bâb-ı cennet |
: |
|
cennetin kapısı. |
bacer-i necmî |
: |
|
jeol. yıldıztaşı, fr. ayenturine. |
bâd per |
: |
باد پر |
(f. b. i.) : 1) kâğıttan yapılmış uçurtma. 2) s. kendini beğenen, övünen kimse. 3) kamçı" topacı. |
bâdâş |
: |
باداش |
(f. i.) : mükâfat. |
bâd-dâr |
: |
باد دار |
(f. b. s.) : 1) kibirf. 2) şişman. 3) deli. 4) hiç bir işle *ilgisi olmayan kimse. |
bâde-fersây |
: |
باده فرساى |
(f. t. s.) : aşırı şötap içmekten yıpranmış kimse. |
bâde-hâr |
: |
باد خوار |
(f. b. i.) : şarap içen. ( bkz. : bâde-keş ). |
bâde-i cüvân |
: |
|
taze şarap, |
bâde-i pîr |
: |
|
eski, yıllanmış şarap. |
bâde-perestân |
: |
باده پرستان |
(f. b. s. bâde-perest'în c.) : şaraba tapanlar, şaraba pek düşkün olanlar. |
bâd-fürûş |
: |
باد فروش |
(f. b. s.) : bir kimseyi, soyunu sopunu sayarak öven dalkavuk. |
bâd-ger, bâd-ges |
: |
بادگر ، بادگس |
(f. b. i.) : (bkz. : bâd-gerd ). |
bâdı |
: |
|
4) fels. * sonsal, aposteriyori. |
bâd-ı neva |
: |
|
ses, nağme; nakarat. |
bâd-ı nev-rûz |
: |
|
bahar rüzgârı. |
bâd-ı sabâ |
: |
|
2) müz. adı manzum anonim bir edvarda geçen makam. |
bâd-ı semûm |
: |
|
sam yeli. |
bâdîc |
: |
باديج |
(f. i.) : potur; Jozluk. |
bâdincâniyye |
: |
باديجانيه |
(a. i.) : bot. patlıcangiller, fr. aubergine. |
bâd-rengîn |
: |
|
mec. 1) şiir; 2) methiye, övgü. |
bâd-sehâ |
: |
باد سخا |
(f. a. b. s.) : 1) cömert. 2) i. mec. [bu] dünya. |
bâd-serî |
: |
باد سرى |
(f. b. i.) : 1) kibirlilik.2) âsîlik. 3) taassup. " : |
ba'dü bu'din |
: |
بعد بعدٍ |
(a. zf.) : hayli .zaman sonra, neden sonra. |
bâf-kâr |
: |
بافكار |
(f. b. i.) : dokuyucu, çulha. |
bâft |
: |
بفت |
(f. i.) : kumaş. |
bâfte |
: |
بفته |
(f. s.) : dokunmuş. |
bagi |
: |
بغى |
(a. i.) : serkeşlik, azgınlık. |
Bağdadî |
: |
بغدادى |
(a. b. i.) : Bağdatlı, |
bâğ-ı bedî' |
: |
|
mec. cennet, (bkz. : bağ-ı vesî'). |
bâğ-ı vahş |
: |
|
hayvanat bahçesi. |
bâğ-ı vesî' |
: |
|
mec. cennet, (bkz. : bağ-ı bedî). |
bâğ-istân |
: |
باغستان |
(f. b. i.) : bağlık, bahçelik. |
bâh |
: |
باخ |
(f. i.) : yol. (bkz. : râh, tarîk). |
bahârân |
: |
بهاران |
(f. i.) : İlk yaz. |
bâ-hem |
: |
باهم |
(f. b. zf.) : birarada, birlikte. |
bahr-i muhit |
: |
|
coğr. okyanus, |
bahri muhîtî |
: |
|
coğr. *okyanusal. |
bahr-i nâzik |
: |
|
müz. adı Kırşehirli Yusuf'un edvarında geçen makam. |
bahriyye |
: |
|
2) deniz kaplumbağaları. |
bahtiyar |
: |
|
2) müz. 'güneydoğu Anadolu, Musul ve Bağdat'ta kullanılan bir makam. |
baîd-i lâzım |
: |
|
müz. bir.makamın seyir dahilinde, bulunup da istimali yok- denecek kadar o makama dâhil olan perdelere denir ki sabâ makamının seyrinde neva perdesinin cüz'i bulunması gibi. |
bâis-i feryâd |
: |
|
feryadettiren, bağırtan. |
baj-dân |
: |
باژدان |
(f. b. i.) : vergi ve gümrük sandığı. |
bakariyye |
: |
بقريه |
(a. s.) : zool. sığırlar. |
bakıyye |
: |
|
2) müz. küçükçe küçük ikili aralığının edvar kitaplarındaki adı. |
bakıyyet-üs-seyf |
: |
|
kılıç artığı. |
bakıyyevî sahra |
: |
|
jeol. kırıntı külte, fr. roche détritique. |
bâkirân |
: |
باكران |
(a. f. i. bâkir'in c.) : bakireler kizoğlankızlar. |
bâkirân-ı behişt |
: |
|
cennet hurileri. |
bakkal-hâne |
: |
بقالخانه |
(a. f. b. i.) : bakkal dükkânı. |
bakkaliyye |
: |
بقاليه |
(a. i.) : 1) bakkalın sattığı yiyecek maddeleri. 2) bakkala verilen ücret. |
baklîn |
: |
بقلين |
(a. i.) : legümin. |
bâlâ kesîde |
: |
بالاكشيده |
(f. b. s.) : boy atmış, uzun boylu. |
bâlâ vü pest |
: |
|
1) üst-alt; 2) mec. gök ve yer. |
bâlâ-bülendân |
: |
بالا بلندان |
(f. b. s. bâlâ-bülend'in c.) : uzun boylular. |
bâlâ-kadd |
: |
بالاقد |
(f. a. b. s.) : uzun boylu. |
bâliş i zer |
: |
|
sırmalı yastık. |
bâliş-i par |
: |
|
kuştüyü yastık, |
bâm-geh |
: |
بامگه |
(f. b. i.) : (bkz. : bâm-gâh). |
bâm-ı hadrâ |
: |
|
(yeşil çatı) : gökyüzü, |
bâm-ı nühüm |
: |
|
mec. dokuzuncu felek, |
bâm-ı refî' |
: |
|
(yüksek çatı) : gök. |
bana |
: |
بانه |
(f. i.) : kasık. |
Bârika-yı Zafer |
: |
|
Namık Kemal'in 18 72'de basılmış İstanbul'un Fethini anlatan bir eseri. |
bârud-hâne |
: |
بارودخانه |
(f. b. i.) : 1) barut imal edilen fabrika veya aötlye. 2) barut konulan ve saklanan yer. |
basaliyye |
: |
بصليه |
(a. i.) : bot. soğan, |
basar-ı ayneynî |
: |
|
psik. iki gözle görme, fr. vision binoculaire. |
bâsıta |
: |
باسطه |
(a. i.) : biy. açan, fr. tenseur. |
basîta-i şemsiyye |
: |
|
astr. güneş saati, fr. cadran solaire. |
baytarı |
: |
بيطرى |
(a. s.) : baytarlıkla, veterinerlikle *ilgîli. [müen. "baytariyye"]. |
bâz |
: |
|
4) tekrar, geri; yine; 5) bir kulaç boyu; 6) iniş; 7) fark etme, ayırma; 8) sel uğrağı; ^9) yan taraf; 10) karış; 11) dönük; 12) şarap; 13) haraç. |
bâzâr-ı âlem |
: |
|
bütün çarşı, pazar, |
bâzâr-ı Ukâz |
: |
|
(bkz. : sûk-ı Ukâz). |
be vefk-ı matlûb |
: |
|
istenildiği gibi. bevle : 3) biy. , kim. üre. |
bebgaiyye |
: |
ببغأيه |
(a. i.) : fels. papağanlık, fr. psittacisme. |
becce-i kûy |
: |
|
(bkz. : veled-i gayr-i meşru), |
bed suret |
: |
بد صورت |
(f. a. b. s.) : hali, tavrı, biçimi kötü. |
bedahet |
: |
|
2) mant. apaçıklık, fr. evidence. |
bed-encâm |
: |
بد انجام |
(f. a. b. s.) : sonu kötü. |
bedîiyyât |
: |
بديعيات |
(a. i.) : estetik, (bkz. : ilm-i bedâyi'). |
bed-kadem |
: |
بد قدم |
(f. a. b. s.) : ayağı uğursuz, kademsiz. |
bedrgevher |
: |
بد گوهر |
(f. b. s.) : cevheri fena, mayası bozuk. |
bedr-i kâmil |
: |
|
ayın ondördüneü gecesi, dolunay. |
bedri münîr |
: |
|
parlak dolunay. |
bedriyye |
: |
بدريه |
(a. s.) : 1) ["bedri" kelimesinin müen.]. (bkz. : bedri). 2) i. kadın adı. |
bed-şükûn |
: |
بدشكون |
(f. b. s.) : uğursuz. |
Beferiyyet |
: |
|
2) başyazarı Dr. Nevzat olan ve Paris'te yayımlanmış aylık bir dergi. |
behâim |
: |
بهأم |
(a.) : (bkz. : behîme). |
be-hakkı |
: |
بحق |
(f. a. z.) : hakkı için. |
be-hakkı Hudâ |
: |
|
Allah - hakkı için. |
belâ-keşîde |
: |
بلا كشيده |
(a. f. b. s.) : belâ çekmiş. |
belâ-senc |
: |
بلا سنج |
(a. f. b. s.) : belâ tartan. |
belsemî |
: |
بلسمى |
(a. s.) : pelesenk yağı .ile *ilgili. |
belûtiyye |
: |
بلوطيه |
(a. i.) : bot. palarriutlar. |
belvâye |
: |
بلوايه |
(f. i.) : kırlangıç. |
bend, bendiyye |
: |
بند ، بنديه |
(f. i.) : ed. terkîb-i bend ve tercî-i bend'lerde, terkîb-hâne ve terci'-haneleri birbirine bağlayan beyitler. |
bendî |
: |
بندى |
(f. i.) : esir, köle. |
bend-i âhenîn |
: |
|
(demir bağ) : kelepçe. |
benefsenciyye |
: |
بنفسنجيه |
(a. i.) : bot. menekşegiller, fr. violacées. |
benefşî |
: |
بنفشى |
(f. s.) : menekşe renginde, mor. |
berâtî |
: |
براتى |
(f. i.) : fikaraya verilen eski elbise. |
berây-i hatır |
: |
|
hatır için. |
berây-i isticvâb |
: |
|
sorgu maksadîyle. |
berây-i istikbâl |
: |
|
karşılamak için. |
berây-i ma'lûrnat |
: |
|
bilgi vermek için. |
berbah |
: |
بربخ |
(a. i.) : anat. erbezi üstü,, fr. épididyme. |
besâvend |
: |
بساوند |
(f. i.) : (bkz. vend). |
beste-hân |
: |
بسته خوان |
(f. b. i.) : beste okuyan, şarkıcı. |
beste-hisar |
: |
|
müz. adı Nasır «Abdülbaki'nin Tedkik ve Tahkik'inde geçen makam. |
beste-ısfahân |
: |
|
müz. Isfahan makamı gibi başladıktan scnra özaşıtla İrak perdesinde, karar veren makam. |
beste-nigâr-hisârek |
: |
|
müz. adı anonim ve manzum" bir edvarda geçen makam. |
beste-nigâr-ı atîk |
: |
|
müz. adı ilkönce Nasır Áb-dülbaki'nin Tedkik ve Tahkik'inde geçen . makam. |
beste-nigâr-ı kadîm |
: |
|
müz. adı ilk olarak Nasır Abdülbaki'nin Tedkik ve Tahkikinde terkipler arasında geçen makam. |
beste-pâ |
: |
بسته پا |
(f. b. s.) : ayağı bağlı. |
beşere-î muhât-ı rasafî |
: |
|
anat. yassı epitelyum, fr. epithelium pavfmenteux. |
beşere-i muhât-ı üstünâvî |
: |
|
anat. silindirsel epitelyum. - |
beşere-i muhtâtiyye-i mi'de |
: |
|
biy. mide sümük zarı. |
bevvâbet |
: |
بوابت |
(a. i.) : kapıcılık. |
beyâtî-hisâr |
: |
|
müz. adı anonim bir edvar-ı ilm-i musikide geçen makam. |
beyn el-cinseyn |
: |
|
fels. cinsarası, fr. intersexuel, |
beyn en-nehreyn |
: |
|
iki nehir arasında. |
beyn-ed-dıl'î |
: |
|
anat. eğeler arası, fr. intercostal. |
beyn-el mèdâreyn |
: |
|
coğr. tropikler arası, fr. intertropical. |
beyn-el ulemâ |
: |
|
âlimler arasında. |
beyn-el-bahreyn |
: |
|
müz. adı anonim bir edvarda geçen makam. |
beyn-el-esâbî |
: |
|
biy. parmaklararası, fr. interrigital. |
beyn-el-ihvân |
: |
|
eş dost arasında. |
beyn-el-kıtaât |
: |
|
coğr. karalar arası. |
beyn-el-mefâsıl |
: |
|
anat. *eklemlerarası, fr. inter, articulaire. |
beyn-el-üdebâ |
: |
|
edipler arasında. |
beyn-es seyyârât |
: |
|
(gezegenler arası) : astr. güneş çevresinde dolanan cisimler arasındaki boşluk, ' fr. interplanétaire. |
beynûnet |
: |
|
3) astr. gezegen-yer-güneş üçlüsünün *oluşturduğu *açı, fr. elongation. |
beynûnet-i a'zamiyye |
: |
|
astr. *uzanım, fr. elongation. |
beyrr-el-hücrevî |
: |
|
biy. hücrelerarası, fr. intercellulaire. |
beyt-i ahzân |
: |
|
1) gam ve keder yuvası; 2) (bkz. : beyt-ül-ahzân). |
beyt-i halfî |
: |
|
biy. ardoda, fr. chambre postérieure. |
Beyt-i Haram |
: |
|
(bkz. : Beyt-ül-Harâm). |
beyt-i kuddâmî |
: |
|
biy. önoda, fr. chambre .antérieure. |
beyt-i muzlim |
: |
|
karanlık oda. |
beyt-ül-Haram |
: |
|
Kâbe. |
Beyt-ül-Mukaddes |
: |
|
(bkz. : Beyt-ül-Makdis ). |
beyt-üs-sadaka |
: |
بيت الصدقه |
(a. b. i.) : yardım sandığı. |
beyyinât |
: |
بينات |
(a. beyyine'nin ç.) : deliller, şahitler, *tanıklar. |
beyzâ bâz |
: |
بيضاباز |
(a. f. b. s. ve i.) : yumurtalarla gözbagıcılığı ve elçabukluğu yapan oyuncu. |
bezm-ârâ |
: |
|
müz. adı Nasır Abdülbaki'nin Tedkik ve Tahkikinde terkipler arasında geçen makam : |
bezm-i Cem |
: |
|
1) Iran mitolojisindeki Cem'in içki meclisi; 2) Bektaşilerin içki âyinleri. |
bezm-i elest |
: |
|
tas. Allah'ın ruhları yaratıp "elestü bi-rabbiküm ( = ben sizin Rabbiniz değilmiyim?"- dediği an. |
bezm-i mey |
: |
|
içki meclisi, (bkz. : meclis-i mey). |
bi d-da've |
: |
بالدعوه |
(a. zf.) : davet ede- -hôdane). |
bid'at-i makbule |
: |
|
makbul olan, beğenilen yenilik. |
bid'at-i merdûde |
: |
|
reddedilen,- beğenilmeyen yenilik. |
bi-d-da'vâ |
: |
بالدعوى |
(a. zf.) : dâva ederek |
bi-d-devletü ve-l-ikbâl |
: |
بالدولت والاقبال |
(a. b. faydasızlık, yararsızlık, zf.) : devlet ve ikbal ile. |
bi-d-devr |
: |
بالدور |
(a. zf.) : devrederek, boş yere konuşan, geveze. dolaşarak. |
bi-dduâ' |
: |
بالدعاء |
(a. zf.) : dua ederek. lışan. |
bî-derd |
: |
بى درد |
(f. a. b. s.) : dertsiz, sessiz. |
bî-dermân |
: |
بى درمان |
(f. b. s.) : dermansız, güçsüz |
bîd-i müşk |
: |
|
bot. sultanî söğüt.. |
bîd-i sürh |
: |
|
bot. kızılsöğüt. mjs mazmun. sağlıkla |
bîdvend |
: |
بيدوند |
(f. i.) : kantaşı. |
bî-fâide |
: |
بى فاءده |
(f. a. b. s.) : faydasız, |
bî-fütûr |
: |
بى فتور |
(f. a. b. zf.) : (bkz. : bila-fütur) |
bî-gamm |
: |
بى غم |
(f. a. b. s.) : gamsız, |
bîgâne-meşreb |
: |
بيگانه مشرب |
(f. a. b. s.) : kayıtsız tabiatlı, tanıyıpta tanımamazlıktan gelen |
bî-hâb |
: |
بيخواب |
(f. b. s.) : uykusuz, kal etmeden, geçmeden, bulaşmadan. 2) kavrama uyumaz, uyanık. dan. |
bî-hadd ü pâyân |
: |
|
sınırsız ve sonsuz, uçsuz bucaksız, tükenmez. |
bî-hıred |
: |
بيخرد |
(f. b. s.) : akılsız, kafasız. etmeden, rüşvet almadan. |
bih-rûz, faih rûze |
: |
بهروز ، بهروزه |
(b. s.) : 1) günü iyi" : iyi günlü, mutlu. 2) i. kıymetli bir |
bî-hûd |
: |
بيخود |
(f. b. s.) : (bkz. : bî-hod). |
bî-hûdâne |
: |
بيخودانه |
(b. zf.) : (bkz. : bî- |
bî-hûde-gî |
: |
بيخودگى |
(f. b. i.) : beyhudelik, |
bî-hûde-gû |
: |
بيخودگو |
(f. b. s.) : boşuna, |
bî-hûde-kâr |
: |
بيخودكار |
f. b. s.) : boşuna çabî-hurûf u lafz u.savt harfsiz, sözsüz ye |
Bih-zâd |
: |
|
2) h. i. erkek adı; 3) XV. Yüzyılda kedersiz.yaşamış İranlı ünlü bir minyatürcü. |
bî-i'tibâr |
: |
بى اعتبار |
(f. a. b. s.) : itibarsız. |
bikr-i mazmun |
: |
|
orijinal ve ilk olarak söylen |
bilâ tashih |
: |
بلا تصحيح |
(a. b. zf.) : tashih edilmeden, düzeltilmeden. |
bi-l-âfîye |
: |
بالعافيه |
(a. zf.) : afiyetle, |
bilâ-fütûr |
: |
بلا فتور |
(a. b. zf.) : korku yararsız. suzca, aldırmayarak, bezmeksizin. |
bilâ-ihtâr |
: |
بلا اخطار |
(a. b. zf.) : ihtar edil bilâ-fütûr) meden, hatırlatılmadan. |
bilâ-inkıtâ' |
: |
بلا انطاع |
(a. b. zf.) : devamlı, tasasız. sürekli. |
bilâintihâb |
: |
بلا انتخاب |
(a. b. zf.) : seçilme kayıtsız tabiatlı, tanıyıp da tanımamazlıktan gelen den, seçmeden. |
bilâ-intikal |
: |
بلا انبقال |
(a. b. zf.) : 1) Inti- |
bilâ-irtikâb |
: |
بلا ارتكاب |
(a. b. zf.) : irtikap |
bilâ-isbât |
: |
بلاثبات |
(a. b. s.) : isbatsız. |
bilâ-isticvâb |
: |
بلا استجواب |
(a. b. zf.) : sorma taş. dan, söyletmeden. |
bilâ-iş'âr |
: |
بلا اشعار |
(a. b. zf.) : iş'ar etmeden, bildirmeden, haber vermeden. |
bilâ-tahkîk |
: |
بلا تحقيق |
(a. b. zf.) : tahkik etmeden, sorup soruşturmadan. |
bilâ-taksîr |
: |
بلا تقصير |
(a. b. s.) : taksirsiz, kusursuz. |
bilâ-teemmül |
: |
بلا تأمل |
(a. b. zf) : düşünmeksizin, irticalen. |
bil-ihtimâm |
: |
بلاهتمام |
(a. b. zf.) : ödenerek, özenle, dikkat ederek, dikkatle. |
bil-ihtirâm |
: |
بلا حترام |
(a. zf.) : saygı duyarak, saygıyla. |
bil-kimyâ |
: |
بلكيميا |
(a. zf.) : kimyaca. |
billûrî |
: |
بلوري |
(a. i.) : kim. billur. |
billûrî, biilûriyye |
: |
بلوري ، باللوريه |
(a. s.) : billurdan yapılmış veya billur ile *ilgili Escâm-ı biilûriyye : billurdan yapılmış cisimler. |
billûrîn |
: |
بللورين |
(a. s.) : billur gib; billurdan. |
bilsâniyye |
: |
بلسانيه |
(a. i.) : bot. 1) sarmaşıkgiller. 2) hanımeligiller. |
bilur |
: |
بلور |
(f. i.) : billur. |
bi-lutfihi |
: |
بلطفه |
(a. s.) : lütuf, kerem ve inayetiyle. |
bi-ma'nâhü |
: |
بمعناه |
(a. s.) : yine" o mânaya, yine o *anlama. |
bi-mânend |
: |
بيمانند |
(f. b. s.) : manendi, eşi, benzeri olmayan, (bkz. : bî-hemâl, bî-nazîr). |
bî-mübâlât |
: |
بيمبالات |
(f. b. s.) : dikkatsiz, kayıtsız, saygısız. |
bî-namâzî |
: |
بينمازى |
(f. b. i.) : 1) namazsızlık, beynamazlık. 2) kadınların aybaşı hâli. |
bî-nemekî |
: |
بى نمكى |
(f. b. i.) : 1) tuzsuzluk, lezzetsizlik, tatsızlık. 2) mec. tatsızlık, vefasızlık.- |
bî-nişân |
: |
بى نشان |
(f. b. s.) : nişansız, işaretsiz. |
bî-niyâz |
: |
بى نياز |
(f. b. s.) : yalvarmasız', yakarmasiz; ihtiyaçsız. (bkz. : müstağni). |
bî-niyâzî |
: |
بى نيازى |
(f. i.) : zenginlik. |
bi-n-nefsihi |
: |
بالنفسه |
(a. zf.) : fels. içinden, kendiliğinden, fr. spontané. |
bî-nümûd |
: |
بنمود |
(f. b. s.) : 'belirmez, görünmez. |
binye |
: |
بنيه |
(a. i.) : (bkz. : bünye). |
: |
بى روغون |
(f. b. s.) : yağsız. |
|
bî-riyâ |
: |
بى ريا |
(f. a. b. s.) : riyasız, yalansız |
birr ü takva |
: |
|
çocuğun ana ve babasına itaatliolması. |
Bi-san |
: |
بى ثان |
(f. a. b. s.) : (bkz. : bî-sani) |
bî-serân |
: |
بى سران |
(f. b. s.) : "başsızlar" : ana-baba terbiyesi görmemiş olanlar; başıboş olanlar. |
Bism |
: |
بسم |
(a. zf.) : ["bi + ism" den] : ismiyle, adiyle. |
bî-şekl |
: |
بى شكل |
(f. a. b. s.) : fels. , kim. şekilsiz, fr. amorphe. |
bitâ-kayd ü şart |
: |
|
kayıtsız ve şartsız, kesin olarak. |
bi-t-te'sîr |
: |
|
(a. zf.) : tesir ederek, *etkileyerek. |
bî-vakt |
: |
بيوقت |
(f. a. k. s.) : vakitsiz, uygunsuz, (bkz. : nâ-be-hengâm, nâ-be-mevsim). |
bî-zeneb |
: |
بي ذنب |
(a. b. s.) : zool. kuyruksuz, fr. anoures. |
bî-zevâl |
: |
بيزوال |
(a. f. b. s.) : zevalsiz; fânî, geçici olmayan. |
bu'd-i beyn el-hücrevî |
: |
|
anat. *göze arası boşluğu, fr. espace intercellulaire. |
bu'd-i kutb |
: |
|
astr. kutup uzaklığı, fr. distance polaire. |
bu'd-i mihrâkî |
: |
|
fiz. *odak uzaklığı, fr. distance focale. |
bu'd-i mümass |
: |
|
mat. * teğet uzunluğu, fr. longueur de tangente. |
bu'd-i müzevvâ |
: |
|
astr. *açı uzaklığı, fr. distance angulaire. |
bu'd-i semt-ür-re's |
: |
|
mat. başucu uzaklığı, fr. distance zénithale. |
buhayre-i dem'iyye |
: |
|
anat. gözyaşı pınarı. |
buhran sühuneti |
: |
|
fiz. kritik sıcaklık. |
buhûr-i meryem |
: |
|
bot. tavşankulağı, fr. cyclamen. |
bukrâtî |
: |
بقراطى |
(a. s.) : eski Yunan hekimi ünlü Hipokratis'e ait, onunla *ilgili. |
bukrâtiyyûn |
: |
بقراطيون |
(a. i. c.) : ünlü hekim Hipokratis'in yolunda, izinde olanlar. |
Bundukî |
: |
بندوقى |
(f. i.) : bir altın para. Türkçede "Fîndık altını" denilen Bundukî adı, Venedik şehrinin Arapça adı olan Bundukiyye'den gelmiştir. |
bundukiyye |
: |
بندقيه |
(a. i.) : Tatar oku. [Bunduk kelimesinden gelen bu ad, Arapçada ve bazı Türk lehçelerinde yaşamış olup daha ziyade Arap âleminin doğu bölgelerinde kullanılmıştır]. |
bûrânî |
: |
برانى |
(f. i.) : pirinçli ve yoğurtlu ıspanak ve benzeri sebze yemeği |
Burc-i Delfín |
: |
|
astr. Yunus, fr. Dauphin. |
Burc-î evliya |
: |
|
Bağdat şehri. |
burc-i hûşe |
: |
|
1) sümbüle burcu; 2) arslan burcu. |
burc-i Süreyya |
: |
|
mec. güzelin ağzı. |
Burc-ül-Esed |
: |
|
astr. Aslan takımyıldızı. |
bûre |
: |
|
2) nebat şekeri. , |
burûc-i isnâ aşer |
: |
|
[Hamel,- Sevr, Cevza, Sere-tan, Esed, Sünbüle, Mîzân, Akreb, Kavs, Cedy, Delv, Hut]. |
bûselik-nevrûz |
: |
|
müz. Hızır bin Abdullah'ın edvarında geçen, buselik makamıyle nevruz sesinden meydana gelmiş terkip. |
buseyle |
: |
بصيله |
(a. i.) : bot. soğancık. Bûstân : 2) Şirazlı Şeyh Sadî'nin ünlü eseri. |
bûstân pîrâ |
: |
بوستان پيرا |
(f. b. i.) : "bahçe süsleyen" : bahçıvan.. |
bûstân-efrûz |
: |
بوستان افروز |
(f. b. i.) : (bkz. : bûstân-fürûz). |
butayn-i eymen |
: |
|
anat. sağ karıncık, |
butayn-i eyser |
: |
|
anat. sol karıncık. |
büdd |
: |
بد |
(a. i.) : 1) ayrılma, uzaklaşma; vazgeçme, (bkz. : tebâüd). 2) vazgeçme. |
bülbülan |
: |
بلبلان |
(f. i. bülbül'ün c.) : bülbüller. |
bülbül-i gene |
: |
|
mec. baykuş. |
bülend-bîn |
: |
بلند بين |
(f. b. s.) : himmeti, gayreti büyük. |
bülend-girây |
: |
بلند گراى |
(f. b. s.) : büyüklüğe eğilen. |
bülend-himmet |
: |
بلند همت |
(f. a. b. s.) : himmeti, gayreti, çalışması yüksek olan. |
bülend-nazar |
: |
بلند نظر |
(f. b. s.) : (bkz. : bülend-bîn). |
bülûc |
: |
بلوج |
(f. i.) : 1) nişan. 2) horoz ibiği. 3) h. i. "büyük B ile" Bülûcistan halkından olan. - |
bül-vefa |
: |
بوالوفا |
(a. s.) : çok vefalı. |
bünye-i dâhiliyye |
: |
|
bot. iç yapı, fr. structure interne. |
bünye-i sünâiyye |
: |
|
bot. ikinci yapı, fr. structure secondaire. |
bünye-i ûlâ |
: |
|
bot. birinci yapı, fr. structure primaire. |
bürde (-) |
: |
برده |
(f. s.) : isimlere eklenerek "götürülmüş, götürmüş, götüren" mânalarına birleşik kelimeler yapar : Dil-bürde : âşık gibi.. |
bürehne-sîne |
: |
برهنه سينه |
(f. b. s.) : göğsü, bağrı açık. |
bürkâniyyet |
: |
بركانيت |
(a. i.) : jeol. volkanizm. |
büstânî |
: |
بستانى |
(a. i.) : bostancı, bahçıvan. |
bütan |
: |
بتان |
(f. s.) : 1) putlar. 2) s. güzeller. , |
büyeyz |
: |
بييض |
(a. i.) : biy. yumurtacık, fr. ovule. |
büzeyr |
: |
بزير |
(a. j.) : bot. sporcuk. |
büz-i kûhî |
: |
|
dağ keçisi. |
büzûrât-ı müteharrike |
: |
|
bot. zoospor. |
büzürg-gerdâniyye |
: |
|
müz. Hızır bin Abdullah'ın edvarına göre büzürg makamına gerdaniye âvâzesi-nin katılmasıyla elde edilen terkip. |
büzürg-geveşt |
: |
|
müz. Hızır bin Abdullah'ın büzürg makamına geveşt avazesini katarak elde ettiği terkip. |
büzürg-mâye |
: |
|
müz. Hızır bin Abdullah'a göre oniki makamdan büzürge maye avazesi katılmakla elde edilen terkip. |
büzürg-nevrûz |
: |
|
müz. Hızır bin Abdullah'ın edvarında büzürg makamıyle nevruz avazesinin terkibiyle meydana gelen makam. |
büzürg-selmek |
: |
|
müz. Hızır bin Abdullah'ın oniki makamdan büzürg selmek avazesini eklemekle elde ettiği terkip. |
büzürg-şehnâz |
: |
|
müz. Hızır bin Abdullah'a göre büzürg makamına şehnaz âvâzesi eklemekle elde edilen tqfkip. |