bâb-ı cennet

:

 

cennetin kapısı.

bacer-i necmî

:

 

jeol. yıldıztaşı, fr. ayenturine.

bâd per

:

باد پر

(f. b. i.) : 1) kâğıttan yapılmış uçurtma. 2) s. kendini beğenen, övünen kimse. 3) kamçı" topacı.

bâdâş

:

باداش

(f. i.) : mükâfat.

bâd-dâr

:

باد دار

(f. b. s.) : 1) kibirf. 2) şişman. 3) deli. 4) hiç bir işle *ilgisi olmayan kimse.

bâde-fersây

:

باده فرساى

(f. t. s.) : aşırı şötap içmekten yıpranmış kimse.

bâde-hâr

:

باد خوار

(f. b. i.) : şarap içen. ( bkz. : bâde-keş ).

bâde-i cüvân

:

 

taze şarap, 

bâde-i pîr

:

 

eski, yıllanmış şarap.

bâde-perestân

:

باده پرستان

(f. b. s. bâde-perest'în c.) : şaraba tapanlar, şaraba pek düşkün olanlar.

bâd-fürûş

:

باد فروش

(f. b. s.) : bir kimseyi, soyunu sopunu sayarak öven dalkavuk.

bâd-ger, bâd-ges

:

بادگر ، بادگس

(f. b. i.) : (bkz. : bâd-gerd ).

bâdı

:

 

4) fels. * sonsal, aposteriyori.

bâd-ı neva

:

 

ses, nağme; nakarat.

bâd-ı nev-rûz

:

 

bahar rüzgârı.

bâd-ı sabâ

:

 

2) müz. adı manzum anonim bir edvarda geçen makam.

bâd-ı semûm

:

 

sam yeli.

bâdîc

:

باديج

(f. i.) : potur; Jozluk.

bâdincâniyye

:

باديجانيه

(a. i.) : bot. patlıcangiller, fr. aubergine.

bâd-rengîn

:

 

mec. 1) şiir; 2) methiye, övgü.

bâd-sehâ

:

باد سخا

(f. a. b. s.) : 1) cömert. 2) i. mec. [bu] dünya.

bâd-serî

:

باد سرى

(f. b. i.) : 1) kibirlilik.2) âsîlik. 3) taassup. " : 

ba'dü bu'din

:

بعد بعدٍ

(a. zf.) : hayli .zaman sonra, neden sonra.

bâf-kâr

:

بافكار

(f. b. i.) : dokuyucu, çulha.

bâft

:

بفت

(f. i.) : kumaş.

bâfte

:

بفته

(f. s.) : dokunmuş.

bagi

:

بغى

(a. i.) : serkeşlik, azgınlık.

Bağdadî

:

بغدادى

(a. b. i.) : Bağdatlı,

bâğ-ı bedî'

:

 

mec. cennet, (bkz. : bağ-ı vesî').

bâğ-ı vahş

:

 

hayvanat bahçesi.

bâğ-ı vesî'

:

 

mec. cennet, (bkz. : bağ-ı bedî).

bâğ-istân

:

باغستان

(f. b. i.) : bağlık, bahçelik.

bâh

:

باخ

(f. i.) : yol. (bkz. : râh, tarîk).

bahârân

:

بهاران

(f. i.) : İlk yaz.

bâ-hem

:

باهم

(f. b. zf.) : birarada, birlikte.

bahr-i muhit

:

 

coğr. okyanus, 

bahri muhîtî

:

 

coğr. *okyanusal. 

bahr-i nâzik

:

 

müz. adı Kırşehirli Yusuf'un edvarında geçen makam.

bahriyye

:

 

2) deniz kaplumbağaları.

bahtiyar

:

 

2) müz. 'güneydoğu Anadolu, Musul ve Bağdat'ta kullanılan bir makam.

baîd-i lâzım

:

 

müz. bir.makamın seyir dahilinde, bulunup da istimali yok- denecek kadar o makama dâhil olan perdelere denir ki sabâ makamının seyrinde neva perdesinin cüz'i bulunması gibi.

bâis-i feryâd

:

 

feryadettiren, bağırtan.

baj-dân

:

باژدان

(f. b. i.) : vergi ve gümrük sandığı.

bakariyye

:

بقريه

(a. s.) : zool. sığırlar.

bakıyye

:

 

2) müz. küçükçe küçük ikili aralığının edvar kitaplarındaki adı.

bakıyyet-üs-seyf

:

 

kılıç artığı.

bakıyyevî sahra

:

 

jeol. kırıntı külte, fr. roche détritique.

bâkirân

:

باكران

(a. f. i. bâkir'in c.) : bakireler kizoğlankızlar. 

bâkirân-ı behişt

:

 

cennet hurileri.

bakkal-hâne

:

بقالخانه

(a. f. b. i.) : bakkal dükkânı.

bakkaliyye

:

بقاليه

(a. i.) : 1) bakkalın sattığı yiyecek maddeleri. 2) bakkala verilen ücret.

baklîn

:

بقلين

(a. i.) : legümin. 

bâlâ kesîde

:

بالاكشيده

(f. b. s.) : boy atmış, uzun boylu.

bâlâ vü pest

:

 

1) üst-alt; 2) mec. gök ve yer. 

bâlâ-bülendân

:

بالا بلندان

(f. b. s. bâlâ-bülend'in c.) : uzun boylular.

bâlâ-kadd

:

بالاقد

(f. a. b. s.) : uzun boylu.

bâliş i zer

:

 

sırmalı yastık.

bâliş-i par

:

 

kuştüyü yastık, 

bâm-geh

:

بامگه

(f. b. i.) : (bkz. : bâm-gâh). 

bâm-ı hadrâ

:

 

(yeşil çatı) : gökyüzü, 

bâm-ı nühüm

:

 

mec. dokuzuncu felek, 

bâm-ı refî'

:

 

(yüksek çatı) : gök.

bana

:

بانه

(f. i.) : kasık.

Bârika-yı Zafer

:

 

Namık Kemal'in 18 72'de basılmış İstanbul'un Fethini anlatan bir eseri.

bârud-hâne

:

بارودخانه

(f. b. i.) : 1) barut imal edilen fabrika veya aötlye. 2) barut konulan ve saklanan yer.

basaliyye

:

بصليه

(a. i.) : bot. soğan, 

basar-ı ayneynî

:

 

psik. iki gözle görme, fr. vision binoculaire.

bâsıta

:

باسطه

(a. i.) : biy. açan, fr. tenseur.

basîta-i şemsiyye

:

 

astr. güneş saati, fr. cadran solaire.

baytarı

:

بيطرى

(a. s.) : baytarlıkla, veterinerlikle *ilgîli. [müen. "baytariyye"].

bâz

:

 

4) tekrar, geri; yine; 5) bir kulaç boyu; 6) iniş; 7) fark etme, ayırma; 8) sel uğrağı; ^9) yan taraf; 10) karış; 11) dönük; 12) şarap; 13) haraç.

bâzâr-ı âlem

:

 

bütün çarşı, pazar,

bâzâr-ı Ukâz

:

 

(bkz. : sûk-ı Ukâz).

be vefk-ı matlûb

:

 

istenildiği gibi. bevle : 3) biy. , kim. üre.

bebgaiyye

:

ببغأيه

(a. i.) : fels. papağanlık, fr. psittacisme.

becce-i kûy

:

 

(bkz. : veled-i gayr-i meşru), 

bed suret

:

بد صورت

(f. a. b. s.) : hali, tavrı, biçimi kötü.

bedahet

:

 

2) mant. apaçıklık, fr. evidence.

bed-encâm

:

بد انجام

(f. a. b. s.) : sonu kötü.

bedîiyyât

:

بديعيات

(a. i.) : estetik, (bkz. : ilm-i bedâyi').

bed-kadem

:

بد قدم

(f. a. b. s.) : ayağı uğursuz, kademsiz.

bedrgevher

:

بد گوهر

(f. b. s.) : cevheri fena, mayası bozuk.

bedr-i kâmil

:

 

ayın ondördüneü gecesi, dolunay.

bedri münîr

:

 

parlak dolunay.

bedriyye

:

بدريه

(a. s.) : 1) ["bedri" kelimesinin müen.]. (bkz. : bedri). 2) i. kadın adı.

bed-şükûn

:

بدشكون

(f. b. s.) : uğursuz.

Beferiyyet

:

 

2) başyazarı Dr. Nevzat olan ve Paris'te yayımlanmış aylık bir dergi.

behâim

:

بهأم

(a.) : (bkz. : behîme).

be-hakkı

:

بحق

(f. a. z.) : hakkı için. 

be-hakkı Hudâ

:

 

Allah - hakkı için.

belâ-keşîde

:

بلا كشيده

(a. f. b. s.) : belâ çekmiş.

belâ-senc

:

بلا سنج

(a. f. b. s.) : belâ tartan.

belsemî

:

بلسمى

(a. s.) : pelesenk yağı .ile *ilgili.

belûtiyye

:

بلوطيه

(a. i.) : bot. palarriutlar.

belvâye

:

بلوايه

(f. i.) : kırlangıç.

bend, bendiyye

:

بند ، بنديه

(f. i.) : ed. terkîb-i bend ve tercî-i bend'lerde, terkîb-hâne ve terci'-haneleri birbirine bağlayan beyitler.

bendî

:

بندى

(f. i.) : esir, köle. 

bend-i âhenîn

:

 

(demir bağ) : kelepçe.

benefsenciyye

:

بنفسنجيه

(a. i.) : bot. menekşegiller, fr. violacées.

benefşî

:

بنفشى

(f. s.) : menekşe renginde, mor.

berâtî

:

براتى

(f. i.) : fikaraya verilen eski elbise.

berây-i hatır

:

 

hatır için.

berây-i isticvâb

:

 

sorgu maksadîyle.

berây-i istikbâl

:

 

karşılamak için.

berây-i ma'lûrnat

:

 

bilgi vermek için.

berbah

:

بربخ

(a. i.) : anat. erbezi üstü,, fr. épididyme.

besâvend

:

بساوند

(f. i.) : (bkz. vend).

beste-hân

:

بسته خوان

(f. b. i.) : beste okuyan, şarkıcı.

beste-hisar

:

 

müz. adı Nasır «Abdülbaki'nin Tedkik ve Tahkik'inde geçen makam.

beste-ısfahân

:

 

müz. Isfahan makamı gibi başladıktan scnra özaşıtla İrak perdesinde, karar veren makam.

beste-nigâr-hisârek

:

 

müz. adı anonim ve manzum" bir edvarda geçen makam.

beste-nigâr-ı atîk

:

 

müz. adı ilkönce Nasır Áb-dülbaki'nin Tedkik ve Tahkik'inde geçen . makam.

beste-nigâr-ı kadîm

:

 

müz. adı ilk olarak Nasır Abdülbaki'nin Tedkik ve Tahkikinde terkipler arasında geçen makam.

beste-pâ

:

بسته پا

(f. b. s.) : ayağı bağlı.

beşere-î muhât-ı rasafî

:

 

anat. yassı epitelyum, fr. epithelium pavfmenteux.

beşere-i muhât-ı üstünâvî

:

 

anat. silindirsel epitelyum. -

beşere-i muhtâtiyye-i mi'de

:

 

biy. mide sümük zarı.

bevvâbet

:

بوابت

(a. i.) : kapıcılık.

beyâtî-hisâr

:

 

müz. adı anonim bir edvar-ı ilm-i musikide geçen makam.

beyn el-cinseyn

:

 

fels. cinsarası, fr. intersexuel, 

beyn en-nehreyn

:

 

iki nehir arasında.

beyn-ed-dıl'î

:

 

anat. eğeler arası, fr. intercostal.

beyn-el mèdâreyn

:

 

coğr. tropikler arası, fr. intertropical.

beyn-el ulemâ

:

 

âlimler arasında.

beyn-el-bahreyn

:

 

müz. adı anonim bir edvarda geçen makam.

beyn-el-esâbî

:

 

biy. parmaklararası, fr. interrigital.

beyn-el-ihvân

:

 

eş dost arasında.

beyn-el-kıtaât

:

 

coğr. karalar arası.

beyn-el-mefâsıl

:

 

anat. *eklemlerarası, fr. inter, articulaire.

beyn-el-üdebâ

:

 

edipler arasında.

beyn-es seyyârât

:

 

(gezegenler arası) : astr. güneş çevresinde dolanan cisimler arasındaki boşluk, ' fr. interplanétaire.

beynûnet

:

 

3) astr. gezegen-yer-güneş üçlüsünün *oluşturduğu *açı, fr. elongation.

beynûnet-i a'zamiyye

:

 

astr. *uzanım, fr. elongation.

beyrr-el-hücrevî

:

 

biy. hücrelerarası, fr. intercellulaire.

beyt-i ahzân

:

 

1) gam ve keder yuvası; 2) (bkz. : beyt-ül-ahzân).

beyt-i halfî

:

 

biy. ardoda, fr. chambre postérieure.

Beyt-i Haram

:

 

(bkz. : Beyt-ül-Harâm). 

beyt-i kuddâmî

:

 

biy. önoda, fr. chambre .antérieure.

beyt-i muzlim

:

 

karanlık oda. 

beyt-ül-Haram

:

 

Kâbe.

Beyt-ül-Mukaddes

:

 

(bkz. : Beyt-ül-Makdis ).

beyt-üs-sadaka

:

بيت الصدقه

(a. b. i.) : yardım sandığı.

beyyinât

:

بينات

(a. beyyine'nin ç.) : deliller, şahitler, *tanıklar.

beyzâ bâz

:

بيضاباز

(a. f. b. s. ve i.) : yumurtalarla gözbagıcılığı ve elçabukluğu yapan oyuncu.

bezm-ârâ

:

 

müz. adı Nasır Abdülbaki'nin Tedkik ve Tahkikinde terkipler arasında geçen makam : 

bezm-i Cem

:

 

1) Iran mitolojisindeki Cem'in içki meclisi; 2) Bektaşilerin içki âyinleri.

bezm-i elest

:

 

tas. Allah'ın ruhları yaratıp "elestü bi-rabbiküm ( = ben sizin Rabbiniz değilmiyim?"- dediği an.

bezm-i mey

:

 

içki meclisi, (bkz. : meclis-i mey).

bi d-da've

:

بالدعوه

(a. zf.) : davet ede- -hôdane).

bid'at-i makbule

:

 

makbul olan, beğenilen yenilik.

bid'at-i merdûde

:

 

reddedilen,- beğenilmeyen yenilik.

bi-d-da'vâ

:

بالدعوى

(a. zf.) : dâva ederek

bi-d-devletü ve-l-ikbâl

:

بالدولت والاقبال

(a. b. faydasızlık, yararsızlık, zf.) : devlet ve ikbal ile. 

bi-d-devr

:

بالدور

(a. zf.) : devrederek, boş yere konuşan, geveze. dolaşarak. 

bi-dduâ'

:

بالدعاء

(a. zf.) : dua ederek. lışan. 

bî-derd

:

بى درد

(f. a. b. s.) : dertsiz, sessiz.

bî-dermân

:

بى درمان

(f. b. s.) : dermansız, güçsüz

bîd-i müşk

:

 

bot. sultanî söğüt..

bîd-i sürh

:

 

bot. kızılsöğüt. mjs mazmun. sağlıkla

bîdvend

:

بيدوند

(f. i.) : kantaşı.

bî-fâide

:

بى فاءده

(f. a. b. s.) : faydasız, 

bî-fütûr

:

بى فتور

(f. a. b. zf.) : (bkz. : bila-fütur)

bî-gamm

:

بى غم

(f. a. b. s.) : gamsız, 

bîgâne-meşreb

:

بيگانه مشرب

(f. a. b. s.) : kayıtsız tabiatlı, tanıyıpta tanımamazlıktan gelen

bî-hâb

:

بيخواب

(f. b. s.) : uykusuz, kal etmeden, geçmeden, bulaşmadan. 2) kavrama uyumaz, uyanık. dan.

bî-hadd ü pâyân

:

 

sınırsız ve sonsuz, uçsuz bucaksız, tükenmez. 

bî-hıred

:

بيخرد

(f. b. s.) : akılsız, kafasız. etmeden, rüşvet almadan.

bih-rûz, faih rûze

:

بهروز ، بهروزه

(b. s.) : 1) günü iyi" : iyi günlü, mutlu. 2) i. kıymetli bir 

bî-hûd

:

بيخود

(f. b. s.) : (bkz. : bî-hod).

bî-hûdâne

:

بيخودانه

(b. zf.) : (bkz. : bî-

bî-hûde-gî

:

بيخودگى

(f. b. i.) : beyhudelik,

bî-hûde-gû

:

بيخودگو

(f. b. s.) : boşuna,

bî-hûde-kâr

:

بيخودكار

f. b. s.) : boşuna çabî-hurûf u lafz u.savt harfsiz, sözsüz ye 

Bih-zâd

:

 

2) h. i. erkek adı; 3) XV. Yüzyılda kedersiz.yaşamış İranlı ünlü bir minyatürcü.

bî-i'tibâr

:

بى اعتبار

(f. a. b. s.) : itibarsız.

bikr-i mazmun

:

 

orijinal ve ilk olarak söylen

bilâ tashih

:

بلا تصحيح

(a. b. zf.) : tashih edilmeden, düzeltilmeden.

bi-l-âfîye

:

بالعافيه

(a. zf.) : afiyetle,

bilâ-fütûr

:

بلا فتور

(a. b. zf.) : korku yararsız. suzca, aldırmayarak, bezmeksizin.

bilâ-ihtâr

:

بلا اخطار

(a. b. zf.) : ihtar edil bilâ-fütûr) meden, hatırlatılmadan.

bilâ-inkıtâ'

:

بلا انطاع

(a. b. zf.) : devamlı, tasasız. sürekli.

bilâintihâb

:

بلا انتخاب

(a. b. zf.) : seçilme kayıtsız tabiatlı, tanıyıp da tanımamazlıktan gelen den, seçmeden. 

bilâ-intikal

:

بلا انبقال

(a. b. zf.) : 1) Inti-

bilâ-irtikâb

:

بلا ارتكاب

(a. b. zf.) : irtikap

bilâ-isbât

:

بلاثبات

(a. b. s.) : isbatsız.

bilâ-isticvâb

:

بلا استجواب

(a. b. zf.) : sorma taş. dan, söyletmeden.

bilâ-iş'âr

:

بلا اشعار

(a. b. zf.) : iş'ar etmeden, bildirmeden, haber vermeden.

bilâ-tahkîk

:

بلا تحقيق

(a. b. zf.) : tahkik etmeden, sorup soruşturmadan.

bilâ-taksîr

:

بلا تقصير

(a. b. s.) : taksirsiz, kusursuz.

bilâ-teemmül

:

بلا تأمل

(a. b. zf) : düşünmeksizin, irticalen.

bil-ihtimâm

:

بلاهتمام

(a. b. zf.) : ödenerek, özenle, dikkat ederek, dikkatle.

bil-ihtirâm

:

بلا حترام

(a. zf.) : saygı duyarak, saygıyla.

bil-kimyâ

:

بلكيميا

(a. zf.) : kimyaca.

billûrî

:

بلوري

(a. i.) : kim. billur.

billûrî, biilûriyye

:

بلوري ، باللوريه

(a. s.) : billurdan yapılmış veya billur ile *ilgili Escâm-ı biilûriyye : billurdan yapılmış cisimler.

billûrîn

:

بللورين

(a. s.) : billur gib; billurdan.

bilsâniyye

:

بلسانيه

(a. i.) : bot. 1) sarmaşıkgiller. 2) hanımeligiller.

bilur

:

بلور

(f. i.) : billur.

bi-lutfihi

:

بلطفه

(a. s.) : lütuf, kerem ve inayetiyle.

bi-ma'nâhü

:

بمعناه

(a. s.) : yine" o mânaya, yine o *anlama.

bi-mânend

:

بيمانند

(f. b. s.) : manendi, eşi, benzeri olmayan, (bkz. : bî-hemâl, bî-nazîr).

bî-mübâlât

:

بيمبالات

(f. b. s.) : dikkatsiz, kayıtsız, saygısız.

bî-namâzî

:

بينمازى

(f. b. i.) : 1) namazsızlık, beynamazlık. 2) kadınların aybaşı hâli.

bî-nemekî

:

بى نمكى

(f. b. i.) : 1) tuzsuzluk, lezzetsizlik, tatsızlık. 2) mec. tatsızlık, vefasızlık.-

bî-nişân

:

بى نشان

(f. b. s.) : nişansız, işaretsiz.

bî-niyâz

:

بى نياز

(f. b. s.) : yalvarmasız', yakarmasiz; ihtiyaçsız. (bkz. : müstağni).

bî-niyâzî

:

بى نيازى

(f. i.) : zenginlik.

bi-n-nefsihi

:

بالنفسه

(a. zf.) : fels. içinden, kendiliğinden, fr. spontané.

bî-nümûd

:

بنمود

(f. b. s.) : 'belirmez, görünmez.

binye

:

بنيه

(a. i.) : (bkz. : bünye).

bî-revgan

:

بى روغون

(f. b. s.) : yağsız.

bî-riyâ

:

بى ريا

(f. a. b. s.) : riyasız, yalansız

birr ü takva

:

 

çocuğun ana ve babasına itaatliolması.

Bi-san

:

بى ثان

(f. a. b. s.) : (bkz. : bî-sani)

bî-serân

:

بى سران

(f. b. s.) : "başsızlar" : ana-baba terbiyesi görmemiş olanlar; başıboş olanlar.

Bism

:

بسم

(a. zf.) : ["bi + ism" den] : ismiyle, adiyle.

bî-şekl

:

بى شكل

(f. a. b. s.) : fels. , kim. şekilsiz, fr. amorphe.

bitâ-kayd ü şart

:

 

kayıtsız ve şartsız, kesin olarak.

bi-t-te'sîr

:

 

(a. zf.) : tesir ederek, *etkileyerek.

bî-vakt

:

بيوقت

(f. a. k. s.) : vakitsiz, uygunsuz, (bkz. : nâ-be-hengâm, nâ-be-mevsim).

bî-zeneb

:

بي ذنب

(a. b. s.) : zool. kuyruksuz, fr. anoures.

bî-zevâl

:

بيزوال

(a. f. b. s.) : zevalsiz; fânî, geçici olmayan.

bu'd-i beyn el-hücrevî

:

 

anat. *göze arası boşluğu, fr. espace intercellulaire.

bu'd-i kutb

:

 

astr. kutup uzaklığı, fr. distance polaire.

bu'd-i mihrâkî

:

 

fiz. *odak uzaklığı, fr. distance focale.

bu'd-i mümass

:

 

mat. * teğet uzunluğu, fr. longueur de tangente.

bu'd-i müzevvâ

:

 

astr. *açı uzaklığı, fr. distance angulaire.

bu'd-i semt-ür-re's

:

 

mat. başucu uzaklığı, fr. distance zénithale.

buhayre-i dem'iyye

:

 

anat. gözyaşı pınarı.

buhran sühuneti

:

 

fiz. kritik sıcaklık.

buhûr-i meryem

:

 

bot. tavşankulağı, fr. cyclamen.

bukrâtî

:

بقراطى

(a. s.) : eski Yunan hekimi ünlü Hipokratis'e ait, onunla *ilgili.

bukrâtiyyûn

:

بقراطيون

(a. i. c.) : ünlü hekim Hipokratis'in yolunda, izinde olanlar.

Bundukî

:

بندوقى

(f. i.) : bir altın para. Türkçede "Fîndık altını" denilen Bundukî adı, Venedik şehrinin Arapça adı olan Bundukiyye'den gelmiştir. 

bundukiyye

:

بندقيه

(a. i.) : Tatar oku. [Bunduk kelimesinden gelen bu ad, Arapçada ve bazı Türk lehçelerinde yaşamış olup daha ziyade Arap âleminin doğu bölgelerinde kullanılmıştır].

bûrânî

:

برانى

(f. i.) : pirinçli ve yoğurtlu ıspanak ve benzeri sebze yemeği

Burc-i Delfín

:

 

astr. Yunus, fr. Dauphin. 

Burc-î evliya

:

 

Bağdat şehri.

burc-i hûşe

:

 

1) sümbüle burcu; 2) arslan burcu.

burc-i Süreyya

:

 

mec. güzelin ağzı.

Burc-ül-Esed

:

 

astr. Aslan takımyıldızı.

bûre

:

 

2) nebat şekeri. , 

burûc-i isnâ aşer

:

 

[Hamel,- Sevr, Cevza, Sere-tan, Esed, Sünbüle, Mîzân, Akreb, Kavs, Cedy, Delv, Hut].

bûselik-nevrûz

:

 

müz. Hızır bin Abdullah'ın edvarında geçen, buselik makamıyle nevruz sesinden meydana gelmiş terkip.

buseyle

:

بصيله

(a. i.) : bot. soğancık. Bûstân : 2) Şirazlı Şeyh Sadî'nin ünlü eseri.

bûstân pîrâ

:

بوستان پيرا

(f. b. i.) : "bahçe süsleyen" : bahçıvan..

bûstân-efrûz

:

بوستان افروز

(f. b. i.) : (bkz. : bûstân-fürûz).

butayn-i eymen

:

 

anat. sağ karıncık, 

butayn-i eyser

:

 

anat. sol karıncık.

büdd

:

بد

(a. i.) : 1) ayrılma, uzaklaşma; vazgeçme, (bkz. : tebâüd). 2) vazgeçme.

bülbülan

:

بلبلان

(f. i. bülbül'ün c.) : bülbüller.

bülbül-i gene

:

 

mec. baykuş.

bülend-bîn

:

بلند بين

(f. b. s.) : himmeti, gayreti büyük.

bülend-girây

:

بلند گراى

(f. b. s.) : büyüklüğe eğilen.

bülend-himmet

:

بلند همت

(f. a. b. s.) : himmeti, gayreti, çalışması yüksek olan.

bülend-nazar

:

بلند نظر

(f. b. s.) : (bkz. : bülend-bîn).

bülûc

:

بلوج

(f. i.) : 1) nişan. 2) horoz ibiği. 3) h. i. "büyük B ile" Bülûcistan halkından olan. -

bül-vefa

:

بوالوفا

(a. s.) : çok vefalı.

bünye-i dâhiliyye

:

 

bot. iç yapı, fr. structure interne.

bünye-i sünâiyye

:

 

bot. ikinci yapı, fr. structure secondaire.

bünye-i ûlâ

:

 

bot. birinci yapı, fr. structure primaire.

bürde (-)

:

برده

(f. s.) : isimlere eklenerek "götürülmüş, götürmüş, götüren" mânalarına birleşik kelimeler yapar : Dil-bürde : âşık gibi..

bürehne-sîne

:

برهنه سينه

(f. b. s.) : göğsü, bağrı açık.

bürkâniyyet

:

بركانيت

(a. i.) : jeol. volkanizm.

büstânî

:

بستانى

(a. i.) : bostancı, bahçıvan.

bütan

:

بتان

(f. s.) : 1) putlar. 2) s. güzeller. ,

büyeyz

:

بييض

(a. i.) : biy. yumurtacık, fr. ovule.

büzeyr

:

بزير

(a. j.) : bot. sporcuk.

büz-i kûhî

:

 

dağ keçisi.

büzûrât-ı müteharrike

:

 

bot. zoospor.

büzürg-gerdâniyye

:

 

müz. Hızır bin Abdullah'ın edvarına göre büzürg makamına gerdaniye âvâzesi-nin katılmasıyla elde edilen terkip.

büzürg-geveşt

:

 

müz. Hızır bin Abdullah'ın büzürg makamına geveşt avazesini katarak elde ettiği terkip.

büzürg-mâye

:

 

müz. Hızır bin Abdullah'a göre oniki makamdan büzürge maye avazesi katılmakla elde edilen terkip.

büzürg-nevrûz

:

 

müz. Hızır bin Abdullah'ın edvarında büzürg makamıyle nevruz avazesinin terkibiyle meydana gelen makam.

büzürg-selmek

:

 

müz. Hızır bin Abdullah'ın oniki makamdan büzürg selmek avazesini eklemekle elde ettiği terkip.

büzürg-şehnâz

:

 

müz. Hızır bin Abdullah'a göre büzürg makamına şehnaz âvâzesi eklemekle elde edilen tqfkip.