zîr

: زير

(a. i.) : sazın en ince teli.

Zîr ü bâm

:  

sazın en ince ve en kalın teli.

zîr

: زير

(f. i.) : alt, aşağı, (bkz. : taht).

zîr-î ser

:  

başın altı.

zîr-i zemîn

:  

yerin altı. rîr û zeber : altüst.

zîrâ

: زيرا

(f. e.) : çünkü, şuridan dolayıki.

zira'

: زراع

(a. c. : zirâat, zür'ân) : 1) dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsü, (bkz. : endaze). [75-90 santim arasında değişen şekilleri vardır]

zîrâ-ı a'şârî

:  

metre. 2) Ay menzillerinden biri.

ziri-i âmme

:  

huk. [eskiden] altı kabza, yânî yirmi dört miktarı olan arşın [bunun karesi; 576 parmaktır; arşına Türkiye'de ; "zirâ-ı mi'mârî" denir] , (bkz. : zirâ-i kisrâ).

zirâ-i kirbâsî

:  

huk. [eskiden] yedi kabza, yânî yirmi sekiz parmak miktarı olan arşın, [bezlerde, kumaşlarda kullanılır]

zirâ-i kisrâ

:  

huk. [eskiden] yedi kabza, yânî yirmi sekiz parmak miktarı olan arşın, [buna : "zirâ-i melik" de denir] , (bkz. : zirâ-i kirbâsî).

zirâ-i mesaha

:  

yedi kabza ile bir dikili parmak miktarı olan ve arazîde kullanıllan bir arşın.

zirâ-i mi'mârî

:  

kalfa ve dülgerlerin kullandıkları yirmi dört parmaktan ibaret bir uzunluk ölçüsü.

zirâat

: زراعات

(a. i. zirâ'ın o') : zirâlar, uzunluk ölçüleri, (bkz. : zür'ân).

zirâat

: زراعت

(a. i.) : ekincilik, çiftçilik, *tarım. (bkz. : filâhat). Ehl-i zirâat : çiftçi.

zirâat-i mütenâvibe

:  

zir. topraktan çok mahsul almak için o toprağa nöbet ile türlü ekin ekme usûlü.

zî-rahm

: ذي رحم

(a. b. i.) : nesebî akraba.

zî-rahm-i mahrem

:  

huk. [eskiden] nikâhları haram olan nesebî akraba, [usûl, fürû', oğlan ve kız kardeş ve bunların evlâdı, amca, hala, teyze, dayı gibi. Amca, dayı ve teyzenin evlâdı zî-rahm ise mahrem değildir]

zirâi

: زراعي

(a. s.) : zirâate âit, zirâatle ilgili.

zir-bend

: زير بند

(f. b. i.) : kuşak kemer, kayış, (bkz. : nitâk).

zîr-dest

: زيردست

(f. b. s. c. : zîr-des-tân) : el altındaki ahâli.

zîr-destân

: زير دستان

(f. b. s. zîr-dest'in c.) : el altındaki halk. (bkz. : maiyyet, tebaa).

zîre

: زيره

(f. i.) : kimyon.

zîr-efkend

: زير افكند

(f. b. i.) : müz. Türk müziğinin en eski mürekkep makamlarından biri. Son asırlarda pek çok kullanılmış veya hiç kullanılmamıştır. Gazî Giray Hân'ın darb-ı fetih usûlündeki 5 haneli peşrevi ile sengin semaî usûlündeki 5 haneli saz semaîsi, makama numunedir. Umûmî çatısı îtibâriyle zîr-efkend şöyledir : mahur, ruh-nüvâz, çargâh, aşîranda sabâ. Makam umumiyetle inici olarak seyreder ve geniş ölçüde müşterek seslerden istifâde ederek geçkiler yapar; anbitüsü en geniş makamdır. Yayılan makamlardan bâzılarında fazla kalındığı gibi, bâzılarının dizilerinden birkaç ses arzı da kâfî görülebilir. Bu Türk müziğinin en mürekkep makamında, muhtelif muvakkat ve asma kararalar yapılır, nihayet saba'nın şeddi ile hüseyni aşiran /(mi) perdesinde durulu. donanımına mâhur'un "fâ" küçük mücenneb diyezi konulur ki, ruhnüvaz'da müşterektir. Ayrıca nota içerisinde lüzumunda yapılacak ana makama ait tadilat şöyledir. : ruhnüvaz için "re" bakiyye diyezi, çargah için "fa" bekar, aşiran'da sabah için "si" koma bemolü, "la" bakiyye bemnolü, "fa" bekar ve "fa" bakiyye diyezi

zîr-efkend-i büzürg

:  

müz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış en az beş altı asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

zîr-efkend-i kûçek

:  

1) küçük zîrefkend; 2) müz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış en az beş altı asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

zîr-efkend-i rûmî

:  

müz. Türk müziğinin vaktiyle kullanılmış en az iki buçuk asırlık bir mürekkep makamı olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

zîrek

: زيرك

(f. s.) : zeyrek, anlayışlı, uyanık, (bkz. : zekî).

zîrekî

: زيركي

(f. i.) : zeyreklik, anlayışlılık, uyanıklılık.

zirîn

: زيرين

(f. s.) : alttaki, aşağıdaki

zirişk

: زرشك

(f. i.) : bot. kadın tuzluğu, anberbaris, lât. berberis vulgaris.

zirişkiyye

: زرشكيه

(a. i.) : zirişk'e benziyen'*bitkiler sınıfı.

zirkes-hiverân

: زيركش خافران

(f. b. i.) : müz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış en az beş altı asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

zirkeş-hüseynî

: زيركش حسيني

(f. a. b. i.) : müz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış en az yedi asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

zir-keşîde

: زير كشيده

(f. b. s.) : 1) altı çekilmiş. 2) müz. Türk müziğinde vaktiyle kullanılmış en az beş altı asırlık bir mürekkep makam olup zamanımıza kalmış numunesi yoktur.

zirnîhî

: زرنيخي

(f. s.) : zırnık rengindeolan, sarı renkli.

zî-rûh

: ذي روه

(a. b. s.) : canlı.

zîr ü zeber

: زيروزر

(f. zf.) : altüst.

zirve

: ذروه

(a. i.) : doruk, bir şeyin enyüksek noktası, tepesi, [kelime anatomide de kullanılır]

zirve-i cebel

:  

dağ tepesi.