âb-dâde |
: |
آبداده |
(f. b. s.) : su verilmiş, sulanmış. |
abes-gû |
: |
عبثكو |
(a. f. b. s.) : boş söz söyleyen, saçma, konuşan. |
abesiyyât |
: |
عبثيات |
(a. i. c.) : işe yaramaz şeyler, saçmalıklar, (bkz. : türrehât). |
âb-ı haclet |
: |
|
utanma teri. |
âbı İskender |
: |
|
(bkz. : âb-ı hayât). |
âb-ı Kevser |
: |
|
1) Cennet'teki sulardan biri; 2) müz. adına anonim bir edvar-ı ilm-i musikîde rastlanan makam. |
âb-ı muallak |
: |
|
1) gök; 2) güzellerin çenesi. |
âb-ı mün'akid |
: |
|
(donmuş su) : 1) buz; 2) kılıç, hançer; 3) şişe, billur, (bkz. : âb-ı müncemid). |
âb-ı mürde |
: |
|
donuk, akmayan su. |
âb-ı nâb |
: |
|
(saf su) : şarap, i |
âb-ı Teberistan |
: |
|
(saf su) : Taberjstan veya Mazenderân den'len bir dağ tepesindeki pınar, [bir kimse o suya : "dur!" derse durur, "ak!" derse akarmış]. |
âb-ı Teberiyye |
: |
|
suyu yedi sene akan ve yedi sene kesilen Suriye'nin Teberiyye kasabasında bir pınar imiş. |
âb-ı zindegânî |
: |
|
(bkz. : âb-ı hayât). |
âb-ı zindegî |
: |
|
(bkz. : âb-ı hayât). |
âbile-i rûh-i felek |
: |
|
astr. yıldızlar. |
abnûsiyye |
: |
ابنوسيه |
(f. a. i.) : bot. abanozgiller, fr. ébénacées. |
âb-seyr |
: |
آبسير |
(f. a. b. s.) : su gibi akan, yürüyüşü çabuk at. |
Acâib-ül-Mahlûkat |
: |
|
(yaratıkların acâipliği.) : XV. yüzyıl münşilerinden Yazıcıoğlu Ahmet Bîcan' ın Arapçaden tercüme ettiği, yer, gök ve denizlerdeki garabetlerden bahseden eseri. |
A'ceb-ül-Acâib |
: |
|
2) Manyaslı Mahmut'un dîne ve hekimliğe ait eseri. |
acem |
: |
عجم |
(a. i.) : harflere nokta koyma. |
acem ırak |
: |
|
müz. adına anonim bir edvarda rastlanan makami. |
acem-rast |
: |
|
müz. adına Kırşehirli Yusuf'un edvarında (XV. yy.) rastlanan makam. |
acem-uşşâk |
: |
|
müz. adına müstakimzâde-Süleyman'ın dergisinde (XVII. yy.) rastlanan makam. |
acem-zirkeşîde |
: |
|
müz. adına Kırşehirli Yusuf un edvarında (XV. yy.) rastlanan makam. |
acînî |
: |
عجيني |
(a. s.) : 2) kim. hamurumsu, fr. pâteux. |
âc-üs-sinn |
: |
عاج السن |
(a. b. i.) : biy. fildişi, fr. ivoire. |
âdâ t ü ahlâk |
: |
|
sosy. töre, fr. moeurs. |
âdâb-ı asliyye |
: |
|
gr. *asal sayılar. |
âdâb-ı münazara |
: |
|
konuşma * ödevleri. |
adadı kesriyye |
: |
|
gr. kesir sayıları. |
âdâd-ı mütebâyine |
: |
|
mat. * asal sayılar (aralarında-). |
âdâd-ı rütbiyye |
: |
|
gr. sıra sayıları. |
âdâd-ı tevzîiyye |
: |
|
gr. üleştirme sayıları |
adale-! cildiyye-i unk |
: |
|
anat. boyun deri * kası, fr. platysma. |
adale-i cebhiyye |
: |
|
anat. alın * kası. |
adale-i dâliyye |
: |
|
anat. delta * kası, fr. muscle deltoïde. |
adale-i fahziyye |
: |
|
anat. uyluk * kası. |
adale-i hıyâtiyye |
: |
|
anat. terzi * kası, fr. muscle couturier. |
adale-i hicabı haciz |
: |
|
anat. diyafram * kası. |
adale-i kalb |
: |
|
anat. yürek * kası. |
adale-i madgiyye |
: |
|
anat. çiğneme * kası. |
adale-i medâriyye |
: |
|
anat. çevre *kası, fr. muscle orbiculaire. |
adale-i melsâ |
: |
|
anat. yalız * kas, fr. musclelisse. |
adale-i muassıra |
: |
|
anat. * büzgen * kaş, fr. muscle sphincter. |
adale-i mudhike |
: |
|
anat. güldürücü * kas. |
adale-i muhattata |
: |
|
anat. çizgili * kas. |
adale-i muştiyye |
: |
|
anat. * tarakası * kas, fr. muscle pectine. |
adale-i mürabba'-ı munharife |
: |
|
anat. *yamükkas, fr. muscla trapèze. |
adale-i müsennene |
: |
|
anat. dişli * kas. |
adale-i na'liyye |
: |
|
anat. * nalınsı * kas. |
adale-i rahmiyye |
: |
|
anat. dölyatağı * kası, |
adale-i sadriyye |
: |
|
anat. göğüs * kası. |
adale-i savtiyye |
: |
|
anat. ses * kası, fr. muscle voçal. |
adale-i seddâdiyye |
: |
|
anat. tıkayıcı kas, fr. muscle obturateur. |
adale-i tev'emiyye-i sâkıyye |
: |
|
anat. baldır *ikizkası, fr. muscle gastro cnémien. |
adale-i zat-ür-rüûs-i selâsa |
: |
|
anat. üç başlı * kas. |
aded i silsile-i ale-l-vilâ |
: |
|
mat. aritmetik dizi ' |
aded-i asam |
: |
|
mat. * oransal sayı, fr. nombre rationnel. |
adedi asiî |
: |
|
mat. asıl sayılar. |
aded-i âşârî |
: |
|
mat. ondalık sayı. |
aded-i ferd |
: |
|
mat. tek sayı. |
aded-i gayr-i muntak |
: |
|
mat. * orandışı sayı, fr. nombre irrationnel. |
aded-i hakikî |
: |
|
mat. gerçek sayı. |
aded-i kesrî |
: |
|
mat. kesir sayıları. |
aded-i menfî |
: |
|
mat. negatif sayı. |
aded-i mevhum |
: |
|
anat. * sanal sayı. |
aded-i muntak |
: |
|
mat. rasyonel sayı. |
aded-i müretteb |
: |
|
sosy. tamsayı. |
aded-i müsbet |
: |
|
mat. pozitif sayı. |
aded-i rütbî |
: |
|
mat. şıra sayıları. |
aded-i tâmm |
: |
|
mat. tamsayı. |
aded-i tevzîî |
: |
|
mat. üleştirme sayıları. |
adem i tâbiiyyet |
: |
|
sosy. * bağımsızlık. |
adem-i îfâ |
: |
|
yerine getirememe, yapamama. |
adem-i inzibat |
: |
|
* yasavsızlık. |
adem-i irtibat |
: |
|
mant. ayrıklık, fr. disjonction. |
adem-i istimâ' |
: |
|
huk. dâvanın dinlenmemesi. |
adem-i kabul |
: |
|
kabul etmeme. |
adem-i levn |
: |
|
biy. * akçınlık, fr. albinisme. |
ademi lüzum |
: |
|
gereksizlik. |
adem-i müdâhale |
: |
|
karışmamazlık. |
adem-i salâhiyyet |
: |
|
* yetkisizlik. |
adem-i ta'kib |
: |
|
huk. * kovuşturmazlık. |
adem-i te'diye |
: |
|
ödememe. |
adem-i temyîz-ül-elvân |
: |
|
astr. renkindisi, fr. indice de couleur. |
adem-i tenazur |
: |
|
kim. bakışımsızlık, simetrisizlik. |
âdem-küş |
: |
آدم كش |
(a. f. b. s.) : adam öldüren. |
adese-i ayniyye |
: |
|
fiz. gözleme merceği, fr. oculaire. |
adese-i mer'iyye |
: |
|
fiz. nesne, cisim merceği, fr. objectif. |
adese-i mütsknrib |
: |
|
fiz. * yakınsak mercek, fr. lentille convergente. |
adîmet-ül cenah |
: |
|
zool. apteriks, |
adîmet-ül-ercül |
: |
|
zool. ayaksızlar, fr. apodes, |
adîmet-üt-tuveyc |
: |
|
bot. * taçsızlar, fr. apétales. |
adîm-ün-nazîr |
: |
عديم النظير |
(a. b. s.) : eşi olmayan, eşsiz. |
adîne |
: |
آدينه |
(a. i.) : cüma günü : |
âdreng |
: |
آدرنگك |
(f. i.) : mihnet, sıkıntı, keder : |
adsle-i mukabile |
: |
|
anat. * karşıt * kas, fr. muscle opposant. |
âfet-i âb |
: |
|
(su âfeti) : su kızı, denizkızı, |
aff-ı husûsî |
: |
|
huk. küçük bağış, |
aff-ı umûmî |
: |
|
huk. büyük bağış. |
Afiyet |
: |
|
2) Başyazarı Avanzâde M. Süleyman olan ve İstanbul'da yayımlanmış haftalık tıp ve sağlık gazetesi. |
âftâb-ı mağribî |
: |
|
kılıç. |
âgaze-İ Kabili |
: |
|
müz. adına anonim bir Kan ternir ekinde (XVIU. yy.) rastlanan makam. |
âgaz-ı zenbûr |
: |
|
müz. (bkz. : âvâz-ı zenbûr). |
âgîn (-) |
: |
آكين |
(f. s.) : 1) "dolmuş" mânasına olarak kelimeleri s'ıfatlandıran bir ek : Vahşet-âgîn : vahşetle dolu. 2) şişman, tavlı. |
agreb-ül-garâib |
: |
|
şaşılacak şeylerin en garibi. |
Ahâlî |
: |
|
2) Başyazarı Mehmet Behzat olan ve Sofya'da günaşırı yayımlanan bir gazete; 3) başyazarı Agâh Sırrı Levend olan ve İzmir'de yayımlanmış günlük bir gazete. |
ahcâr-ı dalle |
: |
|
coğr. * sapkın kaya, fr. bloc erratique. |
âhek-i siyah |
: |
|
rutubete dayanıklı bir çeşit çimento. |
âhek-i tefte |
: |
|
sönmemiş kireç. |
âhen-âşiyân |
: |
آهن آشيان |
(f. b. i.) : dikiş yüksüğü. |
âhene |
: |
آهنه |
(f. i.) : demir halka. |
âheng-i ezelî |
: |
|
fels. *öncel düzen, fr. harmonie préétablie. |
âheng-i savait |
: |
|
gr. sesli * uyumu. |
âheng-i tarab |
: |
|
müz. Ferâizcizâde İbrahim Vefa' nın (XIX. yy.) adlandırdığı makam. |
âhenîn-ciger |
: |
آهنين جكر |
(f. b. s.) : cesur; dayanıklı. |
âhir-kâr |
: |
آخركار |
(a. f. zf.) : işin sonunda, neticede. |
ahkâm-ı âmire |
: |
|
huk. emredici hukuk * kuralları. |
ahkâm-ı nahiye |
: |
|
huk. yasaklayıcı hukuk * kuralları. |
ahkâm-ı şer'iyys |
: |
|
huk. İslâm hukukunda, itikat, ibâdet, muamelât, nikâh ve cezalara ait hükümler. |
ahlâk-ı umûmiyye |
: |
|
(bkz. : âdâb-ı umûmiyye). |
ahlâkiyyet |
: |
آخلاقيت |
(a. i.) : 1) fels. törellik. 2) ahlâklılık. |
ahmâs-üî-kadem |
: |
|
anat. ayak tabanı. |
ahmer-i safra |
: |
|
biy. öd sarısı, fr. billirubine |
ahnâsiyye |
: |
آخناسيه |
(a. i.) : bot. ananasgiller, fr. broméliacées. |
ahrem |
: |
اخرم |
anat. omuz ucu, fr. acromion. |
ahremî |
: |
اخرمي |
anat. omuz ucyta ait, omuz ucu ile ilgili. |
ahterân |
: |
اختران |
(f. i. ahter'ih c.) : yıldızlar. |
Ahterî i Kebîr |
: |
|
(büyük yıldız) : Afyonkarahisar-lı Mustafa Ahterî'nin 1545'te yazdığı Arapçadan Türkçeye * sözlük. |
âhû-beçe |
: |
آهو بچع |
(f. b. i.) : ceylan yavrusu, mec. çekingen, ürkek güzel. |
âhû-mâde |
: |
آهو ماده |
(f. b. i.) : dişi ceylan. |
âhû-pâ |
: |
آهوپا |
(f. b. s.) : ayağına çabuk, çevik. |
âhûr-i çerp |
: |
|
yiyip içme bolluğundan kinaye, |
âhû-yi felek |
: |
|
Güneş. |
âhû-yi harem |
: |
|
1) Kabe dolaylarında belli bir sının olan ve bu sınır içinde avlanması yasaklanan ceylan; 2) elde edilmesi mümkün olmayan güzel. |
âh u zâr |
: |
آه و زار |
(f. b. i.) : ağlayıp inleme. |
âhû-yi ner |
: |
|
erkek ceylan. |
âhû-yl Çin |
: |
|
1) Çin'in misk karacası; 2) , Güneş. |
Ahvâl |
: |
|
2) başyazarı-Celâl Nuri olan ve İstanbul'da yayımlanmış bir gazete. |
ahvâl ü şerait |
: |
|
işler, haller. |
ahvâl-i âlem |
: |
|
dünyânın gidişi. |
ahvâl-i hâzıra |
: |
|
zamanın şartları. |
ahvâl-i mu'tâde |
: |
|
alışılagelen haller, günlük * durumlar. |
ahvâl-i şairane |
: |
|
şairane haller ve tavırlar, |
ahyânî |
: |
احيانى |
(a. zf.) : arasıra, vakit vakit, (bkz. : ahyânâ, ahyânen). |
ahz ü siyâset |
: |
|
yakalama ve öldürme. |
ahz-ı asker |
: |
|
askere alma. |
ahz-ı istifa |
: |
|
tamamen bitirme, tüketme. |
ahz-ı mevkî |
: |
|
yer alma. |
ahz-ı mevkî' |
: |
|
yer alma; |
Aııka-yı mağvib |
: |
|
Zümrüdüanka kuşunun bir adı. |
aide |
: |
|
2) huk. birisine ait olan hisse. |
âidjyyet |
: |
عاءديت |
(a. i.) : ait olma, * ilişkenlik. |
akab-gîrân |
: |
عقبكيران |
(a. f. b. s.) : kovalayanlar, ardına düşenler. |
akabî |
: |
عقبي |
(a. s.) : önceye ait. |
akdemiyyet |
: |
أقدميت |
(a. i.) : öncelik, zaman bakımından eskilik. |
akdî |
: |
عقدي |
(a. s.) : akitle ilgili, akitle tesbît edilmiş. |
akdî faiz |
: |
|
huk. miktarı anlaşma ile tesbît edilmiş faiz. |
akdi istikraz |
: |
|
huk. borç alma sözleşmesi, |
akdî mes'ûliyyet |
: |
|
huk. akti ifâ etmeyen tarafın sorumluluğu. |
akd-i nikâh |
: |
|
huk. evlenme sözleşmesi : |
akd-i pey |
: |
|
huk. satış sözleşmesi. |
akdî tazminat |
: |
|
huk. akti ifâ etmeyen kimsenin ödemekle * yükümlü oduğu şey. |
akd-i zimmet |
: |
|
huk. İslâm olmayan kimsenin, veya cemaatin, İslâm tâbiiyetini kabul etmesi. |
âkılât |
: |
عاقلات |
(a. i. vâkıle'nin c.) : akıllı kadınlar. |
âkıl-ül-ukalâ |
: |
|
akıllıların akıllısı, çok, akıllı, |
âkil ün-nemel |
: |
|
zool. karıncayiyen. |
âkil-ül-esmâk |
: |
|
zool. balıkçıl, fr. piscivore, |
âkil-ül-haşâyiş |
: |
|
zool. * otçul, fr. herbivore, |
âkil-ül-haşerât |
: |
|
zool. * böcekçil, fr. insectivore, |
âkil-ül-hubûbât |
: |
|
zool. *tanecil, fr. granivore, |
âkil-ül-lühûm |
: |
|
zool. * e'.çil, fr, carnivore, |
aklâm-ı devlet |
: |
|
resmî dâireler. |
akl-ı şeytân? |
: |
|
şeytanî zekâ. |
aklî ma'lûliyyet |
: |
|
akıldan hasta olma. |
aklî muvâzene |
: |
|
zihnî denge. |
akliyyât |
: |
عقليات |
(a. i. c.) : akıl ile araştırılıp bulunabilen hususlar. |
akrârtiyyet |
: |
اقرانيت |
(a. i.) : akran oluş, akranlık, boydaşlık. |
akrebiyye |
: |
عقربيه |
(a. i.) : zool. akrepler, fr. scorpionides. |
aksâm-ı kelâm |
: |
|
gr. söz bölükleri. |
aksar |
: |
اقصر |
(a. s.) : (bkz. : akser). |
aksâ--yı bilâd |
: |
|
bir memleketin hudut * bölgeleri. |
aksâ-yı murâd |
: |
|
en son, yegâne arzu. |
aksâ-yı şeb |
: |
|
gecenin son demleri, |
aksâ-yı terakkî |
: |
|
terakkinin son basamağı, |
aks-el-gaye |
: |
|
en son gaye. |
aks-i mürekkep |
: |
|
mant. * tersevirme, fr. contraposition. |
aks-i te'sîr |
: |
|
ters * tepkime, gr. reaction. |
alâ |
: |
علا |
(a. b. i.) : yücelik |
alâif |
: |
علاءف |
(a. i. Ulûfe'nin c.) : (bkz. : ulufe). |
alâim-i cevviyye |
: |
|
astr. meteor. |
alâka-dârân |
: |
علاقه داران |
(a. fi. b. s. alâka. dâr'ın c.) : alâkalılar, * ilgililer. |
alâkavî |
: |
علقوى |
(a. s.) : anat. sempatik. |
alâkiyye |
: |
علقيه |
(a. i.) : zool. *sülükgiller, fr. hirudinéss. |
âlâm u askam |
: |
|
üzüntüler ve hastalıklar. |
âlât ve edevat |
: |
|
avadanlık, takımlar. |
âlât-ı basariyye |
: |
|
gözle *ilgili dürbün, gözlük gibi optik âletler. |
âlât-ı cinsiyye |
: |
|
tenasül organları, |
âlât-ı nâriyye |
: |
|
ateşli silâhlar, |
âlât-ı rasadiyye |
: |
|
astronomi ve meteoroloji araştırmalarında kullanılan âletler. |
âlât-ı tenâsüliyye |
: |
|
(bkz. : âlât-ı cinsiyye). |
âlât-ı zıyâiyye |
: |
|
fiz. ışık vâsıtaları, ışık *araçları, fr. instrument d'optique. |
alebât |
: |
علبات |
(a. alebe'nin c.) : yemiş kapçıkları, çanaklar, fr. vapsules. |
alebe |
: |
علبه |
(o. i. c. alebât) : bot. yen iş kapçıkları, çanaklar, fr. . capsules. |
alebî, alebiyye |
: |
علبي ، علبيه |
(o. s.) : bot. yemiş kapçığı, çanak île ilgili, fr. capsulalre. |
alekıyye |
: |
علقيه |
(a. i.) : zool. sülükgiller. |
alekî |
: |
علقي |
(a. s.) : 1) pıhtımsı (kan) 2) sülüğümsü. |
ale-l-usul |
: |
علي الاصول |
(a. b. zf.) : yol yordam gereğince. |
Alemdar |
: |
|
2) Refi' Cevad (Ulunay) tarafından İstanbul'da yayımlanmış günlük siyasî bir. gazetedir. Örfî idarenin kapatmasiyle "Takvimli Gazete" ve "Teşrih" adiyle çıkmıştır. |
âlem-i âb |
: |
|
içki âlemi, içkili eğlence. |
âlem-i âhiret |
: |
|
öteki dünya. |
âlem-i şahadet |
: |
|
tas. yaradılışın dördüncü basamağı. [Buna : "âlem-i mülk, âlem-i nâsût, âlem-i hiss, âlem-i anâsır, âlem-i eflâk ü encüm, âlem-i mevâlid" de derler]. |
âlem-i ulvî |
: |
|
ruhlar âlemi. |
âlem-pîrâ |
: |
عالم پيرا |
(a. f. b. s.) : âlemi süsleyen. |
âlet-i tecfîf |
: |
|
*kurutaç, fr. dessiccateur. |
aleyh-il-lâ'ne |
: |
عليه العنه |
(a. c.) : "lanet onun üzerine olsun!" mânâsında şeytandan bahs edilirken kullanılan bir söz. |
aleyh-is-selâm |
: |
عليه السلام |
(a. c.) : "ona selâm olsunl" mânâsında peygamberlerin adı anılırken kullanılan bir söz. |
allâme-i küll |
: |
|
bir şeyin sırrına vakrf olan. |
allam-ül-guyûb |
: |
|
görünmeyen şeyleri bilen, Allah. |
a'mâl-i mürekkebe |
: |
|
mat. karışık * işlem, fr. opération composée. |
amân-nâme |
: |
امان نامه |
(a. f. b. i.) : bir kimseye iltimas yapması için bir başkasına hitaben yazılan yazı. |
a'mâ-üı eşkâl |
: |
|
psik. *ışlev *yitimi, *edi *yitimi, apraksi. |
âmây (-) |
: |
آماي |
(f. s.) : dolduran, süsleyen. |
a'mâ-yı elvan |
: |
|
psik. renk körlüğü, akromatopsi. |
âmed ü reft |
: |
آمده رفت |
(f. fi.) : geldi gitti, (bkz. : şüd). |
amede-gû |
: |
آمده گو |
(f. b. s.) : düşünmeden güzel söz söyleyen kimse, hazırcevap [kimse]. |
âmeden-gâh |
: |
آمد نگاه |
(f. b. i.) : herkesin girebildiği umûmî yer. |
âmedenî |
: |
آمدني |
(f. s.) : 1) gelen. 2) bir işi yapan, meydana getiren. |
amelehu |
: |
عمله |
(a. c. ü.) : bir sanat eserinde, sanatkârın imzasından önce yazılan "tarafından yapıldı" mânâsında bir söz. |
amel-i cüz'î |
: |
|
kim. *elemansal iş, fr. travail élémentaire. |
ameliyyât-hâne |
: |
عملياتخانه |
(à. f. b. i.) : hastaların ameliyat yapıldığı yer. |
âmentü |
: |
آمنت |
(a. cü.) : Kur'an'da, İslâm dîni inanışlarını anlatan ve : "Âmentü billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve resulihi..." dîye geçen bir âyetin başında bulunarak Müslümanlık *kurallarının remzi olup : "inandık, diyecek yok!" anlamına gelir.(bkz. : âmenna). ' |
Amine |
: |
آمنه |
(a. h. i.) : Hz. Muhammed'în annesi. |
amiyyâ |
: |
عميا |
(a. zf.) : görmeyerek, düşünmeyerek |
Anâsır-ı Erbaa |
: |
|
2) XV. yüzyıl, şairlerinden Boyacıoğlu'nun, insanın toprak, su, hava ve ateşten yaratıldığını ve bu dört maddenin vasıflarını anlatan manzum eseri. |
anber-efşân |
: |
|
2) müz. Nihâvend makamı gibi başlayıp sonradan yegâhda karar veren makam. |
anberiyye |
: |
عنبريه |
(a. i.) : 1) bot. yayla çiçeği. 2) güzel kokulu bir ilâç. 3) mec. rakı. |
anber-sirişt |
: |
عنبر سرشت |
(a. f. b. s.) : anber gibi. |
anber-şemîm (-) |
: |
عنبر شميم |
(a. f. b. s.) : anber kokan. |
anber-ter |
: |
عنبر تر |
(a. f. b. i.) : 1) güzellerin benleri ve zülüfleri. 2) mec. gece. |
ângâh, ângeh |
: |
آنگاه ، آنگه |
(f. b. zf.) : o vakit, ondan sonra. |
araban-ı cedîd |
: |
|
müz. adı XIX. yy. başında yazılmış bir dergide geçen makam. |
arabân-m'gâr |
: |
|
müz. adı anonim bir edvâr-ı ilm-i mûsikîde çeçen makam. |
arabâsı-bûselik |
: |
|
müz. ( bkz. : beyâtî-araban-pûselik). , . |
arazbar-zemzem |
: |
|
müz. adı Nasır Abdülbaki'nin tedkik ve tahkikinde geçen makam. |
arâzî-i gayç-ı mezrûra |
: |
|
ekilmemiş toprak. |
Argiş |
: |
آرغيش |
(f. i.) : kadıntuzluğu denilen nebat (*bitki) ın kök kabuğu, [hekimlikte göz ilâcı olarak kullanılır]. |
arhz-ı intikam |
: |
|
intikam alma, öc alma. |
arık |
: |
ارق |
(a. i.) : uykusuzluk. |
arıza |
: |
|
3) müz. bir notanın, sesini yarım ton yükseltmek veya alçaltmak veyahut eski hâline getirmek için ön tarafına konulan diyez, bemol, bekar işaretlerinin ortak adı. |
âri-ı vâhid |
: |
|
bir ân, birdenbire. |
ariz-ül-cism |
: |
|
zool. yassısolucanlar, fr. platheimintes. |
ars |
: |
عرس |
(a. i.) : sevinç, ferahlık, yıpratan arştan üstün. ' |
arş-fersa |
: |
عرشفرسا |
(a. f. b. s.) : arşı yıpratan, arştan üstün. |
arş-ı a'lâ |
: |
|
göğün en yüksek tabakası, (bkz. : arş-ı berîn).. |
arş-ı berîn |
: |
|
göğün en yüksek tabakası, (bkz. : arş-ı a'lâ). |
artal |
: |
عرطل |
(a. s.) : benzerlerinden çok daha iri olan. |
artaliyyet |
: |
عرطليت |
(a. i.) : benzerlerinden çok daha iri olma. |
ârûde |
: |
آروده |
(f. s.) : öfkeli, kızgın, hırslı. |
arz hâne |
: |
عرضحانه |
(a. f. b. i.) : Topkapı Sarayı'nda Hırka-i Şerîf edasının dışındaki aralık' oda, aslanhâne. |
arz mâ-fi-z-zamîr |
: |
|
gönlünden geçenleri söyleme. |
arz-ı cemâl |
: |
|
yüz gösterme. |
arz-ı endam |
: |
|
boy gösterme. |
arz-ı gayr-i meskûn |
: |
|
yaşanmaz [toprak, yer]. |
Arz-ı Hal |
: |
|
2) Mehmet Rauf tarafından İstanbul'da resimli ve haftalık olarak yayımlanmış bir gazete. |
arz-ı hayret |
: |
|
şaşkınlık gösterme. |
arzı hulûs |
: |
|
1) dalkavukluk etme; 2) samimî olarak sevgisini gösterme. |
arz-ı Ken'ân |
: |
|
(bkz. : arz-ı mev'ûd, arz-ı mukaddes). |
arz-ı mahzar |
: |
|
bir işin görülmesi hakkında, halk tarafından yüksek bir makama topluca verilen dilekçe. |
arz-ı meskûn |
: |
|
yaşanabilir [yer], |
arz-ı muâhât |
: |
|
kardeşçe bağlılığı bildirme, |
ârzû-nâk |
: |
ارزوناك |
(f. b. s.) : istekli |
arzû-şikesten |
: |
ارزو شكستن |
(f. b. i.) : arzunun yerine gelmemesi, istek kırıklığı. |
arzû-yi hayât |
: |
|
psik. yaşamak, isteği. |
a'sâb i şemme |
: |
|
anat. koklama sinirleri. |
asab-ı alâkavî |
: |
|
anat. sempatik sinir sistemi. |
a'sâb-ı alâkaviyye |
: |
|
anat. vazomotor( lar ), damar *devindiren sinirler. |
asab-ı aynî |
: |
|
anat. göz siniri. |
asab-ı basarı |
: |
|
anat. görme ,. siniri. |
asab-ı hençerevî |
: |
|
anat. gırtlak siniri. |
a'sâb-ı muharrike |
: |
|
anat. motor-sinirleri. |
asab-ı rie,vî-İ mî'de |
: |
|
anat. akciğer mide siniri, fr. nerf vague. |
asabı sem'î |
: |
|
anat. işitme siniri. |
asab-ı şevkî |
: |
|
anat. omur siniri, fr. nerf spinal. |
asab-ı taht-el-lisânî-i kebîr |
: |
|
anat. büyük dilaltı siniri, fr. nerf hypoglosse. |
asab-ı vustâ |
: |
|
anat. *ortadamar, fr. médiane. |
a'sâbî |
: |
اعصابي |
(a. s.) : (bkz. : asabî). |
asabiyye |
: |
عصابيه |
(a. ¡.) : 1) sinir hastalık arı. 2) sinir hastalıkları pavyonu. |
asabiyy-ül cenah |
: |
|
zool. sinirkanatlılar, fr. pseudonevroptées. |
asâfîr |
: |
|
2) zool. serçegiller. |
asâ-keş |
: |
عصاكش |
(a. f. b. s.) : 1) sopa çeken. 2) kör yedekçisi. |
asâletlü |
: |
اصالتلو |
(a. t. s.) : eskiden yabancı elçilere verilen unvan |
asâlet-meâb |
: |
اصالتمأب |
(a. b. s.) : asaleti i. [eskiden yabancı elçiler için kullanılırdı]. |
Asar |
: |
|
4) başyazarı Menemenlizâde Tahir olan ve İstanbul'da yayımlanmış haftalık bir gazete. |
âsâr-ı edebiyye |
: |
|
edebî eserler, âsâr-ı mehdiyye : astr. fr. nutation. |
Asâr-ı nisvân |
: |
|
(kadınların eserleri.) : Fevziye Abdürreşid tarafından İstanbul'da on beş günlük olarak yayımlanmış bir aile dergisi. asîrân-mSye |
asgar-ı namütenahi |
: |
|
istenilen her değerden daha küçük, sonsuz küçük, fr. infiniment petit, infinitésimal. |
âsiyâ-âjen |
: |
آسيا آژهن |
(f. b. i.) : değirmentaşını yontan alet, dişengi. |
âsi-yân |
: |
عاصيان |
(a. f. b. s. âsî'nin c.) : âsiler, karşıgelenler, başkaldıranlar. |
askeriyye |
: |
عسكريه |
(a. s.) : askere ait, askerle *ilgili. |
asla ve kat'â |
: |
|
hiçbir vakit. |
âsmân-dırahş |
: |
آسمان درخشل |
(f. b. i.) : şimşek, (bkz. : berk, beve). |
âsmân-rend |
: |
آسمان رند |
(f. b. i.) : müneccim. |
assâr |
: |
عصار |
(a. s.) : usare, *özsu çıkaran. |
âsûde-nişîn |
: |
آسوده نشين |
(f. b. s.) : rahatça oturan. |
âsyâb-ı âlem |
: |
|
mec. [bu] dünya |
âsyâb-ı devlet |
: |
|
devlet dairesi. |
a'şâbe |
: |
اعشابه |
(a. i.) : otlar, a'şârî aded : mat. ondalık sayı. |
aşb |
: |
اعشب |
(a. i.) : yaş ot. |
aşebî, aşebiyye |
: |
عشبي ، عشبيه |
(a. s.) : ota ait, otla *ilgili, ota benzeyen, ot gibi olan. |
âş-ı halîl |
: |
|
bot. mercimek. |
âşıka |
: |
عاشقه |
(a. i.) : âşık kadın, seven kadın. |
âşık-âne |
: |
عاشقانه |
(a. f. zf.) : âşıkça, âşık olana yakışır yolda. |
âşî |
: |
آشى |
(f. i.) : aşçı, ahçı. (bkz. : aş-pez). |
aşîrân-mâye |
: |
|
müz. adı Nasır Abdüibâki'nin Tedkik ve Tahkîk'inde geçen makam. |
aşîran-vefâ-dâr |
: |
|
müz. adı marısur bir „edvarda geçen .makam. |
aşk i derûn |
: |
|
derinde, içte olan aşk, içten gelen arzu, istek. |
aşk-bâz |
: |
عشقباز |
(a. f. b. i.) : aşkla oynayan, yalandan âşık görünen. |
aşk-bâzî |
: |
عشقبازى |
(a. f. b. i.) : birine âşık görünerek arzusuna kavuşmak isteme, yalancı aşk, sever görünme. |
aşk-ı cismânî |
: |
|
maddî aşk, cinsel arzulara dayanan sevgi. |
aşk-ı Eflâtun! |
: |
|
platonik aşk, maddeci olmayan ideal aşk. |
aşk-ı marazı |
: |
|
düzensiz bir ruh halinin normal olmayan sevgisi. |
aşk-ı mecazî |
: |
|
Allah sevgisine ulaşmak için O'nun yarattığı geçici suretlerden birini sevme. |
aşk-ı ruhanî |
: |
|
manevî sevgi, Allah sevgisi. |
aşkı, aşkıyye |
: |
عشقى ، عشقيه |
(a. s.) : aşka ait, aşkla ilgili. |
aşk-ı, hakikî |
: |
|
gerçek sevgi, maddeye bağlı olmayan aşk. aşk-ı ilâhîn Tanrı aşkı. |
aşk-perver |
: |
عشقپرور |
(a. f. b. i.) : aşkı besleyen, sevgiyi artıran. |
aş-pezhâne |
: |
آشپز خانه |
(f. b. i.) : aş evi, mutfak. |
âşüfte-gân |
: |
آشفتگان |
(f. âşüfte'nin c.) : aşüfteler, âşıklar, iffetsiz kadınlar. |
âşüfte-gâr |
: |
آشفته گار |
(f. b. s.) : aşüfte olmuş gibi, çılgınca sevmiş. |
atâİet-i rûhiyye |
: |
|
psik. ruh argınlığı, fr. psychasthenic |
atebe-i seniyye |
: |
|
(bkz. : atebe-i felek-mertebe). |
atebe-i ulyâ |
: |
|
(bkz. : -atebe-i felek-mertebe). |
ateh-zede |
: |
عته زده |
(a. f. b. s.) : bünamış, bunak. |
âteş ¡ bî-dûd |
: |
|
1) güneş; 2) hiddet, öfke; 3) şarap. |
âteş ü âb |
: |
|
1) kılıç ve benzerleri; 2) kadeh dolusu şarap; 3) gerdek hali. |
âteş?i be-cân |
: |
|
1) canda olan ateş; 2) yanıp -tutuşma. |
âteş-berk |
: |
آتشبرك |
(f. b. i.) : çakmak . [alet]. |
âteş-dâm |
: |
آتشدام |
(f. b. i.) : 1) ateşlik. 2) ocak. 3) mangal. |
âteş-efşânî |
: |
آتش أفشانى |
(f. b. i.) : ateş saçma, ateş püskürtme. |
âteş-feşân |
: |
آتش فشان |
(f. b. s.) : ateş saçan, ateş püsküren, (bkz. : âteş-efşân). |
âteş-gede i behrâm |
: |
|
astr. , hamel burcu. |
âteş-geh |
: |
آتشگه |
(f. b. i.) : (bkz. : âteş-gâh). |
âteş-hulk |
: |
آتش خلق |
(f. a. b. s.) : sert tabiatlı, huysuz. |
âteş-i bahar |
: |
|
3) baharın lâtifliği ve güzelliği. |
âteş-i beste |
: |
|
1) donmuş ateş; 2) hâlis kır' mızı altın, (bkz. : asced). |
âteş-i bî zebâne |
: |
|
1) alevsîz ateş; 2) kırmızı akik; 3) şarap. |
âteş-i bî-bâd |
: |
|
1) şarap; 2) işkence, zulüm"., |
âteş-i câm-ı zîbekî |
: |
|
gümüş veyà billur kadeh- , de içilen şarap. |
âteş-i füsürde |
: |
|
1) donmuş ateş; 2) altın, (bkz. : âteş-i beste). |
âteş-i heft-mecmer |
: |
|
astr. yedi gezegen yıldız. |
âteş-i Hindî |
: |
|
Hint'te yapılan bir kılıç. |
âteş-i Mûsî |
: |
|
Güneş, (bkz. : Af-tâb, Hûrşîd, Mihr, Şems). |
âteş-i mücessem |
: |
|
kılıç, kama, hançer w benzeri silâhlar. |
âteş-i parsi |
: |
|
1) hek. karakabarcık "yanık kara" denilen bir yara; 2) cemre; 3) ateşe tapanların taptıkları hiç sönmeden yanan ateş. |
âteş-i pür-âb |
: |
|
(su dolu ate.) : 1) mec. üzüm şarabı;'*-2) kanlı gözyaşı; 3) içine şarap doldurulmuş yaldızlı kadeh. |
âteş-i rûz |
: |
|
(gün ateşi.) : Güneş, (bkz. : Aftâb, Hurşîd, Mihr, Şems). , |
âteş-i seng |
: |
|
lâl ve yakut |
âteş-i serd |
: |
|
1) şarap; 2) halis altın, (bkz. : asced). |
âteş-i seyyâle |
: |
|
(su gibi akan ateş) : şarap, |
âteş-i subh |
: |
|
mec. Güneş, |
âteş-i tâk, âteş-i tevbe sûz |
: |
|
şarap. |
âteş-i zer |
: |
|
(altın ateşi.) : sürüm ve parlaklık. |
âteş-i, sîm-âb-sân |
: |
|
1) cıva gibi ateş; 2) Güneş, (bkz. : âteş-i Mûsî, âteşîn-sadef). |
âteşîn-libas |
: |
|
1) kırmızı elbise; 2) kırmızı elbise giymiş kimse. |
âteşîn-mâr |
: |
|
1) ateşli yılan; 2) yanık ak; 3) ateş alevi; 4) havaî fişek. |
âteşîn-pençe |
: |
|
bir işte eliçabuk kimse, işinin ehli. |
âteşîn-sadef |
: |
|
Güneş, (bkz. : Afta'b, Hurşîd, Mihr, Şems). |
âteşîze |
: |
آتشيزه |
(f. i.) : ateşböceği. (bkz. : âteş-ek). |
âteş-karâr |
: |
آتش قرار |
(f. a. b. s.) : "ateşte duran" : cehennemlik, günahkâr. |
âteş-meşreb |
: |
آتش مشرب |
(f. a. b. s.) : mec. "ateş huylu" : huysuz, geçimsiz. |
Âteş-pâre |
: |
|
2) Muallim Naci'nin 1844'de basılmış bir şiir kitabı. |
âteş-perver |
: |
آتش پرور |
(f. b. i.) : suyu iyi verilmiş kılıç. |
âteş-peyker |
: |
آتش پيگر |
(f. b. i.) : 1) Güneş, (bkz. : âteşîn-sadef). 2) şeytan ve cin taifesi. |
âteş-zâd |
: |
|
(ateşten doğma) : 1) mec. ateşli; 2) yakıcı. |
atf-ı nazar |
: |
|
göz atma, bakma. |
atf-ı tefsir |
: |
|
gr. aynı anlamda plan iki kelimenin yan yana kullanılması, [deli dîvâne; sağ salim gibi]. |
atlas-ı minâ |
: |
|
gökyüzü. |
atse-i şeb |
: |
|
şafak, (bkz. : atse-i subh). |
attaret |
: |
عطارت |
(a. i.) : attarlık, aktarlık. |
attaş |
: |
عطاش |
(a. s.) : fazla susamış. |
âtûn |
: |
آتون |
1) kızlara dikiş ve okuyup yazma öğreten kadın. 2) ana rahmi, (bkz. : meşime). |
âvâre-gerd |
: |
آواره گرد |
(f. b. s.) : işsiz güçsüz kimse. |
âvâre-reviş |
: |
آواره رويش |
(i. b. s.) : âvâre gidişli, başıboş hareketli. |
âvâze-hân |
: |
آوازه خوان |
(f. b. i.) : şarkıcı, (bkz. : hanende). |
âvâz-ı zenbûr |
: |
|
müz. Kırşehirli Yusuf'un edvarında tanımlanan bir makam, (bkz. : âgaz-ı zenbûr). |
a'ver |
: |
|
2) anat. körbağırsak. |
avkeşe |
: |
عواكشه |
(a. i.) : zir. yaba, harman savurmakta kullanılan çatal tahta kürek, |
avkeşe i sagîre |
: |
|
anat. lâdeskemiği. |
âyân ve eşraf |
: |
|
ilerigelenler. |
a'yân-ı sabite |
: |
|
Tas. eşyanın vücuda gelmeden önce "ilm-i ilâhî" dé sabit olan suretleri. |
âyet-el kürsî |
: |
|
(bkz. kürsî). |
âyîn i kudemâ |
: |
|
eskilerin usûlü, tarzı, |
Ayîne |
: |
|
2) Eşref Nesip tarafından İstanbul'da yayımlanmış haftahk mizahî bir dergi. |
ayîne-den |
: |
آينه دن |
(f. b. i.) : ayna mahfazası. |
âyîne-fürûz |
: |
آينه فروز |
(f. b. ş.) : (bkz. : âyîne-efrûz). |
âyîne-i baht |
: |
|
nikâhta güveğinin geline getirdiği ilk ayna. |
âyîne-i kît-ı efrûz |
: |
|
güneş. |
âyîne-i maksûd |
: |
|
Kur'ân'ın dördüncü sûresinin 62 nci âyeti. |
âyîne-zidây |
: |
|
ayna silici, cilâcı, |
âyîn-i Mevlevi |
: |
|
Mevlevi âyîni, Mevlevîlerin dönerek ney ile yaptıkları âyin. |
âyîn-perestî |
: |
آيين پرستى |
(f. b. i.) : alçak gönüllülükle edilen hizmet. |
âyîns-i gerdan, âyîne-i gerdûn |
: |
|
güneş. |
ayn-ı hayât |
: |
|
(hayat pınarı) : (bkz âb-ı hayât). |
ayn-ı keramet |
: |
|
peygamberlere yakışacak bir kudretle, keramet gibi. |
ayn-ı mürekkep |
: |
|
1) anat. petekgöz; 2) bileşik göz. |
ayni |
: |
عينى |
(a. s.) : Para olarak değil madde (eşya) olarak verilen. |
ayn-ül bakar |
: |
|
bot. öküzgözü, fr. arnica. |
ayş ü işret |
: |
|
yiyip içme. (bkz. : ayş ü nûş). |
ayş ü nûş |
: |
|
yiyip içme. (bkz. : ayş ü tarab). |
azâb-ı cehennem |
: |
|
cehennem azabı; mec. büyük sıkıntı. |
Azad |
: |
|
3) Demokrat Mustafa tarafından İstanbul'da yayımlanmış- "demokrasi mesleğinin hadim ve müdafii" günlük bir gazete. |
âzâ-yı mevcûde |
: |
|
hazır bulunan üye. |
a'zâ-yı tenâsüliyye |
: |
|
biy. üreme organları. |
Azer-âbâd |
: |
آذر آباد |
(f. h. i.) : vak, tiyle Tebriz'de bulunan ateşe tapanların bir mabedi. |
âzer-âyîn |
: |
آذر آيين |
(f. b. i.) : ateşe tapan eski İranlıların yedi *gezegen yıldıza nisbet ettikleri yedi ateşgededen dördüncüsü. |
azimet ve avdet |
: |
|
gidip gelme. |
azm-i atlas |
: |
|
anat. atlas kemiği, fr. atlas. |
azm-i isfencî |
: |
|
anat. *süngerci kemik. |
azm-i kafa |
: |
|
anat. artkafa kemiği. |
azm-i lâmi |
: |
|
anat. dil kemiği. |
azm-i mıtraka |
: |
|
anat. çekiç kemiği. |
azm-i mihver |
: |
|
anat. *eksenkemik, fr. axis. |
azm-i senedânî |
: |
|
anat. örskemiği. |
azm-i şemsemi |
: |
|
anat. susamsı kemik, fr. sésamo ide. |
azmi zevrakî |
: |
|
anat. *kayıksı kemik, fr. navi-culaire (os-). |
azm-i-kas |
: |
|
anat. göğüs kemiği. |
azmin |
: |
عظمين |
(a. i.) : anat. kemik özü, fr. astéine. |