotek. 

cihâz-ı teneffüsî

:

 

anat. * solunum * aygıtı.

cildî

:

جلدى

(a. s.) : ciltle, deri ile *ilgili. 

cildi ihsaslar

:

 

fels. deri *duyumları, fr. sensations cutanées.

cildiyye

:

جلديه

(a. i.) : hek. cilt hastalıkları kliniği.

cilve-fürûş

:

جلوه فروش

(a. f. b. s.) : "cilve satan" : cilveli, kırıtkan.

cilve-sâzî

:

جلوه سازى

(a. f. b. s.) : cilve yapma, cilvelilik.

cinâs-ı darbî

:

 

ed. pekiştirme sıfatiyle yapılan , cinas [Kapkara ise ne çıkar badesi renğîn olsun., gibi].

cinsî terbiye

:

 

fels. *cinsel *eğitim, fr. éducation sexuelle.

cirye

:

 

2) biy. börkenek, fr. bonnet.

cism i azm

:

 

anat. kemik gövdesi, fr. diaphyse, 

cism i latîf

:

 

1) beş duygu ile idrâk edilemeyen cinler, melekler; 2) mec. güzel kadın veya kız.

cism-i billûrî

:

 

anat. billur cisim, 

cism-i gayr-i muzî

:

 

fiz. ışıksız cisim, 

cism-i muhâmî

:

 

biy. *sümüksü cisim.

cism-i mürekkeb

:

 

kim. *bileşik cisim.

cism-i müteharrik

:

 

fiz. harekette olan cisîm.

cism-i sefenî

:

 

biy. nasırlı cisim.

cism-i semavî

:

 

astr. gökcismi, fr. astre.

cism-i sulb

:

 

fiz. katı cisim.

Cisr-i Ergene

:

 

(Ergene köprüsü) : Uzunköprü' nün eski adı.

cûş ü hurûş

:

 

taşıp coşma.

cûşen

:

 

(f. i.) : (bkz. : cevşen).

cübbe i Yûsuf

:

 

(Yusuf'un cübbesi.) : Hz. Yusuf'un atıldığı kuyu.

cüdâî

:

جدائ

(f. i.) : (bkz. : cüdayı),

cüft-i felek

:

 

Güneş ile Ay.

cül

:

جل

(a. i.) : çul.

cüleyde

:

جليده

(a. i.) : zool. dericilik, fr. pellicule.

cümle-i istidrâkiyye

:

 

gr. *karşıtlı cümlecik, 

cümle-i şartiyye-i faraziyye

:

 

gr. sözde şart cümleciği.

cümmâ'ül-keff

:

 

(dertop olmuş avuç) : yumruk.

cünbiş-i evvel

:

 

1) kaza ve kaderin başlangıcı; 2) feleğin hareketi; 3) gezegenlerin Hamel burcundaki hareketi.

Cünûn-i Aşk

:

 

Abdülhak Hâmid'in basılmamış manzum bir tiyatro eseri.

cür'a-dân

:

جرعهدان

(a. f. b. i.) : 1) içki kadehinin dibinde kalan kısım. 2) şarap artıklarının döküldüğü kap.

cür'a-nûşân

:

جرعه نوشان

(a. f. b. i.) : içki içenler.

cüseyme

:

جسيمه

(a. i.) : cisimcik, fr. corpuscule.

cüst ü çâlâk

:

جست و چالاك

(f. b. s.) : çabuk hareketli, çevik.

cüzeyrevî

:

جزيروى

(ä. i.) : adalı, adada oturan.

cüz-i ferdî

:

 

atomal.

cüz-i ferdiyye

:

 

fels. atomculuk, fr. atomismo.